Nebiler ve Şehitlerin Gıpta Edeceği Kimseler
Kıyamet gününde Allah katındaki makamlarından dolayı nebiler ve şehitlerin imrenerek bakacakları kişiler.
Mevlânâ Hazretleri Mesnevî’de der ki:
“Velîlerde, Hakk tarafından ihsan edilmiş öyle bir kudret vardır ki, onlar atılmış, yaydan çıkmış oku yoldan geri çevirirler.”
“Bir velî, bir hadisenin meydana gelmesinden huzursuz olursa, o hadiseyi meydana getiren sebep kapısını, Hakk’ın kudret eliyle kapar.” (c.1, 1669-1670)
VELİLERİN HAK KATINDAKİ KIYMETİ
Hak dostlarının Cenâb-ı Hakk’ın katında sâhip bulunduğu kıymet ve mazhariyet, bir hadîs-i kudsîde şöyle ifâde buyrulur:
“Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık sağlayamaz. Kulum Bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibâdetlerle de durmadan yaklaşır; nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben onun (âdeta) konuşan lisânı, akleden kalbi, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den ne isterse mutlaka veririm, yardım istediğinde yardım ederim, bana sığınırsa onu korurum...” (Buhârî, Rikâk, 38; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 248)
PEYGAMBER VE ŞEHİTLERİN İMRENEREK BAKACAĞI KİŞİLER
Diğer bir hadîs-i şerîfte, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Allâh’ın kullarından birtakım insanlar vardır ki, nebî değildirler, şehît de değildirler, fakat kıyâmet gününde Allâh katındaki makamlarından dolayı onlara nebîler ve şehîtler imrenerek bakacaklardır.”
Ashâb-ı kirâm:
“–Bunlar kimlerdir ve ne gibi hayırlı ameller yapmışlardır? Bize bildir de biz de onlara sevgi ve yakınlık gösterelim, yâ Resûlallâh!” dediler.
Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Bunlar öyle bir kavimdir ki, aralarında ne akrabâlık, ne de ticâret ve iş münâsebeti olmaksızın, sırf Allâh rızâsı için birbirlerini severler. Vallâhi yüzleri bir nûrdur ve kendileri de nûrdan birer minber üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman bunlar korkmazlar, insanlar mahzûn oldukları zaman bunlar hüzünlenmezler” buyurdu ve peşinden şu âyeti okudu:
“Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar ki Allâh’a îmân etmişlerdir ve hep takvâ ile (de) korunur dururlar. Onlara dünya hayatında da, âhiret hayatında da müjdeler vardır. Allâh’ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluştur.” (Yûnus, 62-64) (Hâkim, Müstedrek, IV, 170)
Hazret-i Mevlânâ yukarıdaki mısralarını diğer mısraları ile şöyle tefsir eder:
“Allâh; nebîleri ve velîleri âlemlere rahmet olarak dünyaya göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de; “Yâ Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!” diye yalvarırlar.
Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş!
Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk’a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın!
Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken, ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekler, güller açılsın.”
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları