Neml Suresi 30. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Neml Suresi 30. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 30. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Neml Suresi 30. Ayetinin Arapçası:

اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ

Neml Suresi 30. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Mektup Süleyman’dan geliyor; «Rahmân Rahîm Allah’ın ismiyle» diye başlıyor.”

Neml Suresi 30. Ayetinin Tefsiri:

Belkis mektubu alır almaz, onun çok mühim, pek şerefli ve değerli bir mektup olduğunu söyledi. Çünkü o:

    Hârikulâde bir yoldan gelmiştir. Onu insanlardan bir postacı değil, bir kuş getirip ve yukarıdan önüne bırakmıştır.

    Filistin ve Suriye’nin büyük hükümdarı Sultan Süleyman’dan gelen bir mektuptur.

    O, Rahman Rahim Allah’ın ismiyle başlamaktadır. Bu, o zamana kadar hiç bir hükümdarın tatbik etmediği, alışık olunmayan olağanüstü bir üsûldü.

    Mektupta dünya mülk ve saltanatına arzuyu dile getirecek hiçbir kelime, hatta bir işaret bile yoktu. Bilakis o, en samimi ifadelerle Allah’a davet ediyordu. Dolayısıyla Belkis ve halkını açık ve anlaşılır bir uslupla isyanı bırakıp itaate yönelmeye ve müslüman olarak Hz. Süleyman’ın huzurunda hazır bulunmaya çağırması mektubun en önemli özelliği idi.

“Müslüman olarak gelmeleri” talebinde, hem “boyun eğmiş, teslim olmuş olarak gelme”, hem de “İslâm’ı kabul edip müslüman olarak gelme” mânası vardır. Birinci mâna, Hz. Süleyman’ın hükümdar olma vasfına, ikinci mâna ise, onun peygamberlik vasfına uygundur. Dolayısıyla mektubun hem dinî hem de siyâsî yönünün olduğu anlaşılmaktadır.

Süleyman (a.s.)’ın mektubuna gönlünü kaptıran ve onun ezici tesiri altında kalan Belkis, verecek bir cevap bulamadı; ancak “bu çok şerefli, çok değerli bir mektup” diyebildi. Gönlünü saran bu hissiyatı, aynı zamanda hitap ettiği ileri gelenlerin gönüllerine de aşıladı. Mektubun sahibine cephe almak ve düşmanlık yapmak istemediği her halinden anlaşılmaktaydı. Bunu açık olarak söylemese de mektubu bu şekilde tavsif etmekle, beklediği görüşe zemin hazırlamaktaydı. Aslında bu hüsn-i edep ve yüksek ihtirâmıyla Belkis, fânî saltanatını ebedî bir mülke çevirme lütfuna erişti; İslâm’la ve Hz. Süleyman’ın beraberliğiyle şereflendi. Nitekim Firavun’un sihirbazları da, değneklerini atacakları sırada önceliği Hz. Mûsâ’ya vermeleri, yani Allah’ın peygamberine bir edep ve ihtirâm gösterisinde bulunmaları sebebiyle, kısa bir müddet içinde şehâdet rütbesine yücelmişlerdi. (bk. A‘râf  7/115) Câlib-i dikkattir ki, Resûlullah (s.a.s.)’in çevre ülkeleri İslâm’a davet için gönderdiği mektupları hürmetle karşılayanları Allah Teâlâ ya hidâyetle şereflendirmiş veya mülkünün devamını sağlamış; saygısızlık edenleri ise hidâyetten mahrum bıraktığı gibi pek fenâ bir şekilde cezalandırmıştır. Efendimiz (s.a.s.)’in mektubunu öpüp başına koyan Necâşi’nin hüsn-i hâtimesi ile onun mübârek mektubunu parçalama şenaatinde bulunan kisrânın bütün mülk ve saltanatının  paramparça olması bunun en açık misâlidir. Bütün bunlar dinin alâmet ve nişânelerine saygının ehemmiyetini, saygısızlığın da fecâatini gözler önüne sermektedir. Bu sebepledir ki Cenâb-ı Hak:

“Kim Allah’ın belirlediği nişânelere saygı gösterirse, Allah’a saygı göstermiş olur. Çünkü bu davranış, kalplerin Allah’a saygıyla dopdolu oluşundandır” (Hac 22/32) buyurur.

Melike Belkıs’ın mektup karşısında sergilediği ilk tavır böyle edep, saygı ve ihtiram dolu olunca, olayın ilerleyen bölümlerinin bu istikamette olumlu geliştiğini görmekteyiz:

Neml Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Neml Suresi 30. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...