Nefse Prim Veren Bâtıl Bir Görüş
Kalbim temiz demek kişiyi dini sorumluluklarından kurtarır mı? Abdülkâdir Geylânî Hazretleriʼnin yaşadığı ibretlik hadise...
Günümüzde -maalesef- tasavvufî bir görüntüyle arz-ı endâm eden bazı muhitlerde, hem zâhirî amellerin hafife alındığı, hem de helâl-haram hassasiyetinin ihmâl edildiği görülmektedir. Yine; “benim kalbim temiz(!)” gibi, içi boş ifadelerle, kadın-erkek ihtilâtının önünün açıldığına, tesettürde zaaf gösterildiğine, pek çok şerʼî ölçüden tâviz verildiğine şâhid olunmaktadır. Sanki kalp temiz olduğunda helâl-haram sınırlarına riâyet etmek gerekmezmiş gibi, tamamen nefsâniyete prim veren, bâtıl bir görüşe meyledilmektedir.
Hak dostlarından Abdülkâdir Geylânî Hazretleriʼnin şu hâtırası, bu hususta ne kadar da müthiş bir ders mâhiyetindedir. Hazret şöyle anlatır:
Bir gün gözümün önünde bir nur peydâ olmuş ve bütün ufku kaplamıştı. Bu nedir diye bakarken, nurdan bir ses geldi:
“–Ey Abdülkâdir, ben senin Rabbinim. Bugüne kadar yaptığın sâlih amellerden öyle hoşnudum ki, bundan böyle sana haramları helâl eyledim.” dedi.
Ancak hitap biter-bitmez, ben bu sesin sahibinin şeytan -aleyhillâne- olduğunu anladım ve:
“–Çekil git ey mel’un! Gösterdiğin nur, benim için ebedî bir zulmettir/karanlıktır.” dedim.
Bunun üzerine şeytan:
“–Rabbinin sana ihsân ettiği hikmet ve firâsetle yine elimden kurtuldun! Hâlbuki ben yüzlerce kimseyi bu usûl ile yoldan çıkarmıştım.” diyerek uzaklaştı.
Ellerimi yüce dergâha açtım; bunun, Rabbimin bir fazl u keremi olduğunun idrâki içinde şükürler eyledim.
Bu sözleri dinleyen cemaatten biri sordu:
“–Ey Abdülkâdir! Onun şeytan olduğunu nereden anladın?”
Abdülkâdir Geylânî Hazretleri cevap verdi:
“–Sana haramları helâl kıldım, demesinden!..”
İşte her mü’min, hayatı boyunca bu firâset ve şuura sahip olmalıdır. Zira bir kul, güzel hâl ve ahlâkı sebebiyle şerʼî ölçülere riâyetten muaf tutulacak olsaydı, evvelâ insanlığın Hakk’a kulluktaki zirvesi olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz muaf tutulurdu. O’na bile böyle bir imtiyaz tanınmadığına göre, hiç kimseye de tanınacak değildir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Aralık, Sayı: 442
YORUMLAR