Nasıl Yemek Yemeliyiz?
Beslenme konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Zeki Çıkman ile Beslenme Disiplini Üzerine...
ALTINOLUK: Efendim önce kendinizi tanıtır mısınız?
ÇIKMAN: Sarıkamış doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Erzurum'da tamamladım. İstanbul Tıp Fakültesinden 1969'da mezun oldum. Erzurum'a dönüp sigorta hastanesinde 1,5 yıl çalıştıktan sonra Atatürk Üniversitesi'ne geçip ihtisasımı orada tamamladım. Kariyere kaldım ve 1988'de Profesör oldum. 1990 yılında İstanbul Vakıf Guraba Hastanesine tayinimi yaptırdım. Şimdi Vakıf Guraba Hastanesinde görev yapmaktayım. Göz konusunda 73 tane ilmi yayınım oldu. Ayrıca 11 tane de kitabım neşredildi. Bunlardan beş tanesi göz hastalıkları ile ilgili geriye kalan altısı ise tıp dışı konuları ihtiva ediyor. Bunlar ilahiyat, edebiyat ve filoloji ile ilgili konular. İsimleri; Miraç ve Hamdullah İmanımızla Oynamayınız, Hac ve Umre'nin Nimetleri, Faziletleri, Hikmetleri, İbni Teymiye ve Ehli Sünnet, Folklorumuzda ve Edebiyatımızda göz ve What is English Language isimli İngilizce gramer kitabı. Ve Türkiye Gazetesinin yayımlamış olduğu İslam Alimleri Ansiklopedisinin tetkik komisyonu başkanlığını yaptım. Şu anda da Biruni üzerine çalışıyorum.
Ayrıca göz hastalıklarının tedavisinde kullanılan tıbbi cihazların üretimi için bir imalathane kurdum ve orada ustabaşı olarak çalışmaktayım. Türkiye'de ilk defa Oftalmik- Cryo, Bio mikroskop ve synop tophore gibi cihazların üretilmesini gerçekleştirdik. Böylece Türkiye'de bu cihazların ithalatını pasif olarak durdurduk. Tıbbı Nebevi Vakfı isimli bir vakıf kurma çalışmalarımızda devam ediyor.
HASTALIKLARIN BİRÇOĞU FAZLA YEMEKTEN OLUYOR
ALTINOLUK: Efendim beslenme konusunda çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Günümüzde beslenme anlayışı ve nasıl olması gerektiği hakkında genel malumatlar verebilir misiniz?
ÇIKMAN: Vücudumuzda immün sistem dediğimiz özel bir sistem var, immün sistem üzerine yapılan çalışmalardan daha net sonuçlar almak mümkün olmadı. Şu anda immün sistemin yapı taşları öğrenilmeye çalışılıyor. Vücudun yapısı, ne işlerle uğraştığı, dış faktörlerle uyumu, kendi içindeki problemleri nasıl hallettiği anlaşılmaya çalışılıyor. İmmün sistemi bozucu sebeplerin ne olduğu da çalışmaların konusu içinde. Her insanda var olan bu sistemi bozan sebeplerin başında gereğinden fazla kalorili, yiyecek almanın geldiği belirlenmiş durumda. Gereğinden fazla alınan yiyecek ya fazla bir enerji oluşturarak vücutta ters tepki meydana getiriyor ya da toksin bırakıyor. Kanserojen madde, hastalık yapıcı madde bırakıyor. Bunlar zamanla yığılarak herhangi bir hastalığın sebebi olabiliyor. Önemli olan immün sistemi ters yönde etki eden bu programın ortadan kalkmasıdır, insanlar daha az gıda ile daha iyi yaşayabileceklerini öğrenmek zorundadırlar.
