Nekbe'nin Tanığı Filistinli Hızır: Yaşananları Dün Olmuş Gibi Hatırlıyorum

İsrail'in kurulduğu 1948'de henüz küçük bir çocukken ailesiyle birlikte göçe zorlanan "Nekbe"nin (Büyük Felaket) tanığı 84 yaşındaki Muhammed Hızır, o dönemde Filistinlilere karşı işlenen katliam sahnelerini hatırladığını belirtti.

1949'dan bu yana işgal altındaki Batı Şeria'daki Ramallah yakınlarında yer alan Emari Mülteci Kampında ikamet eden Hızır, verdiği röportajda, "Nekbe'de yaşananları dün olmuş gibi hatırlıyorum." dedi.

Hızır, yaşadığı mülteci kampının Nekbe'nin canlı tanığı; evlerine yeniden dönene kadar zaman geçirilecek bir durak ve sembol olduğunu söyledi.

Memleketinin 1948'de işgal edilen Filistin'in orta kesiminde yer alan Remle kazasına bağlı Naani köyü olduğunu kaydeden Hızır, "Çocukluğumu 1949'da 8-9 yaşlarında geldiğimiz Emari Mülteci Kampında geçirdim. O zamandan bu zamana buranın dışında yaşamadım." dedi.

Hızır, "İsrail güçleri, geride kalan eşyalarımızı getirmeye çalışırken 1951'de Kudüs'ün batısındaki Ebu Şuşe köyü yakınlarında 7 arkadaşıyla birlikte babamı öldürdü." diye konuştu.

Kendi köyünde tarımla geçinildiğini anımsatan Hızır, karpuz ve kavunuyla meşhur olan köyde portakal bahçeleri, artezyen kuyusu, okul ve tren istasyonu olduğunu aktardı.

Hızır, hatıralarında köyüyle ilgili kalan sahneleri şöyle anlattı:

"İnsanlar basit bir hayat yaşıyordu; varlıklı kimseler seviliyordu, ihtiyaç sahiplerine destek olunuyordu. Şu anda yaşadığımız mülteci kampında da hayat bugün bile hala aynı özellikleri taşıyor."

Filistinli, ailesinin eskiden müstakil bir evde ikamet ettiğini, bugün ise kampta bitişik nizam yapılar arasında yaşadıklarını söyledi.

"Köyümden geriye moloz yığını kaldı"

Hızır, 1967'den sonra köyünü birkaç kere ziyaret ettiğini; ancak köyün moloz yığını haline geldiğini; geride sadece bir ev, bir su kuyusu ve caminin minaresinin kaldığını aktardı.

Filistinli yaşlı adam, memleketinin suyunu içtiğini, meyvesinden yediğini ifade etti.

İşkence ve öldürmeler

Nekbe döneminde Filistinlilere yönelik saldırılara da değinen Hızır, "Siyonist çetelerin baskısından kaçarak evimizi terk ettik. Önce Ramle kentinde ve daha sonra da Ramallah'a gittik." dedi.

Filistinli 84 yaşındaki Hızır, göç ettikleri o günleri şu sözlerle anlattı:

"Yolda gördüklerimiz anlatılamaz, bu manzaralardan biri de boğazı kesilmiş bir kadın vardı. Siyonist çete devriyesi, göç ettiğimiz yolda bizleri durdurarak 3 genci indirdi, bunlardan ikisini gözlerimizin önünde öldürdü. Ramle kentine yakın Lid (Lod) bölgesinde yer alan Dehmeş Camisinde 40 Filistinli öldürüldü. Tüm bu olaylar dün yaşanmış gibi gözlerimin önünde duruyor."

"O günlerde yemeden içmeden yürüdük ve çok zor anlar yaşadık. Yolda bir çocuk bulduk, Ramallah'a kadar getirdikten günlerce sonra ailesini bulabildik. Bunların tümü Siyonist çetelerin işkence ve öldürme baskıları altında oluyordu." diyen Hızır, yerinden edilen Filistinlilerin bir daha geri dönmeyi düşünmesinler diye işkence ve öldürülerek tehcir edildiklerine dikkati çekti.

"Her gün yeni bir Nekbe yaşıyoruz"

Yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin bu günlerde işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te Filistinlere yönelik artarak devam eden saldırılarını 1948 yılında yaşanan Nekbe olaylarına benzeten Hızır, "Nekbe dönemindeki Siyonist çetelerin destekçisi İngiltere'ydi, bugün ise ABD'nin yanı sıra Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkeleridir. Her gün yeni bir Nekbe yaşıyoruz." diye konuştu.

Zaman ne kadar uzanırsa uzansın bir gün geri döneceklerini dile getiren Hızır, "Doğduğumuz memleketimizden vazgeçmeyeceğiz, bir gün mutlaka döneceğiz. Yahudilerin zalimleri bu topraklarda uzun yaşayamaz, çok fazla zulüm yaptılar." dedi.

Bir süreden beri İsrail ordusunun tekrarlanan baskınlarına maruz kaldıklarını aktaran Hızır, İsrail askerlerinin baskınlarla evlerin içini dağıttığı ve çocuklarını gözaltına aldığının altını çizdi.

Filistinliler, İsrail'in 14 Mayıs 1948'de, işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi ve Filistinlileri zorunlu göçe tabi tutması nedeniyle 15 Mayıs'ı "Nekbe" (Büyük Felaket) olarak anıyor.

İsrail güçleri "Nekbe" sırasında yaklaşık 1 milyon Filistinliyi zorla topraklarından çıkararak sürgün etti. Filistinlilere ait 675 köy ve kasaba yok edildi, binlerce Filistinli ise öldürüldü.

"Nekbe" nedeniyle halihazırda Filistinlilerin yüzde 80'i dünyanın farklı yerlerinde mülteci olarak yaşıyor.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.