Nefise Binti Hasan Kimdir?

Nefise Binti Hasan (r.aleyhâ), Hz. Hasan’ın (ra.) torunu Hasan b. Zeyd’in kızı; Nefise Binti Hasan’ın (r.aleyhâ) hayatı...

Nefise Binti Hasan -rahmetullâhi aleyhâ- Hz. Hasan’ın -radıyallahu anh- torunu Hasan b. Zeyd’in kızıdır.

NEFÎSE BİNT HASAN KİMDİR?

Nefîse binti Hasan -rahmetullâhi aleyhâ- hicrî 145 yılında Mekke’de dünyaya gelmiş olup, Peygamber Efendimiz’in can parçası, mübarek torunu Hazret-i Hasan’ın torunu olan Hasan bin Zeyd’in kızıdır. Peygamberimiz’in soyundan geldiği için “Seyyide Nefîse” ismiyle mâruftur.

Kendi zamanında, “temiz hanım” mânâsına gelen “Tâhire” ve “hem dünyada hem âhirette kendisine ikram edilmiş hanım” anlamına gelen “Kerîmetü’d-Dâreyn” lakaplarıyla anılmıştır.

Nefîse binti Hasan gençlik yıllarını Medîne-i Münevvere’de geçirmiştir. İlmiyle ve aldığı terbiye ile ön plana çıkan Nefîse Hanım, evlilik çağına geldiğinde, Peygamber Efendimiz’in soyundan gelen İmam Câfer-i Sâdık’ın oğlu İshak el-Mü’temin ile nikâhlanmıştır. Bu evlilikten Kâsım adında bir oğlu ve Ümmü Gülsüm adında bir kızı olmuştur.

Seyyide Nefîse Hanım, 201 yılında eşi ile Fustat (Kahire) Şehri’ne gitmiş, sonra da vefâtına kadar hayatını burada sürdürmüştür.

Tefsir, hadis ve tasavvuf ilimlerinde önemli bir birikime sahip olan Seyyide Nefîse Hanım ve ailesi; Kahire’ye geldiğinde büyük bir kalabalık tarafından karşılanmıştır. Ona ve ailesine gösterilen bu fevkalâde ilgi ve sevginin sebebi, ailece Peygamber Efendimiz’in soyundan gelmeleri ve yaşadıkları zühd hayatı ile isimlerinin birçok beldede dilden dile dolaşmasıdır.

Kahire’ye geldikleri ilk zamanlarda Cemâleddin Abdullah bin Cessâs’ın evinde misafir olarak kalmışlardır. Bu süre içinde onu hem Mısırlılar hem de başka ülkelerden gelenler ziyaret etmek için âdeta yarış içine girmişlerdir.

Sehâvî, Nefîse Hanım’ın ziyaretçilerinin çokluğunu, onun gösterdiği bir keramete bağlamakta ve bir Yahudinin yürüyemeyen kızını iyileştirince kızın ailesiyle beraber doksan kadar Yahudinin Müslüman olduğunu, bu haberin duyulmasıyla birlikte ziyaretçilerinin hızla artmaya ve kaldığı semtte büyük bir izdiham yaşanmaya başladığını nakletmektedir.

Bütün bu yaşananlar üzerine Mısır Valisi Ubeydullah bin Serî bin Hakem, büyük bir evini ona tahsis etmiş ve ziyaretçiler için haftada iki gün sınırlaması getirmiştir.

Rivâyete göre, Nil Nehri’nin sularının iyice çekildiği, Mısırlıların sıkıntı çektiği bir yılda halk Seyyide Nefîse’ye başvurmuş, kendisinden duâ talep etmişlerdir. Onun duâ ve tavsiyelerine riâyetle kısa sürede Nil’in yükseldiği görülmüştür. Bu ve benzeri nice hikmetli hâlleri dilden dile, gönülden gönle dolaşmış günümüze kadar gelmiştir.

Seyyide Nefîse’yi ziyaret edenlerin başında Bişr-i Hafî, Ahmed bin Hanbel ve İmam Şâfiî gibi devrin ilim ve irfan ehli büyük sîmâları yer almaktadır. Rivâyete göre, İmam Şâfiî Hazretleri, Mısır’a gittiği zaman sık sık Seyyide Nefîse’yi ziyaret eder, kendisinden hadis öğrenirdi.

Seyyide Nefîse; çok az yer, az uyur, zamanının büyük kısmını tâat ve ibadete ayırmaya çalışırdı. Gündüzlerini oruçla geçirir, gecelerde de çokça namaz kılardı. Otuz defa hacca gittiği nakledilmektedir. Rivâyete göre, evinin içine bir mezar kazdırmış, zaman zaman buraya inip tefekkür ve ibadette bulunmuştur.

208 yılı Ramazan ayında vefat eden Seyyide Nefîse’nin cenazesi, kocasının Medîne-i Münevvere’ye götürmek istemesine rağmen halkın ısrar ve arzusu üzerine Kahire’de yaşadığı eve defnedilmiştir.

Aslında Mısır valisi Ubeydullah bin Serî bin Hakem’e ait olan bu ev, onun tarafından Seyyide Nefîse’nin türbesi hâline getirilmiştir. Hâlen Kahire’nin en çok ilgi gören ziyaretgâhları arasında yer alan bu türbe, birçok defa tamir edilmiş ve yanına eklenen yeni binalarla bir külliye şekline dönmüştür.

Cenâb-ı Hak’tan; Peygamber Efendimiz’in pâk neslinden ve Hak âşıklarından olan Seyyide Nefîse Hanımın mekânının Cennet, makâmının âlî olmasını niyâz ederiz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Rıza Savaş, “Seyyide Nefîse”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2006, 32/531-532; Selim Uğur - H. Erdem Uğur, Sâliha Hanımlar, İstanbul, 2019, 133-137.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 466

İslam ve İhsan

HZ. HASAN’IN (R.A.) KISACA HAYATI

Hz. Hasan’ın (r.a.) Kısaca Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.