Nefse Nasıl Karşı Konulur?

Nefsini tezkiye etmeyen kulun, şeytanın vesveselerinden kurtulmasına imkân yoktur. Nefis sürekli manevi şeylerden çok dünyevi, nefsânî ve şehevânî şeyleri telkin eder. Her dediğini yaparsak helâk oluruz. Peki nefse karşı nasıl dururuz?

Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Andolsun ki insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kāf, 16)

Ham nefs de insanın rûhânî ve kalbî istikametinin tam zıddı, nefsânî ve şehevânî bir istikameti telkin eder. İstikbaldeki ebedî saâdet yerine; peşin, fânî ve değersiz şeylere zebûn olur. Bu sebeple; nefsini tezkiye etmeyen kulun, şeytanın vesveselerinden kurtulmasına imkân yoktur. Yani nefsten kurtulmanın en önemli yollarından biri nefis tezkiyesidir.

Tefsîrî bir îzah olarak Zünnûn-ı Mısrî Hazretleri ne güzel ifade buyurur:

“Bütün insanlar ölüdür, âlimler bundan müstesnâdır.

Bütün âlimler uykudadır, ilmiyle âmil olanlar bunun dışındadır.

İlmiyle amel edenlerin de aldanma ihtimali vardır, ancak ihlâslılar müstesnâdır.

İhlâslılar da (dünyada her an) büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar…” (Beyhakî, Şuab, V, 345)

BEL'AM BİN BAURA VE NEFSİ

Buna, Bel‘âm bin Baûra’yı ve Kārûn’u misal olarak verebiliriz.

Bel‘âm bin Baûra, İsrâiloğullarından bir âlim idi. Zamanında sâlih bir kimseydi. Kerâmetleri vardı. «İsm-i âzam»a mazhardı. Fakat nefsine temâyül etmesiyle helâk oldu.

KARUN VE NEFSİ

Kārun da zamanında sâlih bir kimseydi. Tevrât’ı en güzel şekilde tefsir edenlerden biriydi. Fakat Allâh’ın verdiği mal ile şımardı, azgınlaştı, Hazret-i Musa’ya tavır koydu, iftiraya kadar gitti. Cenâb-ı Hak; onu, güvendiği ve sığındığı hazineleriyle beraber, yerin dibine geçirdi.

Yahyâ bin Muâz -rahmetullâhi aleyh-; nefs ve şeytanın iş birliğine de dikkat çekerek şöyle der:

“Şeytanın meşguliyeti yok, biz ise meşgulüz; işimiz-gücümüz var. O bizi görüyor, biz ise onu göremiyoruz. Biz unutuyoruz, o ise vazifesini hiç unutmuyor. Ayrıca büyük düşmanımız olan nefis de şeytanın lehine çalışmaktadır.”

İnsanın hâlet-i rûhiyesi değişir. Bazen iradesini ele alarak, şeytan ve nefse karşı kuvvet bulur. Böyle zamanlarda şeytan hemen saklanır. İnsanın zayıf ânını beklemek üzere geri çekilir. Hiçbir zaman tamamen vazgeçmez. Fırsatını bulduğu anda muhatabının zaaflarına göre; ya makam-mevkî ile ya para ve maddiyatla yahut da nâmahrem olan karşı cinsle kandırır.

Hazret-i Mevlânâ, şeytanın bu husûsiyetine karşı şöyle îkaz buyurur:

“Ey insan! Senin içinde öyle korkunç bir düşman var ki; o, akla engel, câna ve dîne düşmandır. O düşman; bir an kertenkele gibi saldırır, sonra kaçar. Bir deliğe gizlenir.

İnsanın gönlüne girip yerleşen şeytanın gönülde birçok mânevî delikleri vardır. Allâh’ı zikredince; o deliklerden birine girer, gizlenir de sahibine vesvese veremez olur. İnsan dünya işlerine dalarak Allâh’ı anmaz olursa; o deliklerden başını uzatır, dışarı çıkar.

Şeytanın insandan gizlenmesine «sinsi sinsi gizlenmek» dediler. İşte onun gönüldeki deliğe girmesi, bu sinsi gizlenmesidir. Şeytanın sinmesi ve büzülmesi; kirpinin büzülmesine benzer. Kirpi büzülür, sonra başını çıkarır, sonra yine çeker; işte o da öyle yapar. Cenâb-ı Hak şeytana; «Sinsi sinsi gizlenen!» buyurdu. Çünkü onun davranışları, dikenli kirpinin başına benzer.

Avcının korkusundan, kirpinin başı; zaman zaman dikenleri arasına çekilir, gizlenir. Kirpi; fırsatını bulunca da başını dışarı çıkarır, bu çeşit hile ile yılanı bile alt eder.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2018 Ay: Ekim, Sayı: 164

İslam ve İhsan

NEFİS TEZKİYESİNİN ÖNEMİ NEDİR?

Nefis Tezkiyesinin Önemi Nedir?

NEFİS NASIL TERBİYE EDİLİR?

Nefis Nasıl Terbiye Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.