Nahl Suresi 23. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nahl Suresi 23. ayeti ne anlatıyor? Nahl Suresi 23. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Nahl Suresi 23. Ayetinin Arapçası:
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَ
Nahl Suresi 23. Ayetinin Meali (Anlamı):
Şüphe yok ki Allah onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da kesinlikle bilir. O, büyüklenip duran kimseleri asla sevmez.
Nahl Suresi 23. Ayetinin Tefsiri:
Kulluğa
lâyık tek ilâh, Allah Teâlâ’dır. Ancak âhirete iman etmeyenler, o kadar
sorumsuz, başıboş ve bu dünya hayatı ile öyle sarhoş olmuşlardır ki herhangi
bir gerçeği inkâr etmekte, hakka hiçbir değer vermeyip onu önemsememekte bir an
bile tereddüt etmez hale gelmişlerdir. Çünkü onların kalpleri şiddetli bir
inkâr hastalığına tutulmuş olup, hakikat adına ne varsa hepsini
reddetmektedirler. Aynı zamanda onlar devamlı büyüklenip duran kimselerdir. Bu
yüzden onlar kendilerini belli ölçülere uymaya çağıran daveti kabule hazır
olmadıkları gibi, hâlihazırda gittikleri yolun doğru mu yanlış mı olduğunu
düşünüp araştırmaya bile hiçbir ihtiyaç duymazlar. Gizli ve açık her şeyi bilen
Allah ise, büyüklenip duran, kendini başkalarından üstün gören kibirli
kimseleri sevmez.
Resûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kalbinde
zerre kadar kibir olan cennete giremez. Yine kalbinde zerre ağırlığınca iman
olan da cehenneme girmez.” (Müslim, İman 147)
“Mütekebbirler
kıyamet gününde toz zerrecikleri gibi haşredileceklerdir. Büyüklenmeleri
yüzünden insanlar onları ayakları altında çiğneyecektir.” (Tirmizî,
Kıyâmet 47)
Kibrin
zıddı tevâzudur. Kibir kötülendiği nispette tevazu övülmüştür. Peygamberimiz
(s.a.s.)’in torunu Hüseyin (r.a.)’ın şu hâli ne güzel bir tevâzu numûnesidir.
Bir gün Hz. Hüseyin, önlerine konmuş ekmek parçalarını yiyen yoksul kimselerin
yanından geçerken ona: “Ey Abdullah’ın babası gel beraber yiyelim” dediler. O
da bineğinden inip onlarla birlikte oturdu ve: “Allah, büyüklenip duran
kimseleri asla sevmez” (Nahl 16/23) buyruğunu okudu. Onlarla yemeği
bitirdikten sonra: “Ben sizin davetinizi kabul ettim, haydi siz de benim
davetimi kabul ediniz” dedi. Onunla birlikte kalkıp evine gittiler. Onlara hem
yemek yedirdi, hem içirdi, hem de bağışlarda bulunduktan sonra yanından
ayrıldılar. (Kurtubî, el-Câmi‘, X, 95)
Ahmed
er-Rufâî (k.s.) kibirle tavâzuun farkını şöyle bir misalle izah eder:
Hizmetçisi
şeyh Yâkub, bu konuda ondan duyduğu bir cümleyi şöyle anlatıyor:
“Hemen
her zaman olduğu gibi yine bir gün efendim Ahmed’le beraberdim. Başını
kaldırdı, bir hurma ağacına baktı ve şöyle dedi:
«-
Ey Yâkub, şu hurma ağacına bak. Başını öyle dik kaldırdığı için, Allah Teâlâ,
bütün yük ağırlığını ona taşıtıyor. Ona bir şey yükleneceği zaman, ne kadar
mümkünse, hepsi kendisine yükleniyor. Bir de kabak fidesine bak. O, dal budak
salar sarmaz yanağını yere koydu. Bu yüzden ağırlığı başkasına yüklendi.” (Velîler
Ansiklopedisi, II, 506)
İşte
imanın sağladığı tevazu nimetinden mahrum kalıp kibri kendilerine meslek edinen
inkarcıların Kur’an karşısındaki durumları şöyle haber veriliyor:
Nahl Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nahl Suresi 23. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR