Nasrettin Hoca Fıkraları
Nasrettin Hoca fıkraları ne anlatır? Nasrettin Hoca fıkralarının anlamı nedir? Nasrettin Hoca fıkralarının özellikleri nelerdir? Nasrettin Hoca fıkraları kısa kısa.
Nasreddin Hoca fıkralarından seçmeler...
NASRETTİN HOCA FIKRALARI KISA KISA
Ya Tutarsa Fıkrası
Nasrettin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş.
Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş: “Ne yapıyorsun Hoca?”
“Göle maya çalıyorum.” demiş Hoca.
Adam üstelemiş: “İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç?”
Hoca da demiş ki: “Ben de biliyorum tutmayacağını, amma ya tutarsa!”
Hırsızın Hiç mi Suçu Yok Fıkrası
Bir gün Nasrettin Hoca’nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış.
Birisi: “Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın sanki?”
Bir başkası: “Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor?” diye konuşmuş.
Bir diğeri de: “Hocam demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor.”
Hoca kızmış: “Yahu demiş. İyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?”
Bindiği Dalı Kesmek Fıkrası
Nasrettin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.
Görenler: “Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!” diye bağırmağa başlamışlar.
Hoca kesmeye devam ederek seslenmiş: “Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum. Neden hâlâ akıl edemiyorsunuz?”
Eşeğe Ters Binmek Fıkrası
Nasrettin Hoca bir gün yabancı bir köyde misafir olur. Cuma günü O'nu kürsüye çıkartırlar. Güzel bir vaaz verir. Herkes pek memnun kalır. Camiden çıkınca Hoca’nın eşeğini getirirler. Köylülerin hepsi ona hizmet etmek için adeta yarışırlar. Hoca eşeğine binerken biraz düşünür. Sonra eşeğin üstüne ters oturur. Herkes hayret eder.
Köylülerden biri dayanamayıp sorar: “Hocam der. Kusura bakma ama eşeğe niçin ters bindiğini sorabilir miyim?”
Hoca tebessüm ederek cevap verir: “Eğer düz binip önünüze geçseydim siz arkada kalacaktınız. Siz öne geçseydiniz, bu defa ben arkada kalmış olacaktım. Böyle ters binince size arkamı dönmemiş oluyorum. Sebebi bu...”
Su Dediğin Böyle Olur Fıkrası
Nasrettin Hoca bir yaz günü yolculuk ederken, öğle vaktine doğru bir hayli susar. İlerde bir göl görür. Şöyle kana kana su içmeyi düşünerek gölün kenarına gelir, avucunu doldurur, hızla bir kaç yudum yutar; amma midesi bulanır, tükürmeye çalışır. İlk defa karşılaştığı bir su olan Acıgöl’ün sodyum sülfatlı suyu midesini berbat etmiştir. Hoca civarda aranırken küçük bir su kaynağına rastlar. Suyun tatlı su olduğunu anlayınca, önce ağzını iyice çalkalar, sonra da kana kana su içer, eşeğini de sular.
Şakır şakır dalgalanan Acıgöl’e şöyle bir bakar, su içtiği kaynaktan avucunu doldurarak gölün kenarına gelir: “Cimri zenginin zekâtsız malı gibi şişinip durma! Su dediğin böyle olur” diyerek avucundaki suyu şak diye gölün yüzüne savurur.
Öğüt: Yerinde ve zamanında yapılmış ikramın küçüğü, büyüğü olmaz. Allah’ın rızasını kazanmak için fırsatları iyi değerlendirelim.
İp Olur Fıkrası
Köylüler Eyyûb ismini, Eyip, İyip, iyp gibi bozuk şekilde telâffuz ediyorlarmış.
Bir gün Nasreddin Hoca vaazında: “Ey Müslümanlar! Oğlunuz olursa adını sakın Eyyûb koymayın. Halkın dilinde çokça söylene söylene, incele incele ip olur.” demiş.
Hanımla Muhabbet Fıkrası
Hoca bir gün karısına: “Hatun” demiş, “Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet Ağa’nın adı neydi?”
“Kendin söyledin ya, efendi” demiş karısı, “Mehmet Ağa.”
“Canım, dilim sürçtü işte... Ne iş yapar diyecektim.” demiş Hoca.
“A efendi” demiş karısı, “Kendin çarıkçı demedin mi?”
“Anlasana işte” demiş Hoca, “nerede oturuyor demek istedim.”
“Efendi, bugün sana ne oluyor?” demiş karısı “Komşu dedin ya...”
Hoca birden sinirlenmiş. “Aman be karı... Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!”
Padişah mı, Büyük Çiftçi mi? Fıkrası
Hoca’ya: “Efendi” demişler, “Sultan mı büyük, yoksa çiftçi mi?”
“Çiftçi büyük elbet” demiş Hoca ve eklemiş: “Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse sultan acından ölür.”
İpe Un Sermişler Fıkrası
Komşusu Hoca’dan urganını (yâni kalın ipini) istemiş.
Hoca içeriye girip çıkmış. “İp boş değil” demiş, “kadınlar üstüne un sermişler.”
Komşusu: “Bu nasıl iş efendi?” demiş, “hiç ipe un serilir mi?”
“Serilir” demiş Hoca, “Vermeye gönlün olmayınca ipe un da serilir.”
Döve Döve Helva Yediriyorlar Fıkrası
Konya çarşısındaki helvacı dükkânlarının vitrinlerine iştahla bakan gariban adamın biri, bir dükkân sahibinden biraz helva sadaka olarak vermesini istemiş. Dükkâncı vermemiş. Garibanın canı da çok helva çekmiş. Dayanamayıp, dayak yemeyi de göze alarak başka bir helvacı dükkânına girmiş. Bir lenger helvayı önüne çekmiş ve hızla atıştırmaya başlamış.
Helvacı adamın üstüne yürümüş: “Bre adam, sorup istemeden, parasını ödemeden böyle helva yenir mi?” demişse de adamın aldırmayıp atıştırmayı sürdürdüğünü gören helvacı, adama sille tokat girişmiş.
Dükkânda tesadüfen bulunan Nasrettin Hoca müşterilere doğru dönüp: “Şu Konyalı helvacılar ne iyi adamlar; parası olmayan garibana bile döve döve helva yediriyorlar.” demiş.