Namazın 12 Farzı ve Anlamları
Namazın farzları kaçtır ve bunlar nelerdir? Namazın 12 farzı ve anlamları şöyledir.
Namazın farzları on ikidir. Bunların altısı namazın dışında olup önceden yapılması gereken farzlardır. Bunlara “Namazın Şartları” denir. Altısı da namazın içindedir. Bunlara da “Namazın rükünleri” denir. Namazın sahih olması için bu farzların yerine getirilmesi gerekir.
NAMAZIN FARZLARI
a) Namazın Şartları
- Hadesten taharet: Cünüplük ve abdestsizliğe “Hades” denir. Namaz kılmak için hükmi pislik denen “hades”ten temizlik şarttır. (Gerekli hâllerde) gusül yapmak ve abdest almak “hades”ten temizlenmek demektir.
- Necasetten taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde (namaza engel olacak kadar) pislik varsa bunları temizlemektir.
- Setr-i avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.
Erkeklerde, örtünmesi farz olan yerler, göbek altından dizkapağına kadar olan kısmıdır (dizkapağı dâhil).
Kadınlarda, yüz, eller ve ayaklardan başka vücudun her tarafının örtünmesi farzdır.
Örtünmesi gereken organlardan birinin dörtte biri, bir rükün eda edecek kadar (üç tesbih miktarı) bir zaman açılsa namaz sahih olmaz. Organları belli eden dar elbise ile altta vücut görünmediği takdirde namaz kılmak kerahetle caizdir. Vücudun rengini gösteren ince elbise ile namaz kılınmaz.
- İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye karşı dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke’de “Kâbe” denilen kutsal binadır. Kâbe, Allah’ın emri ile Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.
Namazı, kıbleye dönerek kılmak şarttır. Mekke’de bulunan ve Kabe’yi gören kimse doğrudan doğruya Kâbe’nin kendisine yönelir. Kâbe’yi görmeyen kimse ise Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek namazını kılar. Kıbleye yönelen kişinin “döndüm Kâbe’ye” diyerek niyet etmesi gerekmez. Kıble esasen Kâbe’nin bulunduğu yerdir.
Hasta olan bir kimse, kıbleye dönmeye gücü yetmez ve kendisini kıbleye döndürecek kimse de bulunmaz veya hasta olmadığı hâlde bir düşmandan dolayı kıbleye dönmekten korkarsa gücü yettiği tarafa doğru kılar.
Kıblenin hangi tarafta olduğunu bilmeyen kimse, yanında bilen varsa kıbleyi sorup öğrenmesi gerekir. Yanında soracak kimse yoksa araştırarak namazını kılar. Kapıları çalıp kıbleyi sorması gerekmez. Namaz kıldıktan sonra kıblenin yanlış olduğunu öğrenirse namazı iade etmez.
Eğer namaz içinde kıblede hata ettiğini anlarsa, o anda kıbleye dönerek namazı tamamlar, namazı yeniden kılması gerekmez.
Kıbleyi bilmeyen kimse, yanında kıbleyi bilen birisi olduğu hâlde ona sormadan kendi araştırmasına göre namazını kılsa doğru ise namazı caizdir, kıbleye isabet etmemiş ise kıldığı namaz caiz değildir.
Kıble yönünde şüphe eden kimse, hiçbir araştırma yapmadan namaza başlasa da namaz içinde kıbleye isabet ettiğini anlarsa, namazını yeniden kılar. Kesin olmayan bir bilgiye dayanarak kesin hükme varılamaz. Namazı bitirdikten sonra isabet ettiğini anlarsa, namazı iade etmez.
- Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmak şarttır. Vakti girmeden bir namazı kılmak caiz değildir.