Bizler genelde üç öğün olayına şartlanmış durumdayız. Midemizi gerdiğimiz, genişlettiğimiz için öğün zamanı gelince semptomlar (rahatsızlıklar) oluyor. Bunlar Yalancı açlıktır. Bizler adeta şartlı bir refleksin otomasyonuna bağlanmış durumdayız. Burada yediğimiz üç öğün yemeğin normalden çok fazla olduğunu belirtmeliyim. Türkiye'de yemek yeme anlayışına göre normal bir insan 2500 kalori almaktadır. Halbuki hareketli hayatı olan bir insana bile 500 kalori günde rahat yetmektedir. Bu konuda farklı meslek kollarında da çalışmalar var. Mesela mankenler yada modelistler günümüzün şartlarına göre oldukça az gıda almaktadırlar. Hareketli de bir yaşantıları var. Daha hareketli görünmek zorundadırlar. Bunu da başarıyorlar. Hayvanlarda yapılan bazı deneylerde bu konuya örnek gösterilebilir. Bazı hayvanlarda gıdaları azaltılınca daha bir canlanma görülüyor. Bu durum tesbit edilmiş ama neden, niçin soruları için elimizde kesin bilgi yok.
Hastalıkların bir çoğunun fazla yemekten olduğu ortada. Biz kalp hastalarına, şeker hastalarına perhiz diyoruz. Aslında perhiz yerine normal yemek tavsiye edilmelidir. Hastalanmadan önceden itibaren normal yense bu problemlerin bir çoğu ortaya çıkmayacaktı. Ben bir kişinin tatlı yemiyorum hamurişi yemiyorum demesine şaşarım. Bunlar yenmiyecek şeyler mi? Ama zamanında fazla yersek vücut yıpranıyor ve doktorda şunu yeme bunu yeme demek zorunda kalıyor. Zamanın da normal yenseydi hayat boyu damak tadı kalacaktı.
İşte immün sistem çalışmaları ile az yeme uygulamaları yanyana getirilince bir neticeye gidileceği kanaatindeyim.
AKŞAM YEMEĞİNİ TERK İHTİYARLIĞA ALAMET
Normal yemek rejimi dendiği zaman günümüzde üç öğün anlaşılıyor. Hatta meşhur bir şey vardır. "Sabah kahvaltısı altın gibidir, padişahlar gibi yapacaksın öğlen yemeğini dostunla yiyeceksin, akşam yemeğini düşmanına yedireceksin" derler.
Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: "Akşam yemeğini terk ihtiyarlığa alamettir" Yani bir adamın akşam yemediğini görürseniz onun erken çökeceğini düşünebilirsiniz. Hatta Peygamberimizin şu tavsiyesi de var: "Akşam hiç bir şey olmazsa bir avuç burma yiyiniz" Bu uygulamanın tıbba göre izahını yapmak mümkün. Bebekler ve çocukların büyümelerinin uyku esnasında çok daha hızlı olduğu bilinmektedir. Yetişkinlerde de hücre yenilenmesi uyku esnasında oluyor. Bu yüzden uyku sırasında büyük bir enerjiye ihtiyaç var. Eğer akşam yenirse bu enerji sağlanmış olur.
Burada bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bahsettiğimiz akşam yemeğidir, gece yemeği değil. Akşam yemeğinden kasıt gündüzün geç, gecenin erken saatleridir. Yazın ikindi ile akşam arası, kışın da akşam ile yatsı arasıdır. Gecenin geç saatlerinde yenilen yemeğin vücuda zararlı olduğu tesbit edilmiştir ve hiç bir zaman tavsiye etmeyiz.
ÜÇ ÖĞÜNÜ KALDIRIN!
ALTINOLUK: Dengeli beslenebilmek için günde bir öğün yenmesi gerektiğini söylüyorsunuz ve bunu kendi hayatınızda tatbik ediyorsunuz. Günde bir öğün yemeye ne zaman başladınız sizi böyle bir uygulamaya hangi sebebler itti?
ÇIKMAN: Tıb kitaplarında yeme içme rejimiyle ilgili fazla bir şey yok. 1975 yılında bir doktor arkadaşımın uygulaması dikkatimi çekmişti. Öğlen yemeğini kaldırmış sabah ve akşam şeklinde iki öğün yiyordu. Kendisine böyle bir uygulamaya neden gittiğini sorduğumda sünnet olduğu için yaptığını söyledi. Gıbta ettim. Bende uygulamaya ve bu konuyu araştırmaya başladım.
Daha önce günde üç öğün ve iyi bir şekilde yemek yerdim. Bende ilk olarak öğleleri kaldırdım ve sabah akşam yemeklerini azalttım. Fazla kilom olmamasına rağmen 3 ay da 7 kilo verdim. 62 kilodan 55'e düştüm. Kilo vermem çevremin ilgisini çekince beni ikaz etmeye başladılar. Zayıfladığımı, rengimin sarardığını, zafiyete düşeceğimi, hizmetimin aksayacağını söyleyerek bu metottan vazgeçirmek için israr ettiler. Annem babam haklarını ortaya getirdiler. Etrafındakilere üzülmemeleri gerektiği, hekim olduğum için vücuduma bir zarar geleceğini farkettiğim anda bu işten vazgeçeceğimi söyledim. Kaldı ki daha rahat olmaya başlamıştım. İşe karşı bir bıkkınlığım yoktu aksine daha verimli çalışıyordum. Tam aradığım programdı.
Sonra ben bunları sünnet olduğu için yapmıştım. Peygamberimiz'mi söylemiş o zaman mutlak doğrudur diyordum. Müsade edinde onun tavsiye ettiği programın doğruluğunu kendi üzerimde ispat edeyim
YEMEKTE TIBBIN ÖZETİ
1. Günde bir öğünden fazla yememeli. Genellikle akşamları yemeli. Gerekirse ikinci öğün olarak meyve yenilebilir.
2. Acıkmadan yememeli (ve yalancı açlığa kanmamalı)
3. Yemeklerden önce ve sonra biraz TUZ almalı.
4. Yemekten önce sonra kesinlikle SU içmemeli.
5. Suyu yemek arasında yenilen miktar kadar içmeli, gerekirse yemekten iki saat sonra su içilebilir. (Lokma-lokma yiyecek, yudum yudum su şeklinde olmalıdır)
6. Geğirmeden önce yemeği-içmeyi bırakmalı.
Bundan sonra alınacak diye düşünüyordum. Baktılar ki söz dinlediğim yok yakamı bıraktılar. Yeme içme rejimini değiştirmeden 6 ay sonra yavaş yavaş kilo almaya başladım. Eski kiloma kavuştum, fazladan kilo da almaya başladım. O zaman anladım ki yediğim yine fazla. Fakat iki öğünden birini kaldırmadım tek öğünde yediğimi iki öğüne paylaştırdım. 7-8 sene önce ise günde tek öğüne indirdim. Son bir kaç senedir de iki günde bir öğün yediğim zamanlar oluyor.
HER GÜN ET YEMEK KALBİ KARARTIR
ALTINOLUK: Hocam bir öğünde yediğiniz yemek yaklaşık olarak ne kadar ve kaç çeşit, ayrıca neler yiyorsunuz?
ÇIKMAN: Midemin epeyce küçüldüğünü zannediyorum. Yarım porsiyon kadar desem, size birşeyler anlatır herhalde. Genelde tek çeşit yiyorum. Yemek tercih ederken de ayrım yapmıyorum. Allah ne verdiyse önüme ne geldiyse onu yiyorum. Yemekte şunu yeyim gibi bir isteğim yok. Tek yönlü de beslenmediğim için yediklerim vücut dengemi ayarlamaya rahatlıkla yetiyor. Genellikle hergün et yememeğe gayret ediyorum. Peygamber efendimizin "her gün et yemek kalbi karartır, kırk gün et yemek ahlakı bozar" şeklinde hadis-i şerifleri var. Düşünün ki etle ahlak arasındaki ilişki şu anda bilinen bir gerçek değil. Mevcut tıbbın kendi mantığıyla bu gerçeği anlaması mümkün değil. Çünkü kalbin katılığı kişinin maneviyata karşı duyarsızlaşmasıdır. Güzel ahlak ise maneviyatla kaimdir. Günümüz tıbbında psikoloji alt bir bilim dalıdır. Tıbbı Nebevi'de ise tıb anlayışı madde ile mana arasındaki ilişkiye göre kurulmuş durumda. Modern tıb problemleri çözeyim derken Tıbbı Nebevi'nin işaret ettiği manaya yaklaşmak zorundadır.
ALTINOLUK: Peki efendim, 15 seneye varan bu uygulamada aileniz ne gibi tepkiler gösterdi veya uyum sağladı mı?
ÇIKMAN: Geminin kaptanı gemisinin rotasını nereye çevirirse geminin de o tarafa gittiğini görür. Aileme kendi yemek sistemim hakkında bir baskı yapmam zaten mümkün olamazdı. Onların yemek programlarını belirlemek gibi bir işe de girişmedim. Onlarda benim bu uygulamayı hangi sebeple yaptığımı biliyorlar. Bunun yanında istensede istenmese de devamlı beraber olduğumuz için bir uyum ve etkilenme oluyor. Üç çocuğum var. Bazen çocuklarıma gıbta ettiğim oluyor. Onlar fazla yememeyi spontane yapmalarına karşılık ben hala irademle yapıyorum. Genelde iki öğün yiyorlar ama yedikleri zannederim benim bir öğünde yediğim kadardır. Buna 2,5 yaştaki en küçüğü de dahil. Anneleri çocuklarının gelişmesi için hassasiyet gösteripte biraz daha fazla yemeleri için İsrar ettiği zaman yeminle yemeyeceklerini belirtiyorlar. Onların bu durumunu gördükten sonra birkaç lokma fazla kaçırdığım zaman vicdan azabı çekiyorum.
HZ. ÖMER (R.A.) GÜNLÜK 11 LOKMA YİYOR
ALTINOLUK: Bir kaç lokmayı farkettiğinize göre lokmaları sayarak yiyorsunuz.
ÇIKMAN: Lokmaları saymıyorum ama kendime göre tahmin ediyorum. Şuuraltında kaşık sayılıyor. Yemeğin başından sonuna kadar takip ve hesaplaşma devam ediyor.
ALTINOLUK: Misafirliğe gittiğinizde ne yapıyorsunuz? İkramı reddetmemekte sünnet.
ÇIKMAN: Eğer misafirliğe gideceksem evde yemem orada yerim. Tok iken yapılan ve bilgim dışında bir ikram olduğu zaman reddediyorum. Çevremdekiler aç olduğum zaman çekinmediğimi bilirler. Uygulamamı da bildikleri için fazla israr etmiyorlar.
ALTINOLUK: Hocam size, neden bir öğün, üç öğünde fazla ama iki öğün normal değil mi, gibi sorular gelmedi mi?
ÇIKMAN: Tıbbı Nebevide beslenme konusuyla ilgilenmeye başladıktan sonra anladım ki Peygamber Efendimiz günde bir öğünden fazla yemiş değil. Hatta Peygamber Efendimizin iki gün ve daha fazla bir şey yemediği durumlar da vaki. Ashab-ı kiramda Peygamber Efendimizden görerek günde bir öğünü tatbik etmişlerdir. Hz. Aişe ve diğer ashabı kiram, Hz. Ömer'e gelen elçilere iki öğün yemek verilsin tavsiyesinde bulunuyorlar. Hz. Ömer bunu işitince ağlama başlıyor ve Hz. Aişe'ye "Ey müminlerin annesi size soruyorum" diyor.
Allah'ın Rasulü (a.s.) hiç arpa ekmeğiyle doydu mu, hiç bir günde iki öğün yemek yedi mi deyince, hayır diyorlar. Rasulullah hiç yerden bir karış yükseklikte yemek yedi mi? deyince yine hayır diye cevap veriyorlar. Tirmizi'nin Şemaili Şerifinde geçen bu hadise konumuza ışık tutar zannediyorum. Hz. Ömer (r.a)'ın günlük lokma sayısı 11 tek lokmadır. Hem Peygamberimiz hem de ashabı kiram bir öğün yemek yerken atıl mı durdular? Kesinlikle hayır. Kıtalar aştılar, bir yandan Çin'e, Fransa içlerine, İspanya'ya ulaştılar. Bir yandan da Sicilya ve İstanbul kapılarını dövdüler. Demek ki böyle bir yemek rejimiyle bunları gerçekleştirebilmek mümkün oluyor.
YEMEK YEMEDE SÜNNETE UYMANIN FAYDALARI
ALTINOLUK: Hocam 16 yıllık bu uygulamanızda ne gibi faydalar gördüğünüzü de anlatabilir misiniz?
ÇIKMAN: En önemli faydasının sünnete uymak olduğunu düşünüyorum. Kendi bünyemde müşahede ettiğim faydalarını da şöyle sıralayabilirim.
* Kendimi daha dinç hissediyorum. Daha önceki zamanlara göre idrakimin rahatlığının ve hafızamın berraklığının farkındayım. Öyle ki özel bir gayret sarfetmeden yüzlerce telefon numarasını ezberledim.
* Bu uygulamaya başlamadan önce yaşımı veya daha yukarısını gösteriyordum. Çevremdekiler şimdi akranlarımdan daha genç göründüğümü söylüyorlar. Kolay kolay ihtiyarlamıyorsunuz. Çünkü vücut yorulmuyor. Geçtiğimiz yıllarda okuldaki hocalarımdan birisi hastaneye geldi. 20 yıl aradan sonra beni görünce hayret etti ve hiç değişmemiş olduğumu söyledi. Tabi bundan insan zevk alıyor. Zevk almam genç kalmamdan dolayı değil. Sünnete uymanın bir alametinin ortaya çıkmasından kaynaklanıyor.
* Bir başka husus daha önce kumral olan saçımın siyahlanması oldu. Ağarma olmadı ve dökülme de ortadan kalktı. Bunların sebeblerini bilemiyorum. Bunu dermatologlar araştırmalı.
*Zamandan tasarruf sağlanıyor. Fazladan yenen iki öğün mesaisi olmuyor, yemek rehaveti, yok, tuvalet ihtiyacınız azalıyor, uyku saatiniz azalıyor. Bunları hesap ettim ve yılda fazladan 4 ay kazandığımı anladım. Yani herkesin 12 ay olarak yaşadığı bir yılı ben 16 ay olarak yaşıyorum. Bir şeyler yapmak isteyen insanın daha fazla zamana ihtiyacı olduğu açıktır. Böyle bir uygulamayla insan daha fazla zamana sahip olabilir.
* Genel olarak faydaları ise böyle bir uygulama ile kalp atımları günlük olarak 15 bin civarında azalacağı için daha çok dinlenme sağlayan kalp daha güçlü olacaktır.
*Genetik zincir tahrip edilmeden ileri nesillere aktarılacağından konjennital (doğumla ilgili) anormallikler ortadan kalkabilir.
*Gıdaya yapılan yatırım 2/3 oranında azaltılacağı için maddi yönden tasarruf sağlanacaktır. Bunu aile ekonomisinden ülke ekonomisine kadar düşünebilirsiniz.
İNSANA NORMALDEN FAZLA KALORİ YÜKLERSENİZ O VÜCUT YANAR
ALTINOLUK: Halk arasında az yiyince hastalanırsın derler. Bu konuda ne diyorsunuz?
