Namaz Vakitleri ile İlgili Hadisler

Peygamberimiz (sav.) namaz vakitleri hakkında ne buyurmuştur? Namaz vakitleri ile ilgili hadisler...

İbn-i Abbas radıyallahu anhdan:

NAMAZ VAKİTLERİ HAKKINDA HADİSLER

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cibril Kabe yanında bana iki defa imamlık etti. Öğle namazını güneş batıya kayıb gölge nalinin kayışı kadar olunca, ikindiyi de gölgesi bir misli olunca, akşamı oruçlu iftar ettiği vakit, yatsıyı akşam aydınlığı battığı vakit, sabahı ise şafak atıp oruç tutana yemek içmek haram olduğu vakit kıldırdı. İkinci gün gelince öğleyi cismin gölgesi bir katı olduğu vakit, ikindiyi her şeyin gölgesi iki katı olduğu vakit, akşamı oruçlu iftar ettiği vakit, yatsıyı gecenin üçte biri geldiği vakit, sabahı ortalık aydınlandığı vakit kıldırdı ve bana dönerek şöyle dedi.”

“Ya Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ bu, senden evvelki nebilerin (namaz) vaktidir. Ve vakit bu iki vaktin arasıdır.” (Tirmizî, Kitâb’us-Salât, b. 1113, n. 149, s. 278, c. 1)

*

İbn-i Şihâb radıyallahu anhdan rivâyet edilmiştir:

Ömer bin Abdülaziz bir gün minberde oturuyordu, ikindi namazını biraz geç bıraktı, Urve bin Zübeyr ona:

– Cibril, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e namaz vaktini bildirmedi mi? Dedi. Ömer bin Abdülaziz:

“Söylediğini izah et,” dedi. Urve: Beşir bin Ebû Mes’ûd’un, Ebû Mes’ûd el Ensâri’nin Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivâyet ettiğini işittim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: Cibril bana inerek namaz vakitlerini haber verdi. Onunla namaz kıldım. Sonra onunla namaz kıldım. Sonra onunla namaz kıldım. Sonra onunla namaz kıldım. Sonra onunla namaz kıldım. Sonra onunla namaz kıldım, dedi. Ebû Mes’ûd el Ensâri beş vakti beş, parmağı ile hesap ediyordu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem öğleyi güneş batıya kayınca kılar. Sıcak çok olduğu günler öğleyi biraz tehir ederdi, ikindi namazını güneş yüksekte beyaz olduğu ve ona sarılık girmeden önce kılarken gördüm. Namazı kıldıktan sonra Medine’den çıkan şahıs güneş batmadan Zülhüleyfe’ye varabilirdi, Akşamı güneş batınca, yatsıyı ufuk kararınca kılardı. Bazı kere cemaat toplansın diye yatsıyı tehir ederdi. Sabah namazını ise alaca karanlıkta, bazı kere ortalık ağarınca kılardı. Sonraları vefatına kadar alaca karanlıkta kıldı, ortalık ağarana kadar bırakmadı, dedi.

Ebû Dâvud: Şu hadis-i, Zührî’den Ma’mer, Mâlik İbn-i Uyeyne. Şuayb bin Hamza, Leys bin Sa’d ve başkaları rivâyet ettiler. Amma kıldığı vakti ve tefsirini zikretmediler.

Hişam bin Urve, Habib bin Ebû Merzuk, Ma’mer’in Urve’den rivâyeti gibi rivâyet ettiler. Fakat Habib Beşir’i zikretmedi. Vehap bin Keysan Câbir radıyallahu anhdan O da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizden: Akşam vaktini rivâyet etti. Câbir: İkinci gün güneş batınca Cibril akşam için aynı vakitte tek vakit için O’na geldi, dedi. (Buharî, Kitâb’ul-mevâkidin başlangıcında, s. 132, c. 1; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 31, n. 610-614, s. 425, c. 1; Nesêi, Kitâb’ul-Mevâkidin, evvelinde, n. 495, s. 245, c. 1; İbn-i Mâce Kitâb’us-Salât, b. 1, n. 668, s. 219, c. 1)

Ebû Dâvud: Ebû Hüreyre’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur. Ertesi gün (bir tek vakti, akşamı bana kıldırdı) Yine böyle Abdullah bin Âmr bin As’dan, Hasan bin Atiyye’nin hadisinden Âmr bin Şuayb’den o da babasından, o da dedesinden, o da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivâyet etti.

*

Ebû Musâ radıyallahu anhdan rivâyet edilmiştir:

Bir şahıs Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden (namaz vakitlerini) sordu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona cevap vermedi, şafak atınca Bilâl’ın sabah için kamet etmesini emretti Bir şahıs arkadaşının yüzünü tanıyamayacak kadar karanlıkken veya yanındakini tanıyamıyacak kadar karanlık iken namazı kıldırdı. Öğle için güneş batıya dönüp, gündüz hakkında bilgisi olan kimse gündüz yarı oldu diyeceği bir anda, ikindi için güneş henüz yüksekte ve beyaz iken, akşam için güneş batınca, yatsı için akşam aydınlığı yok olunca kamet etmesini emretti.

İkinci gün sabah namazını kıldırdı, hemen döndü, biz (geç kaldığımız için) güneş doğdu mu? Dedik. Öğleyi bir gün önceki ikindi vaktinde, ikindiyi güneş sararınca veya şöyle dedi. Kararınca akşamı aydınlık kayıp olacağına yakın, yatsıyı gecenin üçte biri olunca kıldırdı. Ve sonra, “Namaz vaktini soran nerede? İşte vakit şu ikinin arasındadır,” buyurdu. (Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 31, n. 613, s. 428, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-Salât, b. 2, n. 520, s. 258, c. 1; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 1, n. 667, s. 219, c. 1; Tirmizî, Ebvâb’us-salât, b. 115, n. 152, s. 286, c. 1)

Ebû Dâvud dedi ki:

Câbir Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden:

Akşam namazı vaktini yukarıdaki olduğu gibi rivâyet etti. Câbir (devamla) Rasûlullah sonra yatsı kıldı dedi. Sahabilerden bazısı onu gecenin üçte birinde bazısı ise yarısında kıldı, dediler.

İbnî Bureyde de babasından o da Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellemden aynı şekilde rivâyet etti.

*

Abdullah bin Âmr radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu:

“- Öğle namazının vakti, ikindi vakti girmedikçe, ikindinin vakti güneş sararmadıkça, akşamın vakti akşam aydınlığı içindeki kırmızılık düşmedikçe, yatsının vakti gece yarısına kadar, sabahın vakti güneş doğmadığı müddetçe devam eder,” buyurdu. (Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 31, n. 612, s. 426, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-Salât, b. 2, n. 523, s. 26, c. 1)

Fevruşşafak: Akşam güneş battığı zaman ufukta kalan kırmızılık demektir. Bu kırmızılık çok kısa bir zamanda kaybolur. Onun için akşam namazı acele kılınmalıdır.

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ NAMAZ VAKİTLERİNİ NASIL ÖĞRENDİ?

Peygamber Efendimiz Namaz Vakitlerini Nasıl Öğrendi?

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ AYETLER

Namaz Vakitleri ile İlgili Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.