Nefsin Özellikleri ve Faaliyetleri

Her insan, yeryüzüne hem üstün özelliklerle hem de süflî vasıflarla gelir. Ondan beklenen, süflî ve nefsânî arzularını sınırlaması, yani “nefsini tezkiye etmesi”dir. Nefs temizlendikten sonra işin ikinci aşaması başlar, o da “kalbin tasfiyesi”… Kalpteki dünyevî, nefsânî, şeytânî bağlılık ve muhabbetler yok edilir ve insan duygu ve düşüncelerinin merkezi olan kalp, Allâh’ın muhabbetine tahsis edilir.

Nefs, insanın var olmak ve varlığını devam ettirmek için gerekli özelliklerin merkezidir. Açlık, susuzluk, uykusuzluk vb. maddî ihtiyaçların yanında sevmek, sevilmek, bağlanmak vs. gibi mânevî/psikolojik ihtiyaçlar da nefs tarafından organize edilir.

İnsanın aç kaldığı zaman bir şeyler yemesini emreden nefsi, o bedenin canlı kalmasını hedefler. Ancak bu açlığı bastırmak için her türlü yolun meşrû görülmesi, midenin dolduğu hâlde gözün doymaması; nefsin terbiye edilmediğinin işaretleridir. Nefsin bu şekildeki menfî emirlerine gözü kapalı bir şekilde itaat eden insan, onun bir nevî kölesi hâline gelir.

NEFİS DOYAR MI?

Nefs, doymak bilmeyen hırs ve iştihâsı sebebiyle insanı uçurumlardan yuvarlamaya hazır bir binek gibidir. O yüzden hayat boyunca, nefsin tabiî ihtiyaçlarını meşrû dâire içinde karşılamaya özen göstermeli ve dizginlerin kontrolünü hiçbir zaman bırakmamalıdır. Çünkü bir anlık bir gaflet hâli, bazen insanın uçurumdan yuvarlanıp parça parça olmasına yeter de artar bile…

Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmaktadır:

“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene, sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki; nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (eş-Şems, 7-10)

NEFSİMİZLE İMTİHANIMIZ

O hâlde nefiste birtakım iyi ve kötü hasletlerin bulunması, ilâhî murad ve imtihan sebebidir. Bu imtihanla insanların nasıl mücadele edeceği, nefsinin tuzağına düşüp düşmeyeceği de insanın karakter ve başarısını ortaya koyacaktır. Elbette mükâfat ve ceza büyük olduğu için imtihan da kolay değildir. Bu yüzden nefsiyle girdiği imtihanda başarılı olanların sayısı da oldukça azdır.

“Andolsun ki insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16) buyuran Rabbimiz, insanın nefsiyle mücadelesinde onu yalnız başına bırakmamıştır. Gerek vicdan, akıl, irade vb. dâhilî güçlerle; gerekse peygamber göndermek, kitap indirmek, içinde ve dışında kendi âyetlerini göstermek, sâlih ve sâdık kimselerin mevcudiyeti sûretiyle hâricî vâsıtalarla insana hep yardımcı olmuştur.

Ancak bütün bu yardımcı unsurların yanında, insanın kalbini ve zihnini çelen “aldatıcı”, “süslü” ve “câzibeli” engeller de vardır. İşte bunların başında “nefs” gelir. Nefs, insanın içinde var olan, ondan gibi görünen, ama aslında hep onun aleyhine çalışan gizli ve sinsi bir düşmandır. İnsan, nefsi tanıdığı, onun tuzaklarından kendisini koruduğu nisbette yücelir ve şerefli mevkiine erişir. Aksi hâlde, nefsinin oyuncağı hâline gelen insan da “aşağıların aşağısına doğru” sürüklenir.

NEFSİMİZE KARŞI BİZİ UYANIK TUTAN VASITALAR

İnsanı, nefsine karşı uyanık tutan en önemli vâsıtalar, îman, takvâ, sâlih amel, ibadet ve duâdır. Bu nîmetlerden mahrum kalan insan, nefsinin isteklerine râm olur ve Allah Teâlâ’dan uzak düşmeye başlar.

Nefs; tembelliği, atâleti sever. İnsanı gevşekliğe meylettirir. Mal sahibi olmayı, bunu biriktirmeyi, hırsı, tamahı, cimriliği özendirir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

“…Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (el-Haşr, 9)

Gurur, kibir, kendini büyük görme, insanları istihkâr; nefsin tuzaklarındandır. Bencillik, menfaatperestlik, sadece kendisini düşünmek, uzak ve ulaşılmaz emeller peşinde koşmak, nefsin en önemli özellikleridir.

NEFSİN KÖTÜ ARZULARINDAN UZAKLAŞTIRILMIŞ KİMSELER

İşte nefsin bu ve benzeri özelliklerini bilip onunla çetin bir mücadeleyi göze alan kimseler, bütün insanların Allâh’ın huzûrunda toplandığı o gün huzur içinde olurlar. Rabbimiz, kıyamet gününün o dehşetli manzarasını şöyle tasvir eder:

“O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlara aslâ zulmedilmez!” (en-Nahl, 111)

“O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allâh’ındır.” (el-İnfitâr, 19)

“İnsanın yapıp ettiklerini hatırlayacağı gün… Ve görene Cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir. Artık kim azmışsa ve dünya hayatını âhirete tercih etmişse, şüphesiz Cehennem (onun için) tek barınaktır. Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için ise… Şüphesiz Cennet (onun) yegâne barınağıdır.” (en-Nâziat, 35-41)

Kaynak: Nurten Selma Çevikoğlu, Şebnem Dergisi, Sayı: 160

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.