ÇIKMAN: İlk önce şunu söylemek istiyorum. Dikkat ederseniz biz az yensin demiyoruz. Normal düzeyde yenmesini tavsiye ediyoruz. Bu konuda seminerlerde verdiğimiz tarla örneğini burada da verelim. Tarladan verimli bir mahsul almak istiyorsak gübresini ve suyunu optimum düzeyde vermemiz lazımdır. Verilen gübre ve su verimi artıyor. 1'e karşı 5 alınıyorsa bire karşı 10 alacağım diye gübreyi fazla verirseniz toprak yanar, suyu fazla verirseniz mahsul çürür. Dikkat ederseniz fazlalık verimi artırmıyor. Ters yönde etkiliyor, insanın aslıda topraktır, insana normalden fazla kalori yüklerseniz o vücut yanar.
Kendi üzerimde yaşadığım bir grip örneğini vereyim. Bu sistem üzere yemeye başlamadan önce grip olduğum zaman 5-6 gün yanımda mendil taşımak zorunda kalıyordum. Gripler şiddetli geçiyordu. Daha sonra ise grip 12 saatte geçer hale geldi. Gribin seyrini saat besaat takip edebiliyorum. Yalnız İstanbul'a gelince gribin müddeti 24 saate çıktı. Bu da zannederim iklim değişikliğinden kaynaklanıyor.
Aslında grip olmamak marifet değildir. Bir insan grip olmuyorsa vücudun dengesinde bozukluk var demektir. Bu konuda bir hadisi şerif var. "Nezle, cüzzam hastalığına manidir" diye. Budemektir ki cüzzam etkeni ile virüsün arasında bir ilişki var. Halbuki nezle cüzzama göre çok basit bir hastalıktır. Tıb daha bunu da görmüş değildir.
DOĞAL OLAN PERHİZ DEĞİL AĞZINA SAHİP ÇIKMAK
ALTINOLUK: Hocam son olarak bir soru sormak istiyorum. Gazetelerde ve TV'de sık sık zayıflama ve kondüsyon aletlerinin reklamları yapılıyor. Devamlı rejim formülleri veriliyor. Bu konuda ne diyorsunuz?
ÇIKMAN: Kondüsyon aletleri ile çalışma yenilenleri yakmak için olduğundan normaldir. Apartmanlar arasında sıkışıp kalmış, gideceği her yere vasıtayla giden insanların kondüsyon aletlerine yönelmeleri tablalının icabıdır. Ama ilaç alımıyla zayıflama ve tek yönlü beslenme, bunlar doğru değildir. Perhizle zayıflamaya tıpta karşıdır. Doğal olan insanın ağzına sahip olmasıdır. Sünnet üzere yeme rejimi şişmanlamaya meyyal olan insanı şişmanlatmaz, zayıflamaya meyyal olanı zayıflatmaz. Hatta zayıfları şişmanlatır, şişmanları da zayıflatır. Şişmanlar bu reçeteyi uyguladıkları zaman gereğinden fazla aldıkları kaloriyi azaltacaklar ve zayıflatacaklar, zayıflar ise şişmanlayamadığına göre, yedikçe vücut toksinlerle muhatap oluyor, zehirleniyor, onun için kilo tutamıyorlar. Onlarında yemeyi azaltması lazımdır.
İlave etmek istediğim bir hususta reklamizasyona dayalı tüketim maddelerinin fazla kullanılmamasıdır. Bu konuda tereyağı ile margarinin kıyasını yapabiliriz. Margarinden insan vücudunun istifadesi yüzde yirmi civarındadır, yüzde sekseni emülsiyon halinde atılır. Bu yüzden margarini kabızlık giderici olarak kullandırabilirsiniz. Tereyağında ise yüzde yüze yakın bir kullanım ve fayda vardır, insanımız margarinin ucuzluğuna aldanıyor. Halbuki bu ölçülere göre değerlendirirseniz margarin tereyağından iki kat pahalı olmaktadır. Kaldı ki tıpta tereyağını tekrar tavsiye etmeye başladı.