Namazda İmam Olmanın Şartları Nelerdir?

İmam; önder, lider, devlet başkanı, cemaate namaz kıldıran ve diğer dini görevleri yerine getiren kişi anlamlarına gelir. Peki dinimize göre kimler imamlık yapabilir? İşte namazda imam olmanın şartları…

İmamlık (imâmet) hem devlet başkanlığını hem de namaz imamlığını ifade eder. Bu iki farklı konumu ayırmak için, devlet başkanlığına büyük imâmet anlamında “imâmet-i kübrâ”, namaz imamlığına da küçük imâmet anlamında ” imâmet-i suğrâ” denilmiştir.

İmam olmak için gerekli şartlar…

1- Müslüman olmak: Küfür ehli olan veya mürted bulunan bir kimsenin imamlığının geçerli olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Bu durum namazdan sonra anlaşılırsa, cemaatin namazını yeniden kılması gerekir.

2- Akıllı olmak: Akıl hastasının arkasında kılınacak namaz geçerli değildir. Çünkü akıl hastasının kendisi için kıldığı namaz batıldır. Eğer hastalık nöbetler halinde geliyorssa, ayık olduğu zamandaki namaz sahih olur. Ancak böyle bir kimseye uymak mekruhtur. Bunak ile sarhoş da akıl hastası gibi olup, kendi başına namazları geçerli olmadığı için, bunların arkasında kılınan namaz da geçerli olmaz.

3- Ergen olmak: Hanefîlerin büyük çoğunluğuna göre farz veya nâfile namazlarda ergen olmayan mümeyyiz çocuğun, ergenlik çağına ulaşmış kimselere imamlık yapması geçerli değildir. Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise bu, sadece farz namazlarda geçerli olmaz. Güneş tutulması ve teravih namazı gibi nâfile namazlarda caiz olur. Şâfiîler’e göre, ergenlik çağına ermiş kimselerin, yedi yaşla ergenlik çağı arasında bulunan mümeyyiz çocuğa uyması caizdir. Çünkü Amr İbn Seleme (r.a)’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Ben, Nebî (s.a.s) zamanında yedi yaşında iken imamlık yaptım.” (Şevkânî, Neyl, III, 16 5.)

4- Erkek olmak: Teravih namazı bile olsa erkekler olmaksızın, kadınların yalnız başına cemaatle namaz kılmaları mekruhtur. Eğer kadınlar kendi aralarında cemaatle namaz kılacak olurlarsa, imam olacak kadın, aralarında durur, saftan ileride durmaz, bu da mekruh olur. Yalnız cenaze namazı, tekrarlanmayan bir namaz olduğu için kadınlar cemaati tarafından da kılınabilir.

Kadınlar topluluğunun, kadın bir imamın arkasında, cemaatle namaz kılmmalarının mekruh oluşu şu hadise dayanır: “Kadının namazını evinde kılması dışarıda kılmasından daha faziletlidir. İç odasında kılması da evin diğer bölmmelerinde kılmasından daha faziletlidir.” (Ebû Dâvud, Salât. 53, 199.)

Diğer yandan, kadınların farz namazı, bir kadının imamlığı ile kılabilecceklerini bildiren hadisler de nakledilmiştir. Hz. Ali anlatır: Bir gün Rasûlullah (s.a.s) ile birlikte Ümmü Seleme’nin evine gittik. Evde namaz kılmakta olan kadınlar vardı. Allah’ın elçisi, onların hangi namazı kıldıklarını sordu. Ümmü Seleme, farz namazı kıldıklarını söyleyince şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Selemme!

Onlara imamlık yapman gerekmez miydi? Ümmü Seleme, Evet, bu daha uygun olurdu, dedi. Nebî (s.a.s) şöyle buyurdu: “Bu takdirde, safta onların ne önünde ne de arkasında, tam ortalarında durursun. öylece onlar senin sağğında ve solunda olsunlar.” (Zeyd b. Alî, Müsned, Toplayan, Bağdâdî, Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut (ty), s. 111 , 112 .)

Kadınların ezan okuması da meşru kılınmamıştır. Çünkü ezan cemaate çağırmaktır. Eğer kadınların, bir kadın imamın arkasında cemaatle namaz kılmmaları mekruh olmasaydı ezan okumaları da caiz olurdu. Yine aynı esastan hareketle fitneden güvende olununca, kadınların gündüzün düzenli olarak nammaza gitmeleri caiz görülmüştür.

Bir erkeğin, kendisinden başka bir erkeğin veya eş, kız kardeş, hala, teyzze gibi bir mahreminin bulunmadığı bir evde kadınlara imamlık yapması da mekruhtur. Eğer kadınlar cemaati içinde bu anılanlardan birisi bulunur veya erkek, kadınlara mescitte namaz kıldırırsa, böyle bir cemaat mekruh olmaz. Çünkü Rasûlullah (s.a.s), erkeklerin yabancı kadınlarla başbaşa kalmasını yasaklamıştır. (Meydânî, Lübâb, I, 82; İbn Âbidîn, age, I, 528 vd; Zeylâî, Tebyînü’l-Hakâik, I, 13.)

5- Abdestli ve temiz olmak: Bir imam, namazı abdestsiz veya cünüp olarak kıldırdığını sonradan anlasa, kendisinin ve bu durumu öğrenen cemaatin namazı yeniden kılmaları gerekir. Çünkü Amr İbn Dinar’dan gelen bir rivâyete göre, Hz. Ali’nin cünüp veya abdestsiz olarak böyle bir namaz kıldırdığı, kendisinin ve cemaatin bu namazı yeniden kıldıkları nakledilmiştir. (Tehânevî, İ’lâü’s-Sünen, IV, 288, H. No: 12 75-12 77, A. İbn Hanbel, I, 88, 99.) Fakihlerin çoğunluğuna göre, kişinin bu durumu bilip bilmemesi sonucu etkilemez. Başka bir görüşe göre, imam bu durumu cemaate haber veremezse, kendisinin yeniden kılması yeterli olur.

6- Başkasına uymuş olmamak: İmama sonradan uymuş olup da rekât kaybı bulunan kimse (mesbûk), yetişemediği kısmı tamamlamak için ayağa kalkınca, ona başkasının uyması caiz değildir. Çünkü bu kişi aslında başkasına uymuştur. Yani iftitah tekbirini imamın iftitah tekbirine bina etmiştir. (İbnu’l-Hümâm, Fethu’l-Kâdîr, I, 277.)

7- Özürlü olmamak: Hanefî ve Hanbelîler’e göre, imamda sürekli burun kanaması, sürekli yellenme, sidiğini tutumama gibi özürlerin bulunmaması gerekir. Böyle bir özrü olan kişi, ancak kendisi gibi özürlü olan kimselere imamlık yapabilir. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s) yağmurlu bir günde, yere secde edemedikleri için ashabına ima ile namaz kıldırmıştır. (Tirmîzî, Mevâkît, 176; A. İbn Hanbel, V, 174; İbn Âbidîn, age, I, 541.) Eğer imamla cemaatin özürleri farklı olursa bu namaz caiz olmaz. Meselâ, sidiğini tutamayan imama yine bu şekilde sidiğini tutamayan bir kimse uysa namaz sahih olur. Fakat imamın buna ek olarak yellenme özrü de bulunsa, buna tek özrü olan kimse uyamaz. Çünkü imam iki özürlü, ona uyan kişi ise bir özür sahibidir.

Şâfiîler’e göre ise, namazı iade etmesini gerektirmeyecek derecede özürlü bulunan kimsenin özürsüz sağlam bir kimseye imamlık yapması sahihtir.(İbn Âbidîn, age, I, 541; Zühaylî, age, II,)

8- İmamın okuyuşunun düzgün olması: İmamlık yapacak kişinin, namaz sahih olacak kadar Kur’an’ı, ezbere ve düzgün olarak okuyabilmesi gerekir.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İMAMLIK NEDİR?

İmamlık Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.