- Niyet: Hangi namazı kılacağını bilmek ve bu ibadeti Allah için yapmayı kalben dilemektir. Niyetin dil ile söylenmesi müstehabdır. Ayrıca hangi namazı kıldığını da niyet ederken belirtmesi lazımdır. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya” gibi. Cemaatle namaz kılan kimsenin imama uymaya da niyet etmesi gerekir. Niyette namazın kaç rekât olduğunu söylemeye gerek yoktur. Cemaat erkeklerden ibaret ise imamlık yapan kişinin, kendisine uyan kişilere imam olduğunu niyetinde belirtmesi gerekmez ise de, kendisine uyan kadınların namazlarının sahih olabilmesi için, imamın namaza niyet ederken kendisine uyanlara imam olduğuna da niyet etmesi lazımdır.
b) Namazın Rükünleri
- İftitah Tekbiri: Namaza, Allâhu Ekber diyerek başlamaktır. Bu tekbire, “Tahrime” denir. İftitah tekbiri, Hanefilere göre rükün değil, namazın şartlarındandır. Ancak namazın rükünlerinden olan “Kıyam”a bitişik olduğu için rükünler arasında sayılmıştır.
İftitah tekbirinin sahih olabilmesi için bazı şartlara riayet edilmesi gerekir.
Bu şartlar:
a) Tekbir ile niyet arasına yemek, içmek ve söz söylemek gibi namaza aykırı bir şey girmemek,
b) Tekbiri ayakta almak, (Ancak ayakta duramayacak durumda olan kimse oturduğu yerde tekbir alır.)
c) Önce namaza niyet etmek, sonra tekbir almak,
d) Tekbiri kendi duyabileceği bir sesle söylemek,
e) “Allâhu Ekber” derken “Allah” kelimesinin başındaki “A”yı, “Ekber” kelimesinin “b”sini uzatmamak.
f) Cemaatle kılarken, imam tekbir aldıktan sonra tekbir almak (İmamdan önce tekbir alınırsa namaz caiz olmaz.).
- Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir. Farz ve vacib olan namazlarda kıyam, yani ayakta durmak farzdır. Ayakta durmaya gücü yetmeyene kıyam farz olmaz. Nafile namazlarda kıyam farz değildir.
Bir hasta, ayakta durmaya gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye gücü yetmezse ayakta kılması gerekmez, namazı oturarak ima ile kılar. Ayakta namaz kılan kimse, namaz esnasında rahatsızlanırsa namazını oturarak tamamlar. Namazı oturarak kılmakta olan bir kimse, namaz esnasında iyileşip ayakta durmaya gücü yetecek hâle gelirse namazını ayakta tamamlar.
- Kıraat: Namazda Kur’an okumaktır. Namazda kısa bir ayet de olsa Kur’an okumak farzdır.
Üç ve dört rekâtlı farz namazların ikişer rekâtında, iki rekâtlı farz namazlar ile vitir ve nafile namazların her rekâtında Kur’an okumak farzdır ve kıyamda iken okunur.
- Rükû: Namazda, eller dizlere erişecek kadar eğilmek demektir. Kıraatten sonra eller, dizlere varacak kadar baş ve sırt düz bir vaziyette eğilir.
- Sücud: Secdeye varmak demektir. Rükûdan sonra, ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnını yere koymaya secde denir. Her rekâtta iki kere secde etmek farzdır.
Secdede alın yere konulup burun konulmaz ise secde caiz olur. Ancak özürsüz olarak burnun yere konmaması mekruhtur. Burun yere konulduğu hâlde bir özürden dolayı alın yere konmasa secde caizdir. Özürsüz olarak alın yere konmazsa böyle bir secde caiz değildir.
Secde edilen yer ayakların bulunduğu yerden yarım ziradan (on iki parmak) yüksek olursa bu yükseklikte olan yere secde etmek caiz olmaz. İki ayağın parmakları yere konmadıkça secde caiz değildir. Secde edilecek yerin sert olması gerekir.
Bu sebeple, atılmış yün, pamuk ve kar gibi şeylerin üzerine secde edildiği takdirde alın, yerin katılığını hissedip yerleşirse secde caiz olur. Yüz, bunların içinde kaybolup yerin katılığını hissetmez ve yerleşip karar bulmazsa böyle bir şey üzerine secde caiz olmaz. Çuval içinde olmayan buğday ve arpa gibi şeyler üzerine de secde edilmez. Eğer bunlar çuval içinde olursa bunların üzerine secde edilir.
- Ka’de-i Ahîre: Namazın sonunda Ettehiyyâtü’yü okuyacak kadar (teşehhüd miktarı) oturmak demektir. Bu oturuş da namazın farzlarındandır.
Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet
YORUMLAR