Neml Suresi 20. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Neml Suresi 20. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 20. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Neml Suresi 20. Ayetinin Arapçası:
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ
Neml Suresi 20. Ayetinin Meali (Anlamı):
Bu arada Süleyman ordusundaki kuşları teftiş etti. Şöyle dedi: “Bana ne oluyor ki, Hüdhüd’ü göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?”
Neml Suresi 20. Ayetinin Tefsiri:
Süleyman
(a.s.)’ın ordusunun bir bölüğü kuşlardan oluşmaktaydı. Bütün orduyu kontrol
altında tutup dirâyetle idâre eden Hz. Süleyman, kuşları şöyle bir gözden
geçirdi. İçlerinde Hüdhüd’ün olmadığını gördü. Hüdhüd, “çavuş kuşu” denilen ve
kendine has nağmelerle öten bir kuş çeşididir. Bunun, Hz. Süleyman’ın su arama
ve suyun yerin ne kadar derinliğinde bulunduğunu keşfedip haber verebilme gibi
özel bir hizmetinde bulunduğu söylenmektedir. Böyle mühim bir vazifesi olan
birinin arandığı zaman bulunmaması, gerçekten de kumandanı hiddetlendirecek bir
durum arz etmektedir.
Hz.
Süleyman’ın bu dikkati ve hiddeti, onun ülkesini nasıl bir uyanıklıkla idare
ettiğini, halkı üzerinde titrediğini ve onların tüm işlerinden kendini sorumlu
sayarak her biriyle en güzel şekilde ilgilendiğini gösterir. Öyle ki, en küçük
bir kuşun bir an bile olsa gözden uzak olması ona gizli kalmamaktadır. Buna
göre halkın mesuliyetini omuzlanan devlet adamlarının, idâreleri altında
bulunan kişilerin durumlarını iyice araştırmaları, dertleriyle yakından
ilgilenmeleri ve onları gereği gibi korumaları en önemli görevlerinden biridir.
İşte adâletiyle dünyaya ün salan Hz. Ömer’in:
“Dicle
kenarında bir kurt kapsa koyunu
Gelir
de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu” şeklindeki gönül hassâsiyeti buna muşahhas
bir misaldir.
Bir
misal de cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman’dan:
Kânûnî’nin
Avusturya’ya yaptığı seferlerin birinde idi. Ordu düşmana doğru ilerlerken,
gayri müslimlerin köylerinden de geçiliyordu. Kânûnî, mola verdiği bir sırada
hıristiyan bir köylü, huzûruna geldi ve:
“–Sultânımız!
Askerlerinizden birisi bağımdan üzüm koparmış ve yerine de parasını asmış! Size
teşekkür ve tebrîke geldim” dedi.
Bunun
üzerine Kânûnî Sultan Süleyman Han, derhal o askeri buldurtup seferden menetti.
Buna hayret eden hıristiyan köylüye de şöyle dedi:
“–Askerin
hâli, zafere erişmenin ilk adımıdır. Eğer o asker, parayı üzümünü aldığı asmaya
bağlamamış olsaydı, bu ordunun adı zâlimler ordusu olurdu ve o askerin kellesi
giderdi. O parayı asmaya bıraktığı için kellesini kurtardı, ancak sahibinden
izinsiz mal aldığı için seferden men cezasına çarptırıldı.”
Âyette
ifade edildiği şekilde Hz. Süleyman’ın “bana ne oluyor ki” diye söze başlayarak
ilk safhada yanlış görmeyi kendine izâfe etmesi, peygamberlerin tebalarını sevk
ve idârede, onların hatalarını tashihte gösterdikleri edep, nezâket ve zarâfetin
açık bir misâlidir. Nitekim aynı nezâketi Resûlullah (s.a.s.)’in hayatında daha
fazlasıyla müşâhede etmek mümkündür. Efendimiz (s.a.s.), gördüğü hatalı
davranışlarda hatayı işleyen kişiyi bizzat muhatap almaksızın sanki herkese
söylüyormuşçasına genel ifadeler kullanırdı. Böylece hata işleyen kişinin
toplum içinde rencide olmadan yanlışını düzeltmesini sağlardı. Hz. Âişe diyor
ki:
Peygamberimiz,
birisinin kendisi hakkında bir şey söylediğini duyduğunda:
“Falana
ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyor” demez de “Bazı kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle söylüyorlar”
derdi. (Ebû Dâvûd, Edeb 6)
Hataları
örtmede gece gibi olan Rasûl-i Muhterem (s.a.s.), bazan de muhâtaplarının
hatâsını onlara yakıştıramadığını hissettirmek maksadıyla: “Bana ne oluyor
ki sizi böyle görüyorum” buyururdu. (Buhârî, Menâkıb 25; Müslim, Salât 119)
Peygamberlerin
bu örnek ahlâkını kendilerine bir mihenk ve bir fiilî kıstas olarak kabul edip
baş tâcı yapan Allah dostları, menfî bir durumla karşılaştıkları veya malî bir
kayba uğradıkları vakit, yaptıklarını şöyle bir gözden geçirerek kendi
kusurlarını araştırırlar. Demek ki İslâm, bizden ne kadar ulvî bir ahlâk,
hassâs bir ruh ve rakîk bir kalp istemektedir.
İşin
bir boyutunu, izah edilmeye çalışıldığı kadarıyla, ahlâkî incelik oluşturduğu
gibi, diğer boyutunu da siyâsî ve idârî muktedirlik ve hassâsiyet teşkil
etmektedir. Burada Hz. Süleyman’ın bir hükümdar ve komutan olarak isyankârlara
karşı net bir tavır ortaya koyduğu görülür. Geçerli bir mazeret beyân edemediği
takdirde Hüdhüd’ü şiddetli bir şekilde cezalandıracağını veya kellesini
uçuracağını söyler. Böylece Hüdhüd üzerinden vazifesini ihmal eden herkese
ciddi bir gözdağı vermiş olur. Bu ifade, cezanın suç işleyenin bedenine göre
değil de, işlenen suça göre olacağına delil teşkil etmektedir. Bununla
birlikte, cezalandırılacak olan şahsa belli şartlar dâhilinde yumuşaklık
gösterilebilir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in suçların bağışlanması hususunda daima
teşvikte bulunduğu görülmektedir. (bk. Bakara 2/178; Mâide 5/45)
Gelelim
Hüdhüd’ün kedini savunmasına:
Neml Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Neml Suresi 20. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...