Nefisler Ne İle Temizleniyor?
Bu cihanda takvâ ile Hakkʼa dost olmak gibi muhteşem bir saâdet hazinesi varken, nefsin süflî arzuları peşinde sürünmek ne kadar hazindir!..
Hakk’a teşne gönüller için kâinât binbir türlü sessiz ve sözsüz misâllerle müzeyyendir. Dikene katlanan gül, çiçeklerin şâhı olmuştur. Zîrâ saâdetler, cefâlara katlanmanın neticesindedir. Nefsin süflî arzularına ve hayâtın ağır imtihanlarına tahammül, iki cihan saâdetinin kapısıdır. İptilâlar, musîbetler, çâresizlikler, kulu Rabbine döndürür. Dâimâ; “Aman yâ Rabbî!” dedirtir.
PEYGAMBERLER NİÇİN SIKINTILAR ÇEKMİŞTİR?
Bu hâlin zıddına, her derdine çâre bulan veya dert ve kederden âzâde olan insanların nefsi kabarık olur. Hayatta çâresizliği tatmayan insanın nefsi âdeta “azgın bir aygıra” döner. İnsanlar, aştıkları engeller nisbetinde rûhen mukâvemet kazanırlar. Sıkıntı ve ıztıraplar, mânevî terbiyede en mühim terrakkî vâsıtasıdır. Hak Teâlâ bu sebeple en çok peygamberlerini çile çemberinden geçirmiştir. İnsanoğlu da, verilen nîmetler mukâbilinde imtihana tâbî tutulacaktır. Cenâb-ı Hak bu dünyâda kuluna ne ikrâm ettiyse, ondan imtihan edecek ve âhirette de hesâba çekecektir.
NEFİSLER ANCAK TAKVÂ VE İHLÂS İLE TEMİZLENİR
Nefisler ancak fücûrun zıddı olan takvâ ve ihlâs ile temizlenir. Takvâ, her şeyden önce nefsânî arzuları köreltmektir. Fıtrattaki Allâh’ın vermiş olduğu istîdat ve güzellikleri inkişâf ettirip Allâh’a güzel bir kul olabilmektir. Yâni takvâ, Kur’ân ve Sünnet’i hayatın her safhasına aksettirmek ve böylece Cenâb-ı Hak’la huzur bulabilmektir…
İnsan düşünmeli: Varlık nedir? Sahibi kimdir? Ben kimim? Bu âlemde vazifem nedir? Niçin hayattayız, ölüm niye var? Bu gibi esaslı sorulara tatminkâr cevaplar aramak, tabiî bir ihtiyaçtır. İslâm dîni, bu mühim soruların cevabını vermiş; Peygamber Efendimiz’in 23 senelik peygamberlik hayatı bu cevapların net ve muhteşem bir örneği olmuştur.
Peygamber Efendimiz, her meçhûlü aydınlatan ilâhî bir nur ve sonsuz saâdete nâil eyleyen bir hidâyet rehberi olmuştur. Kur’ân, birtakım yasaklar bildirir. Bu yasaklara aldırmayanlar cennete giremezler. Çünkü günah kirleriyle perişan olmuşlardır. Dolayısıyla ölmeden evvel temizlenmek îcâb eder. Diğer taraftan her günah, rûha saçılan bir zehir gibidir. Ancak güzel ameller, cehennemden kurtulmaya vesîledir.
HER GÜNAH BİRER ZEHİRDİR
Maddî ve nefsânî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır; yemek, içmek ve korunma ihtiyacımız gibi… Bu hususta onlardan farkımız pek azdır. Bizi hayvanlardan ayıran, bizi insanlığımız ve vicdânımızla baş başa bırakan asıl nîmetler, rûhânî nîmetlerdir. Bize bu rûhânî nîmetleri idrâk ettirecek olan da, ancak dînin sesidir.
İnsan, bu dünyaya geldiğinde âdeta boş bir kaset gibidir. Üzerine ne doldurursa ona göre bir hayat sürer. Kıyâmet günü «İkra’ Kitâbeke: Kitâbını oku!..» emriyle o kaset önüne açılacak ve insana hayat senaryosu seyrettirilecek!.. Bu itibarla dünya ve âhiret saâdetini kazanma gayreti içinde olan her insan, gönlünü Kur’ân’ın feyz ve rûhâniyeti ile doldurmaya mecburdur. Çünkü gönül, Kur’ân ile yoğrulduğu nisbette «ahsen-i takvîm»e, yani en güzel yaratılış sırrına nâil olur. Kur’ân’ın sonsuz hikmetlerinden, ancak canlı bir Kur’ân olarak yaşarsa nasip almaya başlar. İnsan, bu sâyede fıtratındaki menfîlikleri köreltir. Rabbinin lutfettiği meziyetleri inkişâf ettirerek fazîletler ve güzellikler menbaı hâline gelir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Genç Kitaplığı.
YORUMLAR