Nahl Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?
Nahl suresinin 105. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Mucizevî bir kitabı bildiren âyet; Nahl suresinin 105. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Kur’an’da şöyle buyrulur:
اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ
Ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar böyle bir yalanı uydurabilirler, asıl yalancılar onların kendileridir. (Nahl, 16/105)
MUCİZEVÎ BİR KİTAP
Bilgi:
Müşrikler, Kur’an’ın Allah tarafından indirilmiş olduğunu inkâr ediyorlardı. Hatta Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, Kur’an’ın muhtevasını Arap olmayan birinden öğrenmiş olabileceğini iddia edecek kadar ileri gitmişlerdi. Hâlbuki Kur’an, Arapçaydı ve son derece edebî bir üsluba sahipti. O, Arap olmayan birinin sözü olamayacağı gibi, okuma yazma bilmeyen Peygamber’in uydurabileceği bir şey de değildi. Bu ayet, Mekke müşriklerinin iddialarına cevap vermekte, yalancılık ve sahtekârlığın ancak böylesi inançsızlara yakışır bir davranış olduğunu bildirmektedir.
Mesaj:
- Kur’an-ı Kerim, benzeri getirilemeyecek kadar muhteşem bir kitaptır.
- Kur’an’ın mucizevî yönü hem lafız hem de mana itibariyledir.
Kelime Dağarcığı:
İftira: Yalan uydurmak; bir kimseye aslı olmayan bir suç yüklemek, bir kabahat yakıştırmak.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- Senin hakkında kâfirlerin: “Ona Kur’an’ı kesinlikle bir insan öğretiyor” dediklerini elbette biliyoruz. Kaldı ki, Kur’an’ı sana öğrettiğini iddia ettikleri kişinin dili yabancıdır, Kur’an ise açık ve anlaşılır bir Arapçadır.
- Allah’ın âyetlerine inanmayanları Allah doğru yola erdirmeyecektir. Üstelik onlara pek acı bir azap vardır.
- Böyle bir yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte asıl yalancılar da onlardır.
Rivayete göre Mekke’de Aynu’t-temr ahâlisinden işleri kılıç cilalamak olan Yesar ve Cebr adlı iki hıristiyan köle vardı. Kendi dilleriyle bir kitap okurlardı. Resûlullah (s.a.s.) onlara uğrar ve okuduklarını dinlerdi. Bu sebeple müşrikler: “Muhammed Kur’an’ı onlardan öğreniyor” dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu 103. âyeti indirip onları yalanladı. (Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. 288) Gerçekten de bu olacak iş değildir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.)’e Kur’an’ı öğrettiğini iddia ettikleri kişinin dili yabancı, Kur’an’ın dili ise, hem muhtevası hem nazmı itibariyle hiçbir beşerin benzerini ebediyen söyleyemeyeceği güzellikte apaçık Arapça bir dildir. Anadili Arapça olan ve Arapçayı çok iyi seviyede bilen birinin bile Kur’an gibi bir söz söyleme ve öğretme imkânı yokken, hele hele hiç Arapça bilmeyen birinin, Arapçanın en güzel örneği olan Kur’an gibi bir edebiyat şaheserini, insanlığın din ve dünyasını kurtaracak kıymette bir hikmet kaynağını dikte ettirdiğini söylemek düpedüz saçmalıktan başka bir şey değildir. Bu tür iddialar ortaya atarak Allah’ın âyetlerine inanmayanları, Allah, bu durumlarını devam ettirdikleri sürece doğru yola erdirmeyecektir. Bu şekilde imansız öldükleri takdirde cehennemde acı bir azaba uğrayacaklardır. Peygamberimiz (s.a.s.) ve İslâm hakkında yalanları, önceden müşriklerin yaptığı gibi bundan böyle de, ancak Allah’ın âyetlerine inanmayan ve yalancıların ta kendileri olan kimseler ileri süreceklerdir.
Ancak, baskı ve işkence altında tutularak gönlünde taşıdığı doğru düşünce ve inancın aksini ifade etme, daha açık bir ifadeyle “yalan söyleme” zorunda kalan müslümanın hâli ne olacaktır.
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com
YORUMLAR