Nâziât Suresi 13. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nâziât Suresi 13. ayeti ne anlatıyor? Nâziât Suresi 13. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nâziât Suresi 13. Ayetinin Arapçası:

فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ

Nâziât Suresi 13. Ayetinin Meali (Anlamı):

Halbuki o hiç de zor değil, bir tek haykırışa bakmaktadır.

Nâziât Suresi 13. Ayetinin Tefsiri:

10. âyette yer alan اَلْحَافِرَةُ (hâfire), bir işin ilk durumu, kişinin ilk hali, yürüdüğü yol ve çukur mânalarına gelir. Onlar bu sözleriyle: “Öldükten sonra dirilip tekrar ilk durumumuza mı getirileceğiz? Yeniden hayata mı döndürüleceğiz?” demek isterler. نَخِرَةٌ  (nehıreh) ise çürümüş, ufalanmış, delik deşik olmuş, rüzgârla savrulan, rüzgâr estikçe ses veren kemik demektir. Bu sözleriyle de, canlılıktan bu kadar uzak olan kemiklerin diriltilmesinin hayal olduğunu iddia ederler. Halbuki bu, Allah’ın sonsuz kudretine göre çok basit bir iştir. Sadece bir çağrıya bakmaktadır. O çağrı yapılınca, herkes bir anda o Yüce Mahkeme’de toplanacaktır. اَلسَّاهِرَةُ (sâhire), geceyi uykusuz geçiren, sahra, düz alan gibi mânalara gelir. Mahşerde korkudan kimsenin gözüne uyku girmeyeceği için ona da “sahire” denmiştir. Çağrıyı duyanlar derhal o meydanda toplanırlar. Orası öyle heybetli ve dehşetli bir mahkeme meydanıdır ki, orada kimsenin gözüne uyku girmez. Korkudan uyumak mümkün değildir. Orada her can uyanıklığın en sınır noktasındadır.

Bu yüzden Peygamber’e ve mü’minlere gereken İslâm’ı yaşayıp yaşatma, tebliğ edip öğretme yolunda inkârcılara karşı sabırla göğüs germeleridir. İşte size bu hususta son derece dikkat çekici bir misal:

Nâziât Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nâziât Suresi 13. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.