Nas Suresinin Tefsiri
Nas suresi, Kur’ân-ı Kerîm’in yüz on dördüncü ve son sûresidir. Adını her âyetinin sonunda yer alan nâs (insanlar) kelimesinden alan Nas suresinin tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz…
Nâs sûresi Mekke’de inmiştir. 6 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm bu sûre ile sona ermektedir. İsmini, 4. âyet hâriç, âyetlerinin sonlarında tekrarlanan ve “insanlar” mânasına gelen اَلنَّاسُ (nâs) kelimesinden almıştır. Mushaf tertibine göre 114, nüzûl sırasına göre 21. sûredir.
NAS SURESİNİN TEFSİRİ (DİNLE)
Nâs Sûresi Tefsiri (1-6. Ayetler):
NAS SURESİNİN TEFSİRİ
Nâs / 1
“İnsanların Rabbi”; onları yaratan, besleyen, büyüten, koruyan, terbiye eden Allah’tır. “İnsanlarım meliki”; onların sahibi, hükümdarı, işlerini idâre eden, insanlığın selâmet ve saadetini temin edecek olan hükümleri koyan Allah’tır. “İnsanların ilâhı”; onların ma’budu, ilâhlık ve mabutluk sıfatlarına sahip olan ve kendinden başka gerçek mânada bu sıfatlara kimsenin sahip olmadığı Allah’tır. Rab, Melik ve İlah isimlerinin bu şekilde peş peşe gelmesi pek mânidârdır. Çünkü insan, bünyesinde cereyan eden beslenme, büyüme ve gelişme gerçeğini görerek önce kendisinin bir Rabbi olduğunu anlar. Sonra düşündüğünde bu Rabbin, yarattıklarında tasarruf etmekte ve onlardan zengin olduğunu, dolayısıyla onların gerçek sahibi ve mâliki olduğunu anlar. Sonra biraz daha düşündüğünde bu Mâlikin, ibâdete layık olduğunu anlar. Çünkü ibâdet ancak, hiç kimseye muhtaç olmayan ve başkalarının hepsi kendisine muhtaç olan kimseye yapılır. İşte bu sûrede insana, şeytanın şerrinden bu sıfatların sahibi olan Allah’a sığınması emredilmektedir:
Nâs / 4
Sûrede şeytan ismi açıkça zikredilmez; fakat iki mühim vasfı zikredilerek o kastedilir. Bunlar “vesvâs” ve “hannâs”tır. اَلْوَسْوَاسُ (vesvâs), çok çok vesvese veren, bütün özelliği vesvese vermek olan, hatta vesvesenin ta kendisi olan şeytandır. “Vesvese” ise gizli bir sesle, fısıltı ile kalbe kötü düşünceler aşılamak ve bir işi yapmaya tahrik etmektir. اَلْخَنَّاسُ (hannâs) da âdeti sinmek olan, geri çekilen, kötülüğe sürüklemek için insanı sinsice ardından izleyip fırsat kollayan, döne döne vesvese veren demektir. İnsan Rabbini zikredince geri çekilir. Rabbinden gafil olunca da hemen ona vesvese verir.
İnsana vesvese veren, onu aldatmaya ve saptırmaya çalışan iki grup şeytan vardır. Bunların biri cinlerden, diğeri de insanlardandır. Nitekim: “İşte biz her peygamberin karşısında insan ve cin şeytanlarından oluşan bir düşman şebeke var etmişizdir. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldayıp dururlar” (En‘âm 6/112) âyeti de insan ve cin şeytanlarının, yaldızlı sözlerle insanları aldatmaya çalıştıklarını haber verir. Resûlullah (s.a.s.) de Ebu Zer (r.a.)’a, “Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığınmasını emretmiş ve akabinde de cinlerden olduğu gibi insanlardan da şeytanlar olduğunu” söylemiştir. (Nesâî, İstiâze 48)
Muhammed Verrâk (k.s.), insanın nasıl şeytanlaştığını şöyle anlatır:
“Nefis, hevâ, yani kötü arzular insanın tabiatına galip gelince kalp kararır. Kalp kararınca göğüs daralır. Göğüs daralınca huy kötüleşir. Huyu kötü olanı kimse sevmez. Sevilmediğini anlayan kimse ise sevmeyenlere ezâ vermeye başlar. Böylesi artık mânen insan değildir. Zâhirde insan kılığına girmiş bir şeytandır.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 307)
Şeytanın vesvesesi çeşitlidir. O önce imanı zedelemeye ve insanı şüpheye düşürmeye çalışır. Bunu yapmasa günahları emreder. Bunu yapamazsa kişiyi ibâdet ve taatlerde geri bırakmaya çalışır. Bunu da yapamazsa amellerini boşa çıkarmak için kişinin içine ibâdetlerde gösteriş arzusu sokar. Bunu da yapamazsa adamın gönlüne kendini beğenme ve amellerini çok görme duygusunu koyar. Yine insanı kötü fiillere sevk etmek için onun kalbine haset, kin, öfke gibi kötü duygular atmaya çalışır.
