Neml Suresi 66. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Neml Suresi 66. ayeti ne anlatıyor? Neml Suresi 66. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Neml Suresi 66. Ayetinin Arapçası:

بَلِ ادَّارَكَ عِلْمُهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ۠ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْهَا۠ بَلْ هُمْ مِنْهَا عَمُونَ۟

Neml Suresi 66. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onların âhiretle alakalı bilgileri kıt ve yetersiz kalmıştır. Dahası, bu hususta şüphe içindedirler. Bunun da ötesinde onlar âhiretten yana kördürler.

Neml Suresi 66. Ayetinin Tefsiri:

“Gayb”; gizli ve kapalı olan şeyleri, bilinmeyen her şeyi, kişinin müşâhede ve tecrübe sahasının dışındaki bilgi ve malumatı ifade eder. Ancak ferdî olarak bazı kimselerin bilip, diğer bir kısım insanların bilmediği birçok husus vardır. Bir zaman bilinmeyen şey, sonra insanların icat ettikleri bir takım âlet ve vasıtalarla bilinebilmektedir. Mesela bir ve iki gün sonraki hava durumu, hava tahmin vasıtalarıyla tespit edilebiliyorsa bu gayb sayılmaz. Cin, melek ve diğer mahlukât açısından da durum aynıdır. Bir kısmına malum olan şeyler diğerlerine gizli kalabilmektedir. Fakat bir bütün olarak geçmişte hiçbir insana, cin veya meleğe bildirilmemiş, halen bilinmeyen ve gelecekte de bilinemeyecek olan hususlar vardır. İşte burada kastedilen “gayb” budur. Bu şekilde gizli olan şeylerin tümü sadece ve sadece Alîm olan Allah tarafından bilinir. Bunlar sadece O’na açık ve zahirdir. Çünkü gökte ve yerde hiçbir şeyin O’na gizli kalması mümkün değildir. (bk. İbrâhim 14/38) Bunun hikmetine gelince, insanlar dünyaya imtihan için gelmişlerdir. Eğer gaybı bilselerdi, imtihanın ehemmiyeti kalmazdı. Hiç kimsenin kulluk imtihanından yana emin olmaması için Allah Teâlâ gaybı yaratıklarından gizlemiştir.

Rivayete göre bu âyet-i kerîmeler, müşriklerin Peygamberimiz (s.a.s.)’e kıyâmetin kopmasına dair soru sormaları üzerine nâzil olmuştur. (Kurtubî, el-Câmi‘, XIII, 225)

Hz. Aişe der ki: “Kim Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yarın ne olacağını bildiğini iddia ediyor ise, hiç şüphesiz Yüce Allah’a karşı büyük bir iftirada bulunmuş olur. Çünkü O: «Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez» (Neml 27/65) buyurmaktadır.” (Müslim, İman 287)

Kıyâmetin kopuş ve insanların yeniden diriliş zamanı da sadece Allah Teâlâ’nın bileceği gayb bilgisine dâhildir. Bu sebeple insanların onu bilmeleri mümkün değildir. Allah’a ortak koşulan nesnelere gelince, bizzat kendi geleceklerinden bile haberleri olmadığına göre onlar, insanların tekrar diriltilip hesaba çekilecekleri zaman olan kıyâmeti nereden bilecekler? Sahte tanrıların peşinde helak girdaplarına sürüklenen kâfir ve müşriklere gelince, bunların âhiretle alakalı bilgileri son derece az ve yetersizdir. Bu, onların âhirete iman