Nebevî Gözle Dünya ve Değeri
Peygamberimizin (sav.) dünya hayatına bakışı nasıldı? Nebevi bir gözle dünya ve değeri...
Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem hazretleri buyurdular.
PEYGAMBERİMİZİN DÜNYA HAYATINA BAKIŞI
– Ey Ebû Hüreyre, dünyayı bütün içindekilerle beraber sana göstereyim mi?
Ben “evet, ey Allah’ın Rasûlü” dedim. Elimden tuttu, beni Medine’nin derelerinden bir dereye götürdü. Orada, içinde insan kafaları, insan tersleri, paçavra haline gelmiş bez parçaları ve çürümüş kemikler bulunan bir çöplük vardı. Allah Rasûlü:
– “Ey Ebû Hüreyre” dedi. “Bu kafalar da sizin gibi harîs idiler. Sizin gibi emelleri vardı. Bugün ise onlar derisiz birer kemiktir. Daha sonra da çürüyüp un haline gelecekler. Şu tersler nereden kazandılarsa kazanıp, sonra midelerine indirdikleri yemeklerin tersleridir. Şu eskimiş, paçavra bez parçaları onların giydikleri elbiselerdir. Şimdi rüzgâr onları burada yeldiriyor. Bu kemikler onların faydalandıkları hayvanların kemikleriydi. Kim dünyaya ağlamak isterse ağlasın!” Rasûlullah bunları anlatırken ağlamamız kesilmedi. Gittikçe şiddetlendi. Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular:
– “Kıyamet günü bir kısım insanlar gelirler, dağlar gibi amelleri vardır. Cehenneme atılmaları emrolunur.” Sahabe-i kiram radıyallahü anhüm sordular:
-Onlar namaz kılar mıydı? Fahri Kâinat Efendimiz buyurdu;
– “Evet namaz kılarlar, oruç tutarlar ve geceleri ağlarlardı. Fakat dünyevî bir menfaat mevzubahis olduğu zaman hemen atılırlar, Allah’ı unuturlardı.”
Cüneyd Bağdâdî kuddise sirruh buyurur:
– İmam Şâfiî dünyada hakkı konuşan bir zat idi. Bir gün bir âlim kardeşine verdiği öğütte şunları söylemiştir:
– Ey kardeşim, dünya hayatı kaygan bir yer gibidir. Orada ayak sâbit kalamaz. Dünya ne kadar îmar edilse sonu harap olmaktır. Onda yaşayanların en son ziyâretgâhları kabirdir. Sonu sevdiklerinden ayrılmaktır. Dünya zenginliğinin sonu fakirliktir. Mal ve servet toplamak güçtür.
Ey kardeşim Allah’dan kork. Onun helâlinden verdiği rızka razı ol. Gayrı meşru kazanç yollarına sapma. Yetişemeyeceğin, yetişeceğini bilmediğin günler için, önceden uzun emellere dalma. Çünkü senin ömrün geçici bir gölge gibidir. Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gibidir. Güzel amelleri çoğalt, uzun emelleri azalt.
Abdülkâdir Geylâni kuddise sirruh anlatır:
– Ey aziz, şu aldatıcı âlemden geç! Bu aynı zamanda ilâhi bir emirdir. Çünkü Cenab-ı Hak:
– “Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokman Sûresi, 33) buyurmuştur. Burada aldatıcı şeytandır. O gelir yaptıracağını yaptırır. Sonra da “Allah kerimdir, istiğfar eyle, bağışlanırsın” gibi sözler eder ve seni kandırır. Sakın onun bu sözüne kanmayasın. Hem istiğfar nasip olacağını nereden biliyorsun? Tevbe, istiğfar etmeden ölenlerin sayısı az mıdır?
Gene buyuruyorlar:
– Dünya fânîdir. Ömrünün sonu pek yakındır. Nimetleri elden gidicidir. Güzelliği değişicidir. Ahlâkı pek kötüdür. Eli boğazlayıcıdır. Sözleri zehirlidir. Çok imtihana tabi tutucudur. Çabuk ve çok boşayıcıdır. Kendisine bir daha dönüş yoktur. Ne aslı vardır ne de vefası. Onda kalmak su üzerinde bina yapmak gibi bir şeydir. İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, mü’min onu kalbine ne bir karargâh olarak kabul eder, ne de bir ev. Sonra bir derece terakki eder. Kadri yücelir, Allah sevgisinde ve O’na bağlılığında sebât ve istikrâr kazanır. Böylece Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretlerini tanır. Daha önceleri dünyayı karargâh edinmediği gibi, bu safhalardan itibaren artık ahireti de karargâh edinmez ve kalbinde ahiret düşüncesine de yer vermez olur. Bilâkis dünyada da âhirette de kalbine karargâh olarak yalnız Allah’ın yakınlığını seçer, yalnız Mevlâsının yakınlığını kalbine karargâh edinir. (Altınoluk Sohbetleri-6, s.39- Sâdık Dânâ)