Neden Hamd Ederiz?
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bütün sözlerine nasıl başlardı? Allah’a neden hamd ederiz? Hamdin ve şükrün fazileti nedir? Allah’a hamd ve şükür hakkında şunları bilin...
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bütün sözlerine, hamd ederek başlamıştır. Biz de Allah’a çokça hamd etmeliyiz, hamd etmek bütün ibâdetlerin sırrıdır. Cenâb-ı Hak hamd edenleri yerde gökte metheder. İbâdetlerin hepsinde hamd vardır, cennete gireceklerin başında da “Hammâdûn” yani Allah’a çok hamd edenler olacaktır.
Allah’a hamd etmek, sözle olur, dille yapılır, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ (Elhamdülillahi rabbil âlemîn) diyerek olur. Duâların da en büyüğü ve efdali اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ’dir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Duâların en üstünü Allah’a hamd etmektir.” buyurmuş. Yine hamd kalb ile yapılır. Kalbin Allah’ı anması onun zikriyle meşgul olması, Allah’ın nûru ile nûrlanması, Allah sevgisiyle dolması, kalbin hamd etmesidir.
Kalb zikir ve nûr ile hamd ederse, bütün sadır da bu hamde iştirak eder, rûh ve sır da hamde katılır ve sadır nûrlanır. Bundan başka bütün beden uzuvlarıyla da hamd yapılır.
Kalbden ve lisandan gelen hamd nûru ile bütün beden uzuvları nûrlanırsa, onlar da hamde iştirak ederler, akıl hamd eder, fikreder, tefekkür eder, iç ve dış bütün âzâlar Allah’a hamd eder. Bütün hamd Allah’a âittir.
Allah’a her zaman ve her halde çok hamd etmek mü’minin vazifesidir.
Hamd Allah Teâlâ’yı övmek, şükür de O’na teşekkür etmektir. Allah’a çok şükretmek bütün şekilleriyle ibâdettir. Allah’ın verdiği sayısız nîmetlerden dolayı Hâlık-ı zü’l-celâle teşekkür etmek her insanın vazifesidir.
NEDEN HAMD EDERİZ?
Hamd; mü’min için büyük bir ibâdettir. “Tövbekarlar, ibâdet edenler, hamdedenler…” (Tevbe Suresi, 112) âyetiyle mü’minler hamd ve ibâdet vasıflarıyla medholunup müjdelenmişlerdir.
Allah’a şükür de hem lisan hem kalb hem de bütün beden ile olur. Ayrıca mal ile de şükürde bulunmak şarttır.
Maldan tasadduk ederek şükretmek lâzımdır. Şükür nîmeti artırır.
Hazret-i Peygamber Efendimiz, şükretmek için uzun uzun namaz kılmış, rükû ve secdeler yapmış, kendinden geçmiş de rûhunu teslim etmiş sanmışlar, “Ben de Rabbime şükreden bir kul olmak istiyorum.” buyurmuşlardır. Onun için ibâdetlere devamlı olmalı ve Allah’a şükürden geri kalmamalıdır.
HAMDİN VE ŞÜKRÜN FAZİLETİ NEDİR?
Buna dair şöyle bir kıssa vardır:
Geçmiş peygamberlerden birine Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuş:
Filan yerdeki kuluma söyle ki, ömrünün yarısında zenginlik vereceğim, yarısında da fakirlik vereceğim, böyle takdir ettim. Yalnız önce veya sonra olmasını kulumun arzusuna bıraktım, ona sor, hangisini önce vereyim? Fakirliği mi? Zenginliği mi?
O kimse de zevcesine sordu, “Hangisini önce isteyelim?” dedi, zevcesi “Önce zenginliği isteyelim!” dedi. O zât da “Hayır, önce fakirliği isteyelim, gençliğimizde nasıl olsa katlanırız, fakat ihtiyarlığımızda fakirliğe katlanamayız, o zaman zenginlik daha iyi olur.” dedi. Allah’a değil de, zenginliğe güvendi.
Zevcesi ise, “Biz önce zenginlik isteyelim, bir şartla ki; mâdem zengin yaşayacağız, biz de zenginliğimizden bütün yoksullara, yediğimizden yedirelim, giydiğimizden giydirelim, herkesi faydalandıralım. Bu şekilde şükrederek zenginliği önce yaşayalım.” dedi.
Bunun üzerine zevcesinin şartıyla önce zenginliği istemeye karar verdiler.
Zenginliklerinden hep yedirip içirdiler, tasadduk ettiler, herkesi faydalandırdılar, fukaranın gönlünü hoş ettiler, muhtaçları sevindirdiler.
Bundan Cenâb-ı Hak da çok hoşnut ve râzı oldu, vaktâki zenginlik bitti, fakirlik başlayacağı zaman geldi, Allah Teâlâ şöyle ferman etti:
Mâdem bu kulum nîmetlerimden herkesi faydalandırdı, yoksullarımın gönlünü hoş etti, ben de onlar hakkındaki fakirlik hükmünü tebdil ettim, ömürlerinin hepsine zenginlikle hükmettim, fakirliği kaldırdım, artık onlara fakirlik yoktur, dedi.
İşte şükretmek ve mal ile şükür, nîmeti böyle artırır.
Cenâb-ı Hak buyurmuştur ki:
“Yalnız Allah’a ibâdet ediyorsanız, O’na şükredin.” (Nahl Suresi, 114)
Demek ki Allah’a ibâdet edebilmiş olmak için, şükretmek şarttır, şükürsüz ibâdet olmaz.
Cenâb-ı Hak cümlemizi hakkıyla şükretmeye muvaffak kılsın. Âmîn! (Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Bayram Sohbetleri, s. 11.)