Namazda Huşuya Engel Olan Yeme Çeşidi

Dr. Murat Kaya, yemekten sonra kılacağımız bir namazın daha huşulu olması için yapmamız gerekeni anlarıyor...

Süveyd bin Nûman (r.a) şöyle anlatır:

“Hayber senesinde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’le birlikte (sefere) çıkmıştık. Sahbâ’ya varınca (ki burası Hayber’in alt başlarında, Medîne tarafındadır) Rasûlullah (s.a.v) inip İkindi’yi kıldırdılar. Sonra mevcut azıkları istediler. Kavuttan başka bir şey getirilmedi. Efendimiz (s.a.v) emrettiler ve hemen kavut ıslatıldı. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ondan yediler, ardından biz de yedik. Bundan sonra Allah Rasûlü (s.a.v) Akşam Namazı için kalkıp ağzını çalkaladı. Biz de ağzımızı çalkaladık. Sonra Efendimiz (s.a.v) namaza durdular, yeniden abdest almadılar.” (Buhârî, Vudû’, 51)

BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?

Kavut, kavrulup un hâline getirilmiş buğday ve arpa olduğu için ateş değmiş yiyeceklerdendir. Efendimiz (s.a.v) onu yedikleri halde tekrar abdest almamışlardır. Namazdan evvel mazmaza yapılması yani ağzın güzelce temizlenmesi ise diş aralarında kalan yiyecek kırıntılarını izâle edip namaz esnâsında onlarla meşgul olmamak içindir.

Bahsedilen bu yemek, Ümmü’l-Mü’minîn Safiyye (r.a)’nın düğün yemeği idi. (Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, I, 172)

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) şöyle buyurur:

“Bir gün Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) yanımıza çıktılar ve:

«‒Ümmetimden mütehallilûn ne güzel insanlardır buyurdular.

Ashâb-ı kirâm:

«‒Mütehallilûn kimdir ey Allah’ın Rasûlü?» diye sordular.

Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

«‒Onlar, abdest alırken ve yemekten sonra hilallama yapanlardır. Abdestteki hilallama; ağzı, burnu, parmakların ve tırnakların arasını iyice yıkamaktır. Yemekten sonra hilallamak ise, ağzı ve dişleri güzelce temizlemektir. İnsanın yanında bulunan iki meleğe, o kişi namaza durduğunda dişlerinin arasında yemek kalıntısı görmelerinden veya ağzından yemek kokusu gelmesinden daha ağır gelen başka bir şey yoktur!».”

***

İbn-i Abbâs (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) süt içtikten sonra mübarek ağızlarını çalkaladılar ve:

“Bu yağlıdır” buyurdular. (Buhârî, Vudû’, 52)

İslam ve İhsan

İSBAĞU’L-VUDU ABDESTİ NEDİR?

İsbağu’l-vudu Abdesti Nedir?

PEYGAMBERİMİZİN İSRAF KONUSUNDAKİ HASSASİYETİ

Peygamberimizin İsraf Konusundaki Hassasiyeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.