Nâr Ne Demektir?

Nâr ne demektir? Kısaca anlamı nedir? Kuran'da nasıl ve nerelerde geçiyor?

Bir şey parlak ve aydın olmak, bir şeyden kaçmak, devenin üzerine damga koymak anlamındaki `n-v-r' kökünden türeyen nâr (çoğulu nîrân ve envâr) sözlükte ateş, görüş, alâmet, gövdeye basılan damga demektir. Bu kelime Kur'ân'da 145 âyette geçmiş ve âhirette günahkârların atılacağı cehennemin bir adı olarak "alevli ateş" anlamında kullanılmıştır.

Kur'ân'da, cehennemin kâfirler için hazırlandığı, yakıtının kâfir insanlar ve taş olduğu (Bakara, 2/24; Âl-i İmrân, 3/10-131); bu ateşin kâfirlerin yüzlerini yalayacağı (Mü'minûn, 23/104); altlarından ve üstlerinden onları saracağı (Zümer, 39/16); kızdırılmış, tutuşturulmuş, şiddetli alev saçan bir ateş olduğu bildirilmiştir (Kâria, 101/14; Hümeze, 104/6; Leyl, 92/14; Tevbe, 9/68). İnkâr edenler, âyetleri yalanlayanlar (Bakara 2/30), müşrikler, münafıklar ve büyük günah işleyenler cehennem halkı (ashabü'n-nâr) olarak nitelenmiş ve bunların nâr içinde, ebedî olarak kalacakları haber verilmiştir.

Nâr, Kur'ân'da yalın halde cehennemin adı olarak zikredildiği gibi nâr-ı cehennem şeklinde, cehennemin ateşi anlamında da zikredilmiştir (Tevbe, 9/68-81). Ayrıca "azâbü'n-nâr" (ateş azabı) "siyâbün min nâr" (ateşten elbise), "me'vâhümü'n-nâr" (sığınacakları yer olan ateş), "en-nâru'l-kübrâ" (büyük ateş) ve "nârun hâmiye" (kızışmış ateş) tabirleriyle, âhirette ki nâr'ın dehşeti anlatılmıştır (Enfâl, 8/14; Hac, 22/19; Secde, 32/20; A'la, 87/12; Ğaşiye, 88/4).

"Biz zalimlere öyle bir ateş (nar) hazırladık ki, çadırı (dumanı veya duvarı) onları kuşatmıştır. Eğer susuzluktan feryat edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir..." (Kehf, 18/29); "Gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplar." (İbrâhim, 14/50); "Yüzlerini ateş yalar, öyle ki ateşin içinde dişleri sırıtıp kalır." (Mü'minûn, 23/104) ;"İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır, onlara ne ölümle hükmedilir ki ölsünler ne de onlardan cehennem azabı hafifletilir." (Fatır, 35/36) âyetleri, ateş azabının dehşetini ifade etmektedir.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.