Nasihatlerin Etkili Olması İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler
Nasihat nedir veyahut ne demektir? Nasihat neden verilir? Nasihatin etkili olması için nelere dikkat edilmelidir? Nasihatlerin etkili olması için dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır.
Nasihat kelimesi “başkasının hata ve kusurunu gidermek için verilen öğüt; iyiliği teşvik, bir işi sadece Allah rızası için yapmak, yırtık olan elbiseyi dikmek” gibi manalara gelir. Dinin kendisi asla bozulmasa da, müminlerde görülen manevi sökülmeler, zayıflayan imanlar, yırtılan bir kıyafet gibi nasihat ile tamir edilir. Bu sebepten olsa gerek Peygamber Efendimiz dinin nasihat olduğunu onun ancak samimi nasihat ile yaşanıp yaşatılabileceğini bizlere bildirmiştir. İnsanlara nasihat etmek demek, size olgunluk ve kemâl yolunu gösteriyorum, iyiliğinizi ve hayrınızı arzu ediyorum, samimiyetle kurtuluşunuzu istiyorum demektir.
NASİHAT NEDEN VERİLİR?
Yüce Kitabımıza göre nasihat sadece günah işleyen hatalı müminlere yapılmaz, İslam’ı yaşama gayretinde olanlar da birbirlerine nasihatte bulunur, zira hak yolda yürümek kolay bir iş değildir, her an nefis ve şeytan bu yoldan insanı çevirmeye çalışır. Asr Suresi’nde Rabbimiz iman ve amel-i salih işlemeye ilaveten müminlerin en önemli özelliklerinin “onların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmeleri” olduğunu bizlere bildirir.
Peygamber Efendimiz sahabesine ve biz ümmetine en güzel nasihatleri vermiştir. Cevâmi’ul-Kelîm olan Allah Rasûlü’nün öğütleri kısa ve özlüdür, bundan dolayı sahâbe-i kirâm bunları kolayca ezberleyip akıllarında tutarlar sonra da diğer arkadaşlarına haber verirlerdi. Birbirlerinin noksan ve kusurlarını en iyi şekilde düzeltirler, aleni işlenen hata ve günahlara asla göz yummazlardı.
Nebevi yolun takipçisi olan sufiler de nasihat etmeyi, vaaz ve irşadı maneviyat yolunun bel kemiği olarak görürler. Düzenli olarak yapılan sohbetlerde mürşid müritlerine vaaz ve irşatta bulunur, bu sohbetlerde İslami ilimlerin detaylı şekilde öğretilmesinden çok ilmin amele dönüşmesine yönelik nasihatler verilir. İbn Acîbe nasihat verip irşadda bulunmanın farz-ı kifaye olduğunu ifade eder. “Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki aklını başına alır veya korkar.” (Taha, 43) ayeti bu hususta onun delilidir. Aynı şekilde "O hâlde (Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin." (Gaşiye, 21) ayetindeki emir, Peygamberimizin şahsında tüm ilim sahiplerine verilmiş bir emirdir. Bu sebeple günümüzde vaktinin çoğunu ümmete vaaz u nasihate ayıran sufiler içinde bulundukları beldelerdeki müminleri büyük bir sorumluluktan kurtarmaktadır. Bu ilahi emirler sebebi ile sufiler İslam ülkelerini şehir-şehir, kasaba-kasaba, köy-köy dolaşarak vaaz u nasihatte bulunurlar. Onlara göre en kötü cimrilik insanların ihtiyaç duydukları nasihatleri onlardan esirgemektir.
NASİHATLERİN ETKİLİ OLMASI İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Sufilere göre nasihatlerimizin etkili olması için şu önemli prensipleri yerine getirmemiz son derece faydalı olacaktır:
- İlk altın kural nasihat ettiğimiz konuları öncelikle kendimiz uygulamamız gerekir, amel etmediğimiz bir hususu başkasına tavsiye etmek çok da etkili olmayacaktır. Ayrıca yüce Rabbimiz: “Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız işleri başkalarına söylüyorsunuz” (Saf, 2) buyurarak bu hususta bizleri uyarmıştır. Sufiler bu sebeple tasavvuf kâl (söz) değil hâl ilmi olarak tarif ederler.
- Nasihatin başka önemli bir hususu da muhatabımıza karşı kırıcı olmamak, onun gönlünü kazanmaya çalışmaktır. Nasihatte bulunduğumuz insan günahkâr, kötü huylu bile olsa nezaketi elden bırakmamak gerekir, zira ne muhatabımız Firavun’dan daha kötü, ne de biz Hz. Musa’dan daha hayırlıyız. Yüce Rabbimiz; insanların en azgınına peygamberini gönderirken: “Ona yumuşak sözle uyarıda bulunun” emrini vermiştir.
- Tüm nezaket ve yumuşak sözlülüğümüze rağmen tavsiyede bulunduğumuzda muhatabımız kabalıkla karşılık verebilir, bu tür durumlara hazır olmalı, Allah için sabırlı olmalıyız. Esad Efendi kuddise sirruh’un tabiri ile tasavvuf yolunun “ilk dersi kırmamak, ikinci dersi de kırılmamak”tır. Karşılaştığımız aksilikler nasihat yolundan bizleri vazgeçirmemelidir.
- Verdiğimiz nasihat muhatabın manevi durumuna uygun olmalıdır. Yersiz ve zamansız öğüt vermek, İbn Acîbe’ye göre soğuk demiri dövmek gibi faydasızdır. “O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.” (Ala, 9) ayeti bu hususa işaret eder. Bu durumda nasihat verirken acele etmemeli, en faydalı zaman ve zemini gözetmeliyiz. Ayrıca sık sık nasihat edeyim derken özellikle de aile efradımızı bıktırmamalıyız.
- Sufilere göre vaaz u nasihat meclisleri o kadar önemlidir ki eğer bir yerde bu tür meclisler yoksa oradan göç etmek bile tavsiye edilir. Zira köy ve mezra gibi küçük yerlerde nasihat edecek âlim ve arifler bulunmadığından buralarda yaşayanlarda kalp katılığı ve kasvet fazlaca görülür. Bu durumda sufi bir mecburiyet yoksa âlim ve ariflerden uzak yerlerde yaşamamalıdır.
- “Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur’an’da insanlara her türlü misâli verdik.” (Zümer, 27) ayetinden yola çıkan sufiler öğütlerini hikaye, menkıbe ve kıssalarla vermeyi tercih ederler. Bu, sufilerin pek sevdiği bir metod olup, özellikle Mevlana’nın Mesnevi’si bu hususta bir şaheserdir. Mevlana anlattığı hikâyeler ile kimseyi kırmadan onlara nasihatte bulunmayı başarmıştır, bugün de bizlerin vaazu nasihat için yeni metotlar geliştirmemiz gereklidir.
Tasavvuf aslında nasihatçılığı kurumsallaştıran bir hayat tarzıdır, zira sufiler hem birbirlerine nasihat ederler, hem de başta şeyhleri olmak üzere tüm maneviyat büyüklerinin nasihatlerini dinlerler. Onlar sohbetlerinde şer’i ilimlerin detaylarını öğrenmekten çok birbirlerini günlük konularda uyarır, dini derinlemesine yaşama hususunda birbirlerine nasihat ederler. Başkaları nasihate öfkelenir iken onlar nasihat edenleri baş tacı ederler. Manen büyüklerinden nasihat dinlemek, küçüklerine nasihat etmek için de diyar diyar gezerler. Gidemedikleri yerlere, kitap dergi ve mektupları ile ulaşmaya çalışırlar. Yazımızı İmam Rabbaninin bir müridine yazdığı şu nasihat dolu mektubu ile bitirelim:
“Bir de mektubunuzda benden nasihat istemişsiniz. Aziz dostum, dünya hayatı gerçekten çok kısadır. Bu kısacık hayat için de birçok kimse kendisini telef etmiştir. Ahiret ise ebedi ve devamlıdır. Ne var ki, o ebedi ve devamlı olan ahireti kazanmak, sayılı birkaç günü gereği gibi yaşamaya bağlanmıştır. Bu günler geçtikten sonra ya ebedi bir nimete nail olma ya da sonsuz bir azap söz konusudur.
Aziz dostum, ömrümüzün değerli bölümü heva ve hevesle gelip geçti, hep Allah Teâlâ’nın düşmanlarını memnun etmek için uğraştık durduk. Artık ömrün en verimsiz dönemine geldik. Bunu da şayet Allah Teâlâ’nın razı olacağı hususlarda kullanmazsak, az bir zahmetimizi ebedi mutlulu¬ğumuza vesile yapmaz ve azıcık iyiliklerimizi bütün gü-nahlarımıza kefaret kılmazsak yarın Allah katına nasıl çıkarız! Hangi çareye sığınabiliriz!” (Mektubat, c.I, 210. Mektup)
Allah Teala bizleri nasihat dinleyen, nasihat meclislerine devam eden, yeri geldiğinde de yılmadan nasihat eden kullarından eylesin. Âmin.
Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 441
YORUMLAR