Nahl Suresi 127. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nahl Suresi 127. ayeti ne anlatıyor? Nahl Suresi 127. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Nahl Suresi 127. Ayetinin Arapçası:
وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَ
Nahl Suresi 127. Ayetinin Meali (Anlamı):
Rasûlüm! Sabret; şunu bil ki sabretmen de ancak Allah’ın yardımıyla olur. Dâvetini kabul etmiyorlar diye üzülme; kurmaya çalıştıkları tuzaklar sebebiyle de telâş edip sıkıntıya düşme.
Nahl Suresi 127. Ayetinin Tefsiri:
Âyetlerin
şöyle bir hâdise üzerine indiği rivayet edilir:
Müşrikler
Uhud’u terk edip gittikten sonra Resûlullah (s.a.s.) öldürülenlerin yanına
gitti. Hoşuna gitmeyen bir manzarayla karşılaştı. Çok sevdiği amcası Hz.
Hamza’nın karnının yarılmış olduğunu, burnunun ve kulaklarının kesilmiş
olduğunu görünce şöyle dedi:
“Eğer
kadınlar üzülmeyecek, yahut benden sonra izlenecek bir yol olmayacak olsaydı,
Allah onu yırtıcı hayvanların ve kuşların karnından kıyamet gününde
dirilteceği vakte kadar o halde bırakırdım. Yemin ederim ki, onun yerine
müşriklerden yetmiş kişiye müsle yapacağım.”
Daha sonra bir örtü getirilmesini istedi,
onunla Hamza (r.a.)’ın yüzünü örttü, ayakları dışarıda kaldı. Resûlullah
(s.a.s.), bu örtüyle yüzünü kapattı, ayaklarının üzerine de izhir otu koydu.
Sonra onu öne geçirerek üzerinde on defa tekbir getirdi. Daha sonra şehitler
birer birer getirilip cenaze namazları kılınmak üzere konuluyordu. Hz. Hamza
ise konduğu yerde duruyordu. Böylece Hz. Hamza’nın üzerine yetmiş defa cenâze
namazı kılmış oldu. Çünkü Uhud’da şehit edilenlerin sayısı yetmiş idi.
Şehitlerin defnedilme işi bitirildikten sonra bu âyetler nâzil oldu. Allah
Resûlü (s.a.s.) sabretti ve kimseye müsle yapmadı. (Dârekutnî, IV, 118)
Allah
Teâlâ buyuruyor:
“Fakat
aşırı gitmek yasaktır. Çünkü kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezadır. Bununla
beraber kim affeder ve böylece düşmanlığı sona erdirip barışı sağlarsa, onun
mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zâlimleri hiç sevmez.” (Şûrâ 42/40)
Bir
kimse Hak dostlarından birinin yanında zâlim Haccâc’a, zulmü sebebiyle hakâret
etmişti. Hak dostu ona şu dersi verdi:
“–Ona
hakârette o kadar ileri gitme! Zira Cenâb-ı Hak, malına ve canına kıydığı
kimselerden dolayı Haccâc’a ceza verecektir. Fakat iş bu kadarla kalmaz. Sonra
Cenâb-ı Hak, Haccâc’ın hakkını alarak onun haysiyetine tecâvüz edenlere de cezalarını
verir.”
Yâni
bir kul zulme uğrar, sonra kendisine zulmedene o kadar hakâret eder ve kötü
şeyler söyler ki, zâlimin günahı seviyesine çıkar. Hattâ daha da ileri gittiği
için zâlimin ondan alacağı olur ve bu sebeple mazluma kısas yapılır.
Demek
ki, kötülüğe misliyle karşılık vermek adâlet, kötülüğü sabırla karşılayıp
yapanı affetmek ise büyük bir fazilettir. Bu âyetler, Resûlullah (s.a.s.)’in
şahsında bütün mü’minlere dâimâ itidalle ve faziletle hareket etmeyi, sabırlı
olmayı, iyi ve güzel davranmayı öğütlemektedir. Şâirin terennümüyle:
“Bir
gün olur dâğ-ı derûn şûledâr olur
Sabreyleyen
belâ-yı gama kâmkâr olur.” (Âsaf, Ahmet İzzet Paşa zâde Süleyman)
“Elbette
bir gün bu gönül yarası iyileşir. Gam ve keder gibi belâlara karşı sabır ve
metânetle karşı koyan insan murâdına erer”:
Nahl Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nahl Suresi 127. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR