Nahl Suresinin 85. Ayeti Ne Anlatıyor?
Nahl suresinin 85. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Zalimlerin ve zulmün sonunu bildiren âyet; Nahl suresinin 85. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Kur’an’da şöyle buyrulur:
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
Zalimler azabı görünce artık cezaları hafifletilmez, kendilerine mühlet de tanınmaz. (Nahl, 16/85)
ZULMÜN SONU CEHENNEM!
Bilgi:
Allah Teâla, günaha dalan insanlara tövbe etmesi ve bağışlanma dilemesi için mühlet tanır. Bu mühlet, insan son nefesini verinceye kadar devam eder. Ancak ortak koşma günahına tövbe etmeden son nefesini veren kimse için artık azap vardır. Bu kimsenin artık ne azabı hafifletilir ne de kendisine tövbe etmesi için mühlet tanınır. Çünkü o kendisine verilen süreyi değerlendirememiş ve Allah’a isyandan vazgeçmemiştir.
Mesaj:
- Allah’a şirk koşarak nefislerine zulmedenler için ahirette bir kurtuluş yoktur.
- Vakit varken hatalarımızdan dönmemiz ve Allah’a güzel bir kul olmamız gerekir.
Kelime Dağarcığı:
Azap: İnkâr ve isyan edenlere dünya veya ahirette Allah tarafından verilecek ceza.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- Kıyâmet günü her ümmetten bir şâhit getireceğiz; o gün kâfirlere özür dilemeleri için izin verilmeyecek ve dünyaya dönüp Allah’ı hoşnut edecek işler yapmalarına da müsaade edilmeyecektir.
- Zulmedenler azapla yüz yüze geldikleri zaman artık ne azapları hafifletilir ne de kendilerine kurtuluş adına herhangi bir mühlet tanınır.
Kıyâmet günü her bir ümmete gönderilecek şâhit ya o ümmetin peygamberi veya o topluluğu tevhide ve Allah’a ibâdete çağıran; onları küfür, şirk ve diğer günahların feci âkıbetlerine karşı uyaran ve kıyamet günündeki hesap ile korkutan Peygamber’in takipçilerinden biri olacaktır. O, içinde yaşadığı topluma doğru bir tebliğde bulunduğu, fakat onların bilerek ve isteyerek o günahları işledikleri hususunda şâhitlik edecektir. O gün kâfirlerin ve günahkârların suçları açık belgelerle ispatlanacağı için onların mazeret ileri sürmelerine ne gerek kalacak ne de buna fırsat tanınacaktır. Nitekim bir başka âyette: “Kendilerine izin verilmez ki özür dileyebilsinler” (Mürselât 77/36) buyrulur. Bu bakımdan onların konuşmalarına, mazeret beyân etmelerine, tekrar dünyaya dönme taleplerine izin verilmeyecektir. Onlar susturulacak, böylece şâhitler şâhitliklerini rahat bir şekilde yapacaklardır. Yine onlara, işledikleri günahlar sebebiyle Rablerinden özür dileme ve O’ndan kendilerini affedip razı olmasını isteme fırsatı da verilmeyecektir. Yahut onlardan Allah’ın rızâsını kazanabilecekleri bir şey yapmaları da istenmeyecektir. Çünkü rızâ ancak iman ve sâlih amellerle olur. Âhiret ise amel işleme, günahlardan tevbe edip af dileme yeri değil, dünyada işlenen amellerin hesabının görülüp karşılığının verildiği dehşetli bir âlemdir. Dünyadaki fâni ömrünü zulüm ve haksızlıklarla zayi edenler, âhirette girecekleri azabı görünce, ondan kurtulmak için yalvarıp yakaracaklar, fakat azıcık da olsa ne azapları hafifletilecek, ne de oraya girmeleri bakımından bir an geç bırakılacaklar. Hemen zincirlere vurulup ateşe atılacaklardır.
Şu âyet-i kerîmeler ne kadar dehşet vericidir:
“Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: «Ne olur, Rabbinize yalvarın da, bir günlüğüne olsun azabımızı hafifletsin!» diye feryat edecekler. Cehennem bekçileri: «Size peygamberleriniz apaçık deliller getirmemiş miydi?» diye soracaklar, onlar da: «Evet, getirmişlerdi, fakat biz inkâr etmiştik» diye cevap verecekler. Bunun üzerine bekçiler: «Madem öyle, biz değil, kendiniz Allah’a yalvarın! Ama bilin ki, kâfirlerin yalvarmaları boşa gitmeye mahkûmdur» diyecekler.” (Mü’min 40/49-50)
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com
YORUMLAR