Efendimiz’le alakalı şu hâdise şeytanın insana nasıl vesvese verebileceğini muşahhas hâle getiren çok güzel bir örnektir:
Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in hanımlarından Hz. Safiye anlatıyor:
“Resûlullah (s.a.s.) îtikâfa girmişti. Bir gece onu ziyârete gidip konuştum. Sonra eve dönmek üzere kalktığım zaman o da beni evime götürmek üzere kalktı. Bu sırada Ensâr’dan iki kişi bizimle karşılaştı. Allah Resûlü (s.a.s.)’i âilesiyle birlikte görünce, oradan çabucak uzaklaşmak istediler. Resûlullah (s.a.s.):
«–Biraz yavaş olun, yanımdaki Safiyye bint-i Huyey’dir» dedi. Onlar:
«–Resûlü’nün uygunsuz bir davranışta bulunmasından Allah’ı tenzîh ederiz yâ Resûlallah!» deyince Efendimiz (a.s.):
«–Şeytan, insanın vücûdunda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir kötülük, bir şüphe atmasından endişe ettim» buyurdu.” (Buhârî, Îtikâf 11; Müslim, Selâm 23-25)
Şeytanın vesvesinden kurtulmanın yolları:
› Allah’ı çok çok zikretmek,
› Allah’a çok sığınmak,
› Sabır ve sebatla şeytanın taleplerine karşı direnmek ve dediğini yapmamaya gayret göstermek.
Nâs sûresinde sığınılacak şer sadece “şeytanın vesvesesi” iken, sığınmak üzere Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsından üçü zikredilir. Bunlar Rabb, Melik ve İlâh isimleridir. Halbuki bir önceki Felak sûresinde dört ayrı şerden sadece “Sabah’ın Rabbi” vasfıyla Allah’a sığınmak emredilmekteydi. Bu, şeytanın vesvesesinin, Allah’a çokça ve ciddiyetle sığınılması gereken ne kadar büyük bir şer olduğunu izaha kâfîdir. Birinci sûrede korunması gereken ruh ve beden sağlığı; ikinci sûrede korunması istenen ise din sağlığıdır. Bu, dinin az zarar görmesinin dahi dünyanın çok zarar görmesinden daha önemli olduğunu gösterir.
Hz. Aişe der ki:
“Allah Resûlü (s.a.s.) yatağına vardığı zaman iki elini birleştirir, İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini okur ve onlara üflerdi. Sonra o iki eliyle, başından ve yüzünden başlayarak bedeninin ön tarafa gelen kısmını meshederdi. Bunu üç kez tekrarlardı.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 14; Tirmizî, Dua 21)
Nâs / 5
Sûrede şeytan ismi açıkça zikredilmez; fakat iki mühim vasfı zikredilerek o kastedilir. Bunlar “vesvâs” ve “hannâs”tır. اَلْوَسْوَاسُ (vesvâs), çok çok vesvese veren, bütün özelliği vesvese vermek olan, hatta vesvesenin ta kendisi olan şeytandır. “Vesvese” ise gizli bir sesle, fısıltı ile kalbe kötü düşünceler aşılamak ve bir işi yapmaya tahrik etmektir. اَلْخَنَّاسُ (hannâs) da âdeti sinmek olan, geri çekilen, kötülüğe sürüklemek için insanı sinsice ardından izleyip fırsat kollayan, döne döne vesvese veren demektir. İnsan Rabbini zikredince geri çekilir. Rabbinden gafil olunca da hemen ona vesvese verir.
İnsana vesvese veren, onu aldatmaya ve saptırmaya çalışan iki grup şeytan vardır. Bunların biri cinlerden, diğeri de insanlardandır. Nitekim: “İşte biz her peygamberin karşısında insan ve cin şeytanlarından oluşan bir düşman şebeke var etmişizdir. Bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldayıp dururlar” (En‘âm 6/112) âyeti de insan ve cin şeytanlarının, yaldızlı sözlerle insanları aldatmaya çalıştıklarını haber verir. Resûlullah (s.a.s.) de Ebu Zer (r.a.)’a, “Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığınmasını emretmiş ve akabinde de cinlerden olduğu gibi insanlardan da şeytanlar olduğunu” söylemiştir. (Nesâî, İstiâze 48)
Muhammed Verrâk (k.s.), insanın nasıl şeytanlaştığını şöyle anlatır:
“Nefis, hevâ, yani kötü arzular insanın tabiatına galip gelince kalp kararır. Kalp kararınca göğüs daralır. Göğüs daralınca huy kötüleşir. Huyu kötü olanı kimse sevmez. Sevilmediğini anlayan kimse ise sevmeyenlere ezâ vermeye başlar. Böylesi artık mânen insan değildir. Zâhirde insan kılığına girmiş bir şeytandır.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 307)
Şeytanın vesvesesi çeşitlidir. O önce imanı zedelemeye ve insanı şüpheye düşürmeye çalışır. Bunu yapmasa günahları emreder. Bunu yapamazsa kişiyi ibâdet ve taatlerde geri bırakmaya çalışır. Bunu da yapamazsa amellerini boşa çıkarmak için kişinin içine ibâdetlerde gösteriş arzusu sokar. Bunu da yapamazsa adamın gönlüne kendini beğenme ve amellerini çok görme duygusunu koyar. Yine insanı kötü fiillere sevk etmek için onun kalbine haset, kin, öfke gibi kötü duygular atmaya çalışır.
Efendimiz’le alakalı şu hâdise şeytanın insana nasıl vesvese verebileceğini muşahhas hâle getiren çok güzel bir örnektir:
Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in hanımlarından Hz. Safiye anlatıyor:
“Resûlullah (s.a.s.) îtikâfa girmişti. Bir gece onu ziyârete gidip konuştum. Sonra eve dönmek üzere kalktığım zaman o da beni evime götürmek üzere kalktı. Bu sırada Ensâr’dan iki kişi bizimle karşılaştı. Allah Resûlü (s.a.s.)’i âilesiyle birlikte görünce, oradan çabucak uzaklaşmak istediler. Resûlullah (s.a.s.):
«–Biraz yavaş olun, yanımdaki Safiyye bint-i Huyey’dir» dedi. Onlar:
«–Resûlü’nün uygunsuz bir davranışta bulunmasından Allah’ı tenzîh ederiz yâ Resûlallah!» deyince Efendimiz (a.s.):
«–Şeytan, insanın vücûdunda kanın dolaştığı gibi dolaşır. Onun sizin kalbinize bir kötülük, bir şüphe atmasından endişe ettim» buyurdu.” (Buhârî, Îtikâf 11; Müslim, Selâm 23-25)
Şeytanın vesvesinden kurtulmanın yolları:
› Allah’ı çok çok zikretmek,
› Allah’a çok sığınmak,
› Sabır ve sebatla şeytanın taleplerine karşı direnmek ve dediğini yapmamaya gayret göstermek.
Nâs sûresinde sığınılacak şer sadece “şeytanın vesvesesi” iken, sığınmak üzere Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsından üçü zikredilir. Bunlar Rabb, Melik ve İlâh isimleridir. Halbuki bir önceki Felak sûresinde dört ayrı şerden sadece “Sabah’ın Rabbi” vasfıyla Allah’a sığınmak emredilmekteydi. Bu, şeytanın vesvesesinin, Allah’a çokça ve ciddiyetle sığınılması gereken ne kadar büyük bir şer olduğunu izaha kâfîdir. Birinci sûrede korunması gereken ruh ve beden sağlığı; ikinci sûrede korunması istenen ise din sağlığıdır. Bu, dinin az zarar görmesinin dahi dünyanın çok zarar görmesinden daha önemli olduğunu gösterir.
Hz. Aişe (r.a.) der ki:
“Allah Resûlü (s.a.s.) yatağına vardığı zaman iki elini birleştirir, İhlas, Felak ve Nâs sûrelerini okur ve onlara üflerdi. Sonra o iki eliyle, başından ve yüzünden başlayarak bedeninin ön tarafa gelen kısmını meshederdi. Bunu üç kez tekrarlardı.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 14; Tirmizî, Dua 21)
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com