Ne Olacak Bu Yetişkinlerin Hâli?

Şebnem dergisi Mayıs 2022 sayısında Ayşe Nezihe Hanım'ın kaleme aldığı makaleyi istifadenize sunuyoruz...

Allah, insana anne karnında sırasıyla önce dokunma duyusu, sonra tatma, koklama, işitme en son görme duyusunu ihsan eder. Hislerimizi şekillendiren, hareketlerimize yön veren duyularımız, hayata atıldığımızda dış dünyayı algılamamız için bilgi toplayan vasıtalarımız olur.

Duyularımızın tam kapasite çalışmaya başladığı yedi yaşından itibaren “temyiz”, yani iyiyi kötüden ayırt edebilme melekesini de edinmiş oluruz.

Bu eşikten sonra kendimize ait, iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı-zararlı ölçülerimiz ortaya çıkar; çocukluktan gençliğe geçişe bir kapı aralanmış olur. Artık dünyayı kendimiz tecrübe eder, yaptığımız tesbitleri ve edindiğimiz kıymet hükümleriyle hayata olan bakışımızı şekillendiririz.

Elbette bu süreçte tek başımıza değiliz. Anne-babamız, âilemiz ve kaçınılmaz şekilde içinde yaşadığımız toplumla birlikte inşâ ediyoruz kişiliğimizi… Çünkü insan, bulunduğu sosyal ortamda hayatî faaliyetlerini devam ettirebilmeye programlı… Bunu da otomatik yapabilen bir canlı… İçinde bulunduğumuz ortama göre şekilleniyoruz. İşte tam da bu sebeple “…Sâdıklarla beraber olunuz.” (et-Tevbe 119) diye emrediliyor.

Çünkü sâlih ve sâdık kimseler, hayrı tebliğ ederken kalplere gidecek bir yol bulurlar. Hâlleri zaten tebliğdir. Sözü de güzel söylerler, sohbetleri dimağda tat bırakır. Söyledikleri sözler öyle lâtiftir ki, nefse ağır gelmez. Sevdirerek yol-yordam gösterirler. Ettikleri ikazlar kulaklara değmeden, sözlerinin lezzeti ve hoş ifadeleri kalplere değer. O sebeple onlara benzemeyi istemek, güzelleşivermek kolay olur.

ZAMÂNE GENÇLERİ ALFABENİN SON HARFİNİN KUŞAĞI

Şimdi diyoruz ki; “Zamâne gençleri alfabenin son harfinin kuşağı. Öyle ya, harf bitti, söz de bitiyor artık. Öğüt almıyorlar!”

Gerçi hoş, bir önceki nesil de bizim için aynı şeyleri söylüyordu. Hattâ yüzyıllardır var bu dert; “Ne olacak bu gençliğin hâli?!”

Günümüzde gençliğin varacağı yer, maalesef bizden uzak görünüyor. Sünnetullah ile sıralanan duyularımızı devrin îcatları işgal etti. “Dokunma” duyumuzu ekranlar tatmin ediyor. Çocuğuna sarılmayan, öpmeyen, dokunmayan ebeveynler; sabahtan akşama klavyelere, ekranlara dokunuyorlar. Hâkezâ çocuk da tabletle, oyun kumandası ile bağ kuruyor. O olmadan yemiyor-içmiyor.

Annenin emeği ile hazırladığı tatların yerini paketli gıdalar, hazır menüler işgal ediyor. Çocuğun “tat duyusu”na da hazır ürünler kadar hitap edemiyor çoğunlukla, ev mâmülleri…

“Koku” duyusu, hepten sun’î… Anne kokusuna karışan deodorantlar, parfümler; baba kokusuna karışan nikotin kokuları, losyonlar, bağ kuracak kokuları bastırıyor. Koku da bağlayıcı olamıyor.

“İşitme” duyusuna da maalesef doğru olanı güzelce incitmeden söyleyemediğimiz için ulaşamıyoruz. Videoların efektli müzikleri, daha tatmin edici geliyor gençlerimizin nefsine…

“Görme” duyumuz zaten, TV’lerin, videoların esaretinde. “Ben âilemin, çocuklarımın gözünün içine, ekranlara baktığımdan daha çok bakıyorum!” diyen babayiğitler elbette çıkacaktır, ama maalesef çoğunluk öyle değil!..

Hâl böyle iken nereye gitsin bu gençlik?

Ekrana gidiyor tabi, ekrandaki dünyaya doğru gidiyor. Bizden uzaklaşıyor, devrin insanı oluyor.

O zaman dış dünyayı algıladığı beş duyusuna bile ulaşamadığımız gençliğin kalbine ulaşmayı, kendimizi ve güzel bildiğimizi sevdirmeyi, nasıl başarabiliriz?

Çocuklarımıza, gençlerimize ulaşmak istiyorsak önce beş duyusunda güzel tesirler bırakıp, bizi hayır ve güzellik üreten insanlar olarak algılamalarını sağlamalıyız. Bu tesiri bırakacak yorgunluklara tâlip olmalıyız. Zaman ve enerji harcamalıyız.

Henüz kendi çevresini, sahasını ve kimliğini oluşturmaya çalışan gençlerimize sınırlarını hatırlatırken şahsiyetlerini incitmeyecek cümleler kurmalı, sınırlarını çiçekli sarmaşıklarla örmeliyiz.

Aklı kemâle ermiş insan bile “emir kipi” ile öğüt almakta zorlanırken, irâdesini, şahsî haklarının varlığını yeni keşfetmiş, ispata uğraşan genç, sevmediğinden öğüt alır mı?

İncecik dallarına basıp kıranın bahçesindeki fidan meyveye durur mu? O fidana özenmek, emek vermek gerek.

Yanında meyveye duran bir ağaç olduğunda, ağaç bile tozlaşıyor, benzeşiyor, meyveye duruyor.

Elbette gençleri güzele dâvet ederken hâl ile de güzel olmamız, güzel kalmamız gerekiyor. Çünkü hâlden tesirli bir öğüt yok. Ve taklitle öğrenen insan için hâle şahit olmaktan kolay öğrenme şekli de yok.

Gençlik, duyuları ile edindiği bilgileri, aldığı öğütleri mezcedip kendi devrine uygun refleksini geliştirir de; öğüt almak konusunda kendi nefsini eğitememiş yetişkinler, öğüt vermeyi nasıl öğrenir?

Oturup düşünmek gerek.

Ne olacak bu yetişkinlerin hâli?

Kaynak: Ayşe Nezihe BERRAK, Şebnem Dergisi, Mayıs 2022, Sayı:207

İslam ve İhsan

GENÇLERİ DÎNÎ HAYATTAN UZAKLAŞTIRAN SEBEPLER

Gençleri Dînî Hayattan Uzaklaştıran Sebepler

KALP ŞEHRİNİN ANAHTARI

Kalp Şehrinin Anahtarı

GENÇLERİN DEİZM VE ATEİZME KAYMASININ SEBEPLERİ

Gençlerin Deizm ve Ateizme Kaymasının Sebepleri

İNSANLARIN ATEİZM VE DEİZME KAYMASININ SEBEPLERİ NELERDİR?

İnsanların Ateizm ve Deizme Kaymasının Sebepleri Nelerdir?

ATEİZM VE DEİZM FİTNESİ

Ateizm ve Deizm Fitnesi

DEİSTLERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

Deistlerin En Çok Sorduğu Sorular ve Cevapları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.