Neden Cemaat İle Namaz Kılmalıyız?
İctimâî terbiye, İslâm’ın en mühim esaslarından biridir. Müslümanın ilk ictimâî terbiyesi de cemaatle namaz kılmaktan başlar. Tevhîd üzerine binâ edilen İslâm toplumunda birlik ve beraberlik duygusunu perçinleyen en mühim sâlih amel, işte budur. Nerede cemaatle namaz kılınıyorsa, orada İslâm’ın rûhî ve ictimâî yapısı idrâk edilmeye başlanmış demektir.
BİRLİK OLMAK İSTİYORSAN CEMAATLE NAMAZ KIL!
İslâm, mü’minlerin cemaat hâlinde yaşamalarını, her hususta bir birlerini destekleyip yardımlaşmalarını ve âdeta tek bir saf gibi birlik ve beraberlik içinde Allâh yolunda gayret etmelerini emretmektedir.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Allâh, kendi yolunda birbirine kenetlenmiş, kurşunla perçinlenmiş müstahkem bir binâ gibi saf bağlayarak mücâdele eden kimseleri sever.” (es-Saff, 4) Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:
“...Cemaat hâlinde olmanızı ve ayrılığa düşüp dağılmaktan şiddetle kaçınmanızı isterim. Zîrâ şeytan, yalnız başına yaşayan kimselerle beraberdir. İki kişi de olsa, beraber yaşayanlardan ise uzaktır. Cennetin ortasında bulunmak isteyen kimse, cemaate devam etsin...” (Tirmizî, Fiten, 7/2165)
Namazın her rekâtında okuduğumuz Fâtiha Sûresi’nde, “Ancak Sana ibâdet eder ve ancak Sen’den yardım isteriz!” derken, günde en az kırk defâ, cemaat hâlinde olduğumuzu Rabbimize arz etmekteyiz.
PEYGAMBER EFENDİMİZ KÛBA VE MEDÎNE'DE İLK OLARAK NE YAPMIŞTIR?
Peygamber Efendimiz’in, gerek Kubâ’da gerekse Medîne-i Münevvere’yi teşrif buyurduklarında yaptıkları ilk iş, bir mescid inşâ etmek olmuştur. Kendileri de bizzat inşaatında çalışarak İslâm cemaatinin temellerini atmışlardır.
Efendimiz’in bu sünnetini tâkip eden ecdâdımız da şehirlerin îmârında evvelâ merkeze azametli bir câmi inşâ etmiş, sonra da şehri bu câminin etrâfına bir nûr hâlesi gibi örmüşlerdir.
Dolayısıyla namazları cemaatle kılmak, İslâm’ın maksadına en uygun bir davranış ve Yüce Mevlâ’mızın emridir.
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN CEMAATLE NAMAZ HUSUSUNDA HADİSLERİ
Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur:
“Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için çokça câmilerde bulunduğunda, Allâh Teâlâ onun bu hâlinden tıpkı bir âilenin, gurbetteki yakınları döndüğünde sevindiği gibi, sevinç duyar ve hoşlanır.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 19)
“Her kim mescide ülfet ederse, Allâh da onunla ülfet eder.” (Süyûtî, II, 143)
“Size Allâh Teâlâ’nın, hatâları neyle silip dereceleri neyle yükselttiğini haber vereyim mi? Soğuk günlerde abdest almak, uzak yerlerden cemaate gitmek ve namazı kıldıktan sonra diğer vakti beklemektir. İşte gerçek bağlılık budur! İşte gerçek bağlılık budur! İşte gerçek bağlılık budur!” (Muvatta, Kasrü’s-Salât, 55) Âişe -radıyallâhu anhâ- da şöyle demiştir:
“Kim ezânı işitir de câmiye gitmezse, hayrı istememiş veya kendisi hakkında hayır murâd edilmemiş olur.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 57)
CEMAATİ TERK ETMENİN GEÇERLİ ÖZRÜ NEDİR?
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cemaate devam husûsunda ihmalkârlık gösterenlere karşı son derece tâvizsiz davranmıştır. Nitekim bir gün:
“Kim, müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı hâlde cemaate gitmezse, münferiden kıldığı namaz (kâmil bir namaz olarak) kabûl edilmez.” buyurmuştu. Ashâb-ı kirâm:
“–(Ey Allâh’ın Rasûlü!) Özür nedir?” dediler. Efendimiz:
“–Tehlike korkusu veya hastalıktır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/551)
Cemaati terk etmek, İslâm cemiyetinin dağılmasına sebep olur. Cenâb-ı Hak, cemaati parçalayan kimseleri şu şekilde yermektedir:
“Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, Sen’in onlarla hiçbir alâkan yoktur...” (el-En’âm, 159)
BABADAN VE EVLATTAN DAHA KIYMETLİ NAMAZ HANGİSİ?
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatmaktadır:
“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sefer esnâsında, Dacnân ile Usfân arasında konaklamıştı. Müşrikler:
«–Onların bir namazları vardır ki, onlar için babalarından ve evlâtlarından daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan hücûm edin!» dediler.
Bunun üzerine Cebrâîl -aleyhisselâm-, Allâh Rasûlü’ne gelerek savaş esnâsında cemaatle namazın nasıl kılınacağını târif eden Nisâ Sûresi’nin 102. âyetini getirdi.” (Tirmizî, Tefsîr, 4/21)
Yâni şartlar ne olursa olsun, hattâ harp hâlinde bile olunsa, Müslümanlar için namazı ertelemek ve cemaatle kılınmasını terk etmek mevzubahis değildir.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, vefâtına sebep olan hastalığı esnâsında bile titizlik gösterdiği en mühim hususlardan biri de cemaatle namaz olmuştur. Hazret-i Enes’in bildirdiğine göre Fahr-i Kâinât Efendimiz, hastalığının sâdece son üç gününde cemaatle namaza iştirâk edememiştir. (Buhârî, Ezân, 46)
"ASHABIM NAMAZ KILDI MI?"
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- diyor ki:
“Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hastalığı şiddetlendiğinde:
«–Ashâbım namaz kıldı mı?» diye sordu.
«–Hayır yâ Rasûlallâh, Siz’i bekliyorlar.» dedik.
«–Öyleyse benim için su hazırlayınız!» buyurdu. Su koyduk, yıkandı. Kalkmaya davranırken bayıldı. Bir müddet sonra ayıldı. Yine:
«–Ashâbım namaz kıldı mı?» diye sordu.
«–Hayır yâ Rasûlallâh, Siz’i bekliyorlar.» dedik.
«–Öyleyse benim için su hazırlayınız!» dedi. Su koyduk, yıkandı. Kalkmaya davranırken bayıldı. Bir müddet sonra ayıldı.
Bu durum birkaç defa tekrar etti. O esnâda insanlar, mescide Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ı yatsı namazına bekliyorlardı.
Bunun üzerine Allâh Rasûlü, namaz kıldırması için Hazret-i Ebû Bekir’e haber gönderdi. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- yufka yürekli bir zât idi, bu sebeple Hazret-i Ömer’e:
«–Yâ Ömer, insanlara namazı sen kıldırsan?» dedi. Hazret-i Ömer ise:
«–Sen buna daha lâyıksın.» diye cevap verdi. O günlerde namazı Ebû Bekir -radıyallâhu anh- kıldırdı.
Daha sonraki günlerde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellemkendisini biraz iyi hissedince iki kişinin kollarına girerek, bir öğle namazı için mescide çıktı. Hazret-i Ebû Bekir bu esnâda namaz kıldırıyordu. Efendimiz’in geldiğini görünce geri çekilmek istedi. Ancak Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellemona, yerinden ayrılma, diye işâret buyurdu. Sonra gelip Hazret-i Ebû Bekir’in yanına oturdu. Bu durumda Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, Hazret-i Peygamber’e, insanlar da Hazret-i Ebû Bekir’e tâbî olarak namazı tamamladılar.” (Buhârî, Ezân, 51)
KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Faziletler Medeniyeti-1, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul