Namaz Rahmânî Nefes Almaktır

Namazın manevi olarak üzerimizdeki etkisi nedir? Namazın psikolojik etkileri, ruha faydası ve Müslümanlar için hayati önemi...

İmanı kalbine yerleşen bir mümin için namaz; O’nun huzurunda Rahmani bir nefes almak, her nefeste O›nunla yeniden dirilmek, tazelenmek demektir. Namaz, böyle bir müminin, hayatın günlük akışı içindeki en şiddetli arzusu, hasreti, özlemi, muhabbeti, niyazıdır. Bu nedenle; Rabbimize olan vuslat özlemi her bir işimizde motivasyon kaynağı olmalıdır.

Allah’ın rahmeti her daim üzerimizdedir; bir an bile kesilse âlem hayattan mahrum kalır. Nasıl ki Allah’ın rahmetine her an muhtaçsak, bu ilahi rahmetin kaynağı olan Rasûlullah Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm’e olan daimi muhabbetin kalbimizde olmasına da aynı şekilde muhtacız.

Tüm mevcûdat O’nun Rahmânî nefesiyle hareket eder. Cümle yaratılmışlar her an Rablerine ibadet halindedir. Cümle mevcûdat ilâhî ilimle dolup taşmaktadır. Her şey varlığın birliğini kutlar. Bütün mevcudat bu ahenk içinde Cenab-ı Allah’ın varlığının delillerini sunar. Allah, Rahman Suresi’nde şöyle bildirir: “Göklerde ve yerde bulunanlar her şeyi O’ndan isterler. O her an yeni bir tasarruftadır.” (Rahman, 29)

Yaratılış anında Allah, Âdem’e Kendi Rahmaniyet nefesiyle ruh üfledi. Bizzat Allah’ın ifade buyurmasıyla bu Kur’ân’da şöyle geçmektedir: “Onu şekillendirdiğimde ve ruhumdan üflediğimde…”, o anda insanın özü, yani esas tabiatı zâhir oldu. İnsan sûretinde ilâhî bir varlık halini aldı ki bu sûret ona ilâhî uyumu, sentezi yakalama imkânı verdi. Rahmaniyet nefesi ve ilâhî sıfatların kendisine lütfedilmesiyle Âdem halife, Hakk’ın yeryüzündeki temsilcisi oldu.

Seyyid Hüseyin Nasr insanın ilahî tabiatı ve evrendeki yeriyle ilgili muazzam bir tarif yapmıştır: “İnsanoğlu tabiat için bir rahmet kanalıdır; insan manevî hayata aktif katılımıyla tabiata ışık saçar. İnsan tabiatın nefes aldığı ve can bulduğu ağızdır. İnsan ve tabiat arasındaki bu sıkı bağ nedeniyle insanın batınî halleri zahirî düzende yansır. Şayet veliler ve arifler olmasaydı tabiat onu aydınlatan ışıktan ve onu canlı tutan havadan mahrum kalırdı. Bu, neden insanoğlunun manevî varlığı karanlık ve kaos içinde olduğunda tabiatın da ahenk ve güzellikten dengesizlik ve düzensizliğe döndüğünü açıklamaktadır.”

İNSANA İNDİRİLEN VAHİY

“İnsana indirilen vahiy (Kur’an), kendisi de bir Kitab olan kozmik Vahiy’den ayrılamaz. İslam, insanı tabiattan ve tabii ilimleri marifetten ve tabiatın metafizik boyutundan ayırmayı reddederek, kâinata dair bütüncül bir görüşü korumuştur ve kozmik ve tabii düzenin damarlarında ilahî rahmet akışını görmektedir.” İnsan vücutlarının Allah ile ilk rabıtaları Rahmânî Nefes’ledir.

Rahmânî Nefes, kaynağından çıkmaktadır. O kaynakta saflık, hoş bir rayiha vermektedir; o koku ilâhî varlığın güzel kokusudur.

Mesnevi-i Şerîf’te ilâhî kokunun gizli varlığının mükemmel tarifini okuyabiliriz:

“Hiçbir gülün olmadığı bir yerde gülün kokusunu duydun mu? Şarabın olmadığı yerde şarabın köpüğünü gördün mü? Koku senin rehberindir ve seni yolda yönlendirir; seni cennet bahçesine ve Kevser’e götürecektir. Koku, görmeyen göze ilaçtır; nur imâl edendir; Yakup’ın gözünü koku açmıştır. Kötü koku gözü karartır, Yusuf’un kokusu ise gözü açar. Ey sen Yusuf olmayan; Yakup ol; onun gibi ağlayarak, elemle ve kederle enîs ol. Gazne’nin bilgesinden bu tavsiyeyi al da şu eski bedeninde tazelik hisset.”

GÜZEL KOKU "BÛY-İ RAHMAN"

Güzel koku doğrudan Allah’ın kurbiyyet iklimlerinden gelmedir.

Bu varoluş kokusudur “bûy-i Rahman”. Kişi ilahî varlığın yakınlığını bu nisbetten alır. Dolayısıyla bedenlerimizin ilâhî yakınlıkla ilk ilişkisi Nefes-i Rahmani iledir ve insan varoluşundan beri bu kokuyu talep eder, ona koşar. İnsan kendi beşeri kokusunu aşarak, ilâhî kokuya kavuştuğunda gerçek bir buluşma hâsıl olacaktır. Bu buluşmanın yegâne alanı ise namazdır.

İmanı kalbine yerleşen bir mümin için namaz; O’nun huzurunda Rahmani bir nefes almak, her nefeste O'nunla yeniden dirilmek, tazelenmek demektir. Namaz, böyle bir müminin, hayatın günlük akışı içindeki en şiddetli arzusu, hasreti, özlemi, muhabbeti, niyazıdır.Bu nedenle; Rabbimize olan vuslat özlemi her bir işimizde motivasyon kaynağı olmalıdır.

Gerçek bir tevazu ve huşu içinde acz diliyle Vahidü’l Ehad’la konuşursak O’nun rahmet nefesinin parçası oluruz. Hakiki dua etmek, hakiki namaz kılmak, Kur’anı tecvid ile okuyabilmek için, kelimeleri solumayı gerektirir.

İlahî kelimeleri soluyabilmek için Allah’tan gelen oksijene ihtiyacımız vardır. Hakiki duada sözler akıp gider. Tükenmez kaynaktan, Allah’ın Samed isminin tecellisinden ilham alabilmek için O’nunla yapayalnız kutsal beldeye adım atmak gerekir. Orada tüm ihtiyaçlarımız karşılanır, çünkü samimiyet hazinesine, hac mekânı olan kalbimizin derununa, tüm cennetlerin ötesindeki cennete varmışızdır. Perdeler kalkar ve O’nun nurunun cemali görünür. Görmenin ve duymanın hazzına varırız. Orası, duanın kelimelerle buluştuğu tükenmez kaynağın mekânıdır, Allah’a yakınlık diyarıdır, selamet ve ferahlık yurdudur.

Kelamı teneffüs etmek nurun ala nurdur. Hakikatin kalplerimizi ebedî tazelikle, sonsuz baharda yeniden canlandırır. Kudsî kelimelerin tatlı kokusunu içimize çekeriz. Âyetlerin ilahî akışının bir parçası oluruz. Rahmanî nefesinin bir parçası oluruz.

Ancak günümüzde, tabii afetler çağında yaşıyoruz, dünyanın üzerine doğal felaketler yağmaktadır. İnsanlık seller, depremler, tsunamiler, tayfunlar, orman yangınları, fırtınalar gibi büyük trajedilerle yüz yüze. Bu durum tabiatın ve kaynaklarının sömürülmesinden kaynaklanmaktadır. Aslında hakikatte Rahmaniyetten uzaklaştığımız için tabiatımıza yabancılaştık ve onu sömürmeye başladık. Halbuki fıtratımız gereği İslam ahlakı üzere yaşasaydık, tabiat ile uyum içinde olurduk.

Varlık olarak nasıl birbirimize bağlıysak hayatta kalmak için de birbirimize bağlıyız. Sadece kendi hayatımız, huzurumuz veya diğer insanlarınki için değil, çevremizdeki ağacın, kuşun, çiçeğin, böceğin, havanın, suyun da sağlığı ve varlığı için Müslümanca bakmalı ve düşünmeliyiz. Çünkü Müslüman, dünyanın gidişatından sorumludur.

GÜNÜMÜZÜN EN ACİL İHTİYACI

Günümüzde kafası karışık ve yönünü yitirmiş modern aklı, derin köklere sahip sağlam ve gerçek ebedî değerlerle bağlantılı hale getirmek en acil ihtiyaçtır. İnsanoğlu modern dünyanın krizine karşı durmalı ve doğrudan kaynaktan beslenmeli. Hayatın gerçek maksadına, insanın anlam ve değerine ilişkin bir vizyonu pozitif enerjiyle sunmak her zaman olduğundan daha acil bir ihtiyaçtır. Suyun kaynağı birdir. Her şeyin ‘Bir’ ve ‘Tek’ olduğu o mutlak ebediyet makamından bakmak zorundayız. Kaynakta, aşkın tükenmez hazinesi var. Bu kudsî bir alandır. Bu mekân tam bir uyum ve rıza meydanıdır.

Hz. Mevlânâ buyuruyor ki: “İlim pınarı insanın sadrında kaynamaya başlayınca asla durulmaz, bayatlamaz ve kokmaz.” Gayemizi, motivasyonumuzu gözden geçirip, zihnimizi ve niyetlerimizi temizleyerek,istikametimizi tekrar bulmalıyız.

İlâhî farkındalığı ve sadrınsonsuz açılımını yeniden bulalım.İnsana fıtratında verilmiş olan şerefi, izzeti, yüksekliği yeniden kazanalım. Yüzeysel kaygılardan yüz çevirip eşref-i mahlukat olan Sultan-ı Enbiya Efendimiz’in aleyhis-salât ü ves-selâm ilahî endişelerine dönmeliyiz. Çünkü o âlemlerin yaratılış sebebi ve Allah'ın Habîbi’dir.

Yaratıcı olan merhametlilerin en merhametlisi Allah Teâlâ, bütün müminlere tekrar kalplerinin hazinesini, iç potansiyellerini, saflıklarını yeniden kazanmak fırsatını versin. Bütün kullarının tek bir kıymetli damla olup ebedi birlik ve aşk akıntısında erimesini nasib etsin. İnsan kendi iç huzurunu elde ettiğinde, tüm insanlıkla huzur ve barış içerisinde olacaktır ve böylece yeniden tabiatla ve kâinatla birliğe ulaşacaktır.

Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Ocak-2020, Sayı:419

İslam ve İhsan

NAMAZLA İLGİLİ AYETLER VE HADİSLER

Namazla İlgili Ayetler ve Hadisler

NAMAZIN ÖNEMİ, FAZİLETİ VE FAYDALARI

Namazın Önemi, Fazileti ve Faydaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.