Nefsini Bilen Rabbini de Bilir

“Nefsini bilen, Rabbini de bilir” ne demektir? İnfitar suresi 6. ve 8. ayetlerin insanı hangi konularda uyarıyor?

“Nefsini bilen, Rabbini de bilir.”

Yani nefsinin acziyetini ve hiçliğini idrâk eden kişi, bir terbiyeciye, Rabbe muhtaç olduğunu anlar. Bu acziyet ve hiçlik içinde; «Ben» demenin ne kadar abes ve bâtıl olduğunu anlar. Muhtaç olduğu «Rabb»i aramaya, O’na yönelmeye başlar. O’na kul olmaya koşar.

Dâimâ şu âyet-i kerîmenin tefekkür ve idrâki içinde olur:

“Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan; seni, istediği bir şekilde (şekilsizlikten çıkarıp en güzel sûrette) birleştiren, ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)

İNFİTAR SURESİ 6-8. AYETLERİ TEFSİRİ

İnsanın yaratılışında Yüce Allah’ın Rabliğinin ve kerem sahibi oluşunun tezahürleri, sonsuz kudret eserleri bulunmaktadır. O Rab öncelikle insanı yaratmıştır. Burada “yaratma”; insan bedenini ve uzuvlarını düzgünleştirme, ölçülü yapma, şekil verme ve parçalarını birleştirip bir araya getirmeden önceki “var kılmak” mânasındadır. Her türlü nimetin ancak kendisiyle bir mâna kazandığı “var olma” nimeti, ilâhî lutuf ve keremin birincisidir. Sonra “tesviye” gelmektedir. İnsanın “tesviye edilmesi”; onun beden ve uzuvlarının düzgün bir şekilde yerli yerine yerleştirilmesi demektir. Dolayısıyla Allah Teâlâ, “Seni aslen topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni eli yüzü düzgün bir adam hâline getiren Allah’ı inkâr mı ediyorsun?” (Kehf 18/37) âyetinde buyrulduğu ve daha bir çok âyette geçtiği gibi insanın yaratılışını safhadan safhaya geçirerek ruh üflenecek şekilde insanlık seviyesine getirmiş; bedeni, uzuvlarını, kuvvetlerini düzenine koymuş, düzgünleştirmiş, bir uyum ve itidal vermiştir. Bu açıdan bakıldığında ayette geçen فَعَدَلَكَ (fe‘adelek) ifadesi şu mânalara gelebilir:

  Göz, kulak, el, ayak gibi çift uzuvlarını ahenkli ve dengeli kıldı. Ayrıntıları anatomide bilindiği üzere vücudunu her yönden orantılı ve düzgün yaptı.

  Belini doğrultu, dik ve dengeli kıldı, eğri belli hayvanlar gibi yapmadı. Bu, beden ve uzuvların düzene konması ve insanın insan denilecek şekle getirilmesinden sonra gerçekleşecek bir safhadır. Zira çocukların yetişmesinde kolaylıkla görüleceği üzere insanın belini doğrultup da ayakta dik ve doğru olarak yürüyebilmesi, ancak uzuvların tam olarak düzene konmasından sonra gerçekleşecek bir durumdur.

  Seni eksiklikten olgunluğa, uygun olmayan şekilden uygun olan şekle çevire çevire en güzel suret ve biçime getirdi.

  Sana itidal verdi.

İhtimal dahilinde olan bu mânaların hepsini şöylece değerlendirmek mümkündür: “Allah seni en güzel şekle koyup en güzel biçimde dünyaya getirdi. Vücuduna ihsan ettiği bu eşsiz ahenk ve dengeyle birlikte sana düşünme ve aklını kullanma yeteneğini verdi. Bu üstün vasıflarla seni canlı cansız bütün varlıklara hakim kıldı. Hasılı seni bu âlemdeki diğer varlıkların ulaşamadığı bir olgunluk ve kemal derecesine yükseltti.”

Bu açıklamalardan sonra 8. âyet-i kerîmede yer alan رَكَّبَكَ (rakkebek) ifadesi ise şu mânaları ihtiva edebilir:

    Allah seni sayısız şekil be biçimlerden dilediği her hangi bir biçimde yaratıp şekil verdi. Bu mânaya göre “terkib”, “ahsen-i takvim”i, yani insanın en güzel biçimde yaratmasını beyân etmektedir.

    Gelecek zaman mânasında olarak, Allah seni hangi biçimde dilerse öyle oluşturup şekil verir. Dilerse seni o güzel insan kılığından çıkarır da en çirkin suretlere tebdil eder, hatta aşağıların aşağısına yuvarlayabilir. Bu mânada ilâhî bir ikaz ve tehdit bulunmakta, dolayısıyla verilen nimetlere şükretmenin zaruretine dikkat çekmektedir.

   Üçüncü mânaya göre, seni her hangi bir biçimde denkleştirdi. Yahut evirip çevirdi, dilediği gibi seni oluşturdu. Yahut dilerse seni başka bir biçimde de oluşturabilir. Bu şık, önceki iki mânanın ikisini de kapsar. “Sûret” kelimesi, farklı güzellik mertebelerinden herhangi birini; bazısında da güzellik ve çirkinlikte farklı ve değişik şekillerden herhangi birini ifade edebilir. Dolayısıyla bu kelime; ana, baba ve diğer akrabaya benzeyip benzememek, renk, uzunluk, kısalık, erkeklik, dişilik, sağlamlık, çürüklük, iyi veya kötü kişi olmak, zekilik ve ahmaklık gibi maddî ve manevî bütün suret ve vasıfları ihtiva etmektedir. (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)

İslam ve İhsan

BENLİK UÇURUMU

Benlik Uçurumu

BENLİK NASIL YOK EDİLİR?

Benlik Nasıl Yok Edilir?

BENLİKTEN NASIL KURTULUNUR?

Benlikten Nasıl Kurtulunur?

MANEVİ YOLDA EN BÜYÜK TEHLİKE 'BENLİK'

Manevi Yolda En Büyük Tehlike 'benlik'

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.