Neml Suresi 63. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Neml Suresi 63. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 63. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Neml Suresi 63. Ayetinin Arapçası:

اَمَّنْ يَهْد۪يكُمْ ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَنْ يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۜ ءَاِلٰهٌ مَعَ اللّٰهِۜ تَعَالَى اللّٰهُ عَمَّا يُشْرِكُونَۜ

Neml Suresi 63. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar mı hayırlı yoksa karanın ve denizin kat kat karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilâh daha olur mu hiç? Allah, onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir!

Neml Suresi 63. Ayetinin Tefsiri:

Buna göre:

  Allah, el açıp kendine yalvaran darda kalmış kullarının imdâdına yetişir, dualarına icâbet eder ve sıkıntılarını giderir.

اَلْمُضْطَرُّ (muztar), zaruret ve çaresizlik içinde kalmış, bunalmış, hiçbir güç ve tâkati olmayan kimsedir. Allah Teâlâ’nın, ancak dilediği kullarının duasına icâbet etme ve sıkıntılarını defetme muhtariyeti olmakla birlikte (bk. En‘âm 6/41), burada çoğunlukla çâresizlik hâlinde duanın kabul olunacağına bir işaret, hatta müjde vardır. Çünkü çâresizlik anlarında ihlas ortaya çıkar, kul tüm fâni varlıklardan gönlünü koparıp Rabbine bağlar, imansızlar imana gelir, böylece ilâhî rahmet ve inâyet nâzil olur.

Resûlullah (s.a.s.) bunalmış, çâresiz kimsenin duası hak­kında şu izahı yapar:

“Allahım! Ben senin rahmetini ümit ederim. Bunun için bir göz açıp kırpacak kadar bir müddet dahi beni nefsimin eline bırakma! Bütün işlerimi sen ıslah eyle. Senden başka hiçbir ilâh yoktur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 42)

Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Üç dua vardır ki, bunların mutlaka kabul olunacağında hiçbir şüphe yoktur: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evla­dına duası.” (Tirmizî, Birr 7/1905)

  Peyderpey gelip geçen önceki nesillerin yerine bizi halef yapan, burada bize yaşama imkânı veren, lütfettiği akıl, irade ve ilim kuvvetiyle bizi yeryüzünün hâkimleri yapan da, yapacak olan da Allah’tır.

Bu da çok büyük bir lütf-i ilâhîdir. Dolayısıyla bu cümle, müminlere daha henüz İslâm’ın başlangıcında iken gelecekte İslâmî hâkimiyetin gerçekleşeceğini vaat eden büyük bir müjdeyi ihtiva eder. Sûrenin başındaki “Bu Kur’an, mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber ve büyük bir müjdedir” (Neml 27/2) tebşirâtı ile, Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın hükümdarlık kıssasının burada zikredilmesi de bu mânaya ışık tutmaktadır. Hem ferdi hem de toplumu alakadâr eden bu gerçekleri düşünüp ders alan kişi, Allah’ın ulûhiyet ve rubûbiyette tek olduğunu anlayacaktır.

  Bize kara ve denizin karanlıklarında yol gösteren, bir kısım kulları için ilâhî bir rahmet tecellisi olan yağmurun öncesinde müjdeci olarak rüzgârları gönderen de Allah’tır.

Bunlar da birer büyük nimettir. Bu âyet-i kerîmede kara ve deniz yolculukları sâyesinde gerçekleştirilecek cihâdla İslâm fetihlerinin ilerleyeceği haber verilmektedir. Bunları lütfeden ve bundan böyle de lütfedecek olan Allah, bütün ortaklardan yücedir.

  Son olarak Allah’ın varlık ve birliğini gözler önüne serip gönülleri âhirete yönlendiren hem afâkî hem de enfüsî bir delile yer verilir. Tüm varlığı başlangıçta yoktan yaratan Allah olduğu gibi, onların yaratılışını belki milyonlarca hatta milyarlarca yıldır kesintisiz devam ettirmektedir. Kıyamette ise gökleri, yeri ve içindekileri büyük bir inkılapla altüst edip yeni bir düzenleme ile bir kez daha yaratacaktır. Dünya hayatından sonra âhiret hayatını gerçekleştirecektir.

  Bu afâkî delilden sonra tekrar enfüsî bir delile geçilerek, bizi hem gök hem de yer cihetinden rızıklandıranın Allah olduğu haber verilmektedir.

O halde Allah ile beraber başka bir ilâhın olması nasıl tasavvur edilebilir? Çünkü O’nunla birlikte bir ilâh daha olsaydı, ilk defa yaratma başlayamazdı. İki denk kudret bir birine mani olur, aralarında çatışma çıkardı. Biri galip gelse, mağlub olan ilâh olamaz, gelmese hiçbiri ilâh olamaz ve bir şey yaratılmazdı. Neticede şu görülen yaratılış nizamı bulunamaz, bizler de yerden ve gökten rızıklanamazdık. Demek ki, bu yaratılışı ta başından planlayan, yapan, kullarını gökten ve yerden maddî ve manevî sayısız rızıklarla rızıklandıran ve sonra onları öldükten sonra tekrar diriltip hesaba çekecek olan Allah Teâlâ’dan başka tapılacak hiçbir şey yoktur. Bu hakikate karşı ileri sürülebilecek doğru bir delil bulmak da mümkün değildir.

Yüce Rabbimize ait önemli sıfatlardan biri de, hiçbir yaratığın bilmesinin mümkün olmadığı gaybı yani bizim duyularımızın algı alanı dışında kalan şeyleri yalnızca O’nun biliyor olmasıdır:

Neml Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Neml Suresi 63. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.