Namazı Vaktinden Sonraya Bırakmak ile İlgili Hadisler

İmam namazı vaktinden sonraya bırakırsa cemaat ne yapmalıdır? Namazı vaktinden sonraya bırakmak ile ilgili hadisler…

Ebû Zer radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre o demiştir ki: Rasûlullah bana şöyle buyurdu:

“Ey Ebû Zer namazı öldüren veya tehir eden kimseler sana âmir olurlarsa, sen namazı nasıl yapacaksın,” Ben de: Ey Allah’ın Rasûlü, siz bana ne yapmamı emredersiniz? Dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhhi ve sellem:

“Namazı vaktinde kıl, sonra onlarla namaza yetişirsen tekrar kıl, onlarla kıldığın senin için nafile olur,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 10/431; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 41, n. 648, s. 448, c. 1; Tirmizî, Ebvâb’us-Salât, b. 129, n. 176, s. 332, c. 1; Nesei,; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 150, n. 1256, s. 398, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Yatsı ve öğlen namazlarını önceden kılan kimse aynı namazın cemaatle kılındığını görse, cemaatle tekrar kılabilir. Cemaatle kıldığı namaz nafile olur. Sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile kılınamayacağı için ve üç rekâtlı nafile de olmadığından sabah, ikindi ve akşam namazlarında nafile olarak cemaate uyulmaz. (Bezl-ül-Mechüd, c. 3, S, 237)

*

Âmr bin Meymun el-Evdî radıyallahu anhdan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Muaz bin Cebel Yemen’e Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin elçisi olarak gelmişti. Fecirle birlikte onun tekbirini işittim. Kendisi kalın sesli bir kimseydi. Kendisini çok sevdim. Hatta Şam’da ölüp onu defin edinceye kadar kendisinden ayrılmadım. O vefat edince ondan sonra ashab-ın en bilgilisini araştırdım. İbn-i Mes’ûd’u buldum. Vefat edinceye kadar ondan da ayrılmadım. İbn-i Mes’ûd şöyle anlattı. Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem bana, “Namazları vakti geçince kılan kimseler âmir olurlarsa namazları nasıl kılarsınız,” buyurdu. Ben de:

– Ey Allahın Rasûl-i başıma böyle bir şey gelirse nasıl yapmamı emredersiniz? dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Namazı vaktinde kıl. Onlarla kıldığın nafile olsun,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 10/432; İbn-i Mâce, Kitâb’ul-İkamet’üs-Salât,B. 150, n. 1255, s. 358, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Sübha: Nâfîle namaz manasına kullanılmıştır. Önce farzı kılmış olan kimsenin aynı namazı rastladığı bir cemaatle nafile olarak kılmasının müstehap olduğuna delâlet eder.

*

Ubade bin es-Sâmit radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize:

“Benden sonra “sizin üzerinizde amirler bulunacak, birçok şeyler onları vaktinde namaz kılmaktan, vakit çıkana kadar alıkoyacak. Siz namazı vaktinde kılın,” buyurdu. Bir zat:

– Ey Allah’ın Resûlü, ben (Namazı vaktinde kıldığıma göre) onlarla da kılayım mı? dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Evet dilersen kıl” buyurdu.

Süfyan şöyle nakletti. Onlarla, aynı namaza yetişirsem tekrar kılayım mı? Dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Evet dilersen kıl,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 10/433)

*

Kabîsa bin Vakkas radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Benden sonra başınızda namazları tehir eden amirler olacak, onların namazı tehiri sizin lehinize, onların aleyhinedir. Onlar namazları kıbleye karşı kıldıkları müddetçe onlarla kılın.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 10/434)

Hadisin Açıklaması

Cemaatin namazı tehirde iradeleri olmadığından namazın tehiri onların lehinedir. Çünkü önce farz olarak namazını kılıyor, sonra nafile olarak amirlerle kılıyorlar. Nâfîle onların lehine bir kazançtır. Âmirler namazının tehirine sebep oldukları için tehir cezası göreceklerinden onların aleyhine olacaktır. Bir de âmirler namazlarını Kâ’be’ye dönerek kıldıkları müddetçe onlara uyun buyruluyor. Kıbleyi değiştirirlerse onlara uyulmayacağı, Allah’a isyan olan yerde kula itaat edilmeyeceği tembih ediliyor.

Bu hadis-i şerif, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin mucize hadislerindendir. Asr-ı Saadet’ten sonra ibadetle ilgisi olmayan kimselerin başa geçeceğini, namazları vaktinden çıkaracaklarını, emri altında çalışanların namazlarını da tehir edeceklerini haber vermiş oluyor.

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Namaz Vakitleri ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.