Neden Umre ve Hacca Gidiyoruz?
Hac ve umre neyi ifade eder? Umre ve hacca neden gidilir? Hac ve umrenin özünü, hazinesini kendi hayatımızda yaşamak için…
Neden umre ve hacca gidiyoruz? Hac ve umrenin özünü, hazinesini kendi hayatımızda yaşamak için… Hayatımızda ne kadar ihram giyersek, ne ölçüde ilahi mübadeleye girersek, ne kadar Allah’ın huzurunda köle, yetim, mülteci, kul olursak, ne kadar hakikatin peşinde düşersek, asıl vatanımıza ne kadar dönersek, ne kadar daimi bir muhabbetle gayret ve cihadı sürdürürsek, ne ölçüde bütün peygamberlerin izinden gidersek, Allah da bizi o kadar hakikat içinde diriltecek ve hakiki mü’min kılacaktır. Böylece hakiki insan, hakiki kul ve halife olacak, ilahi aşkı, ebedi hayatı kazanacak ve yeniden doğmanın muhteşem memnuniyetine kavuşacağız.
HAC NEYİ İFADE EDER?
Hac, kulun Rabb’iyle ezelî buluşmasını temsil eder. Hac, Hak uğrunda mücadeleyi sembolize eder. Hac, ruhun bakî hazinelerinin anahtarıdır. Hac hakiki ölüme çağrıdır. Hac, teslimiyet-i mutlak ve tam fedakârlıktır. Hacda beden ölür ve ruh tüm ihtişamıyla parıldar. Ölmeden önce ölmek, bedenden ve ruhtan fedakârlık etmek, hacıların hayatını değiştirecek şekilde tasarlanması haccın ruhunu teşkil etmektedir. Hacca gitmek O’na dönmek, O’na sığınmak, O’na ait olma, O’nun kulu ve kölesi olma hâlini tecrübe etmektir. Hac, dirilişin bir modelidir, kalbin ameliyatıdır, hayatı kökünden değiştiren bir sınamadır.
Hac, tüm sınıf ve seviye farklarını yok eder. Hacı ailesini, çocuklarını, arkadaşlarını, işini, yuvasını ve tüm mal varlığını terk eder. Dünyaya ait giysilerinin ağırlığını atar ve ölüm giysilerini giyer. Dünyevi gücünü terk eder ve kulluk makamına yükselir. Hac kıyamet gününün daimî provasıdır. Ruhun yükselişi ve dirilişi beyaz hacılar kalabalığı arasında tecrübe edilir. Kıyamet sahnesinin bir provası olan hacda o günün ‘mahşerî kalabalığı’ tecrübe edilir.
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLÜNÜZ
Hac, dünyanın aldatmacalarından Allah’a iltica etmenin, O’na koşmanın, O’na kaçmanın fiziksel olarak ifade ediliş şeklidir. Hacca gitmek, insanın kendisini dört duvar arasına indirgenmiş hayatından kurtarması, ilahî âyetlerin hikmetini yaşamak için varlık çölüne dalması ve Kur’an-ı Kerîm’den çıkardığı dersleri manevî yolculuğunun bir parçası yapması anlamına gelir. Ramazan’da müminler Sevgili Efendimiz aleyhis’salât-ü ves’selâm’ın: “Açlık kapısını çal” tavsiyesini yerine getirirler. Hacda ise Efendimiz aleyhis’salât-ü ves’selâm’ın; “Ölmeden önce ölünüz” tavsiyesini yerine getirirler.
Arafat “marifet”in elde edildiği meydandır. Bütün yanlışlar hakikatle yer değiştirir. Hacda Arafat meydanında insan kaybettiği cennetini yeniden elde eder. Hakikat ile yeniden karşı karşıya gelir. Dünyanın kirleriyle kirlenmemiş, lekesiz, saf nefeslere yeniden sahip olur. Hayat suyunu yeniden bulur, ilahî şuurun ihtişamına yeniden ulaşır, kalbindeki bütün korku ve hüzün yok olur ve hakiki vatanına, batınî hac yuvasına döner. İç potansiyel, öz, kök, dikey yükselişe tekrar kavuşur. İnsan olarak yaratılmış olmanın değerini, şerefine ve yüceliğine yeniden erişir.
Cihad, haccın özü ve amacıdır. Kur’an’da buyrulur: “Bizim için cihad edenlere gelince, kuşkusuz biz onlara yollarımızı gösteririz.” (Ankebut, 69). Cihad şirke ve şeytani güçlere karşı mücadeledir. Cihad zulme karşı adalet savaşıdır. Anarşiye karşı düzen, köleliğe karşı özgürlük, hazza karşı itidal, vahşete karşı medeniyet, sapkınlığa karşı doğruluk, maddeciliğe karşı maneviyat savaşıdır. Çelik gibi bir iradeden mamul bir kılıç lazım bize bu cihatta. Hakikati örten engelleri kesip bertaraf eden, tıpkı Cenâb-ı Şâh-ı Velâyet Hazreti Ali Efendimiz’in Zülfikârı gibi bir kılıç. Tüm bu ulvî çabalar, hacının hakikat ve tevhid mücadelesi içinde algılanır.
TEVHİD İLMİNİN KURUCUSU
Hz. İbrahim Aleyhisselâm bize teslimiyetin bir muhabbet işi olduğunu göstermiştir. Onun teslimiyeti sevgisinden, sevgisi de ilminden doğmuştur. Bu nedenle Hz. İbrahim tevhidin mimarı, tevhid ilminin kurucusu olmuştur. O bize tevhidin hiç sonu gelmeyen kulluk olduğunu, her nefeste ona muhabbet sunmak olduğunu göstermiştir. Oğlu İsmail’i Aleyhisselâm Allah yolunda kurban etmeyi göze alan ve ona olan büyük sevgisinin boynunu kesen İbrahim’in fedakârlığıdır. Bu nedenle Hac Allah namına sevilmeyen her şeyi feda etmek demektir. Kurban edilecek şey hayvan değildir, feda edilmesi gereken, nefse düşkünlük, malayani meşguliyetler, kötü alışkanlıklar, şehevî arzulardır. Hacda İbrahim’in ateşine, İsmail’in bıçağına doğru yürümektir. Ateşin sıcaklığını ve bıçağı boğazımızda hissedecek kadar bunlara yanaşmaktır. Sona gidersek bıçak kesmez, ateş yakmaz; mükâfat olarak da zemzem ve gül bahçeleri verilir. Ebedî hayat ve yeniden doğmanın muhteşem memnuniyeti verilir.
NEFS VE ŞEYTANLA YÜZLEŞME
Hacının şeytanı taşlaması, nefsiyle ve şeytanla yüzleşmesidir. Bu, kişinin içindeki düşmanla, nefsanî güçleriyle savaşa girmesi demektir. Şeytan ve şeytani güçler öyle bir kuvvete sahiptirler ki bizi sarsıp serseme döndürür, kör, sağır ve bilinçsiz yaparlar. Bilincimizi o derece çarpıtırlar ki hakkı batıl, batılı hak gösterirler. Şeytanlar, taşları kendilerine değil de meleklere attırmak için uğraşırlar. Kurbanlık koyunların boyunlarının kesilmesi yerine insanların boyunlarının kesilmesini isterler. Allah’ın evinin etrafında tavaf yapmak yerine, şeytanın etrafında tavaf yaptırtmaya çalışırlar. Hayat suyunu aramak olan say vazifesini yapmak yerine, şahsî menfaatlerimiz için mücadele etmeyi ve bayağı zevklerin peşinden koşmayı telkin ederler.
Kefenin sembolü olan ihrama girmek ölüm haline bürünmektir. İnsanın ihrama bürünmesi haccın ruhuna ve başlangıcına işaret eder. İki parçadan meydana gelen ihram, hacının kimliğine işaret eder. İhrama girmek, nefsaniyeti ve ölümü sembolize eden dünyevi kimliğin tüm alametlerinden soyunmak demektir. İhram velâyet giysisidir. Esma-i ilahiye nurunun giysisidir. İhramda herhangi bir dikiş, renk, süs, takı yoktur. Böylelikle insanın içindeki ahlâk mücevherlerinin güzelliği, esmanın nuru ortaya çıkmaktadır.
Hacda esas olan, hacıların tek bir topluluk olduklarının bilincine varmalarıdır. Hacıların vazifesi hakiki kardeşlikteki birlik sırrını yaşamak, tek renge, tek tip elbiseye, tek düşünceye, tek isme, tek nefese, tek hedefe sahip olmaktır. Haccın özü tek bir ruh, tek bir aile, tek bir topluluk, tek bir ümmet hâline gelmektir. Dünyayı terk edip ahiret meydanına girmek, insanlar, milletler, toplumlar, sosyal statüler, rütbeler arasındaki tüm farklılıkları ortadan kaldırmak ve küllî bir muhabbet ile bir olmaktır. Hac tamamlandığında hacı hakikatte yeniden doğar, yeniden dirilir. Yeni doğmuş bir bebek gibi tertemiz ve günahsız bir halde evine döner.
Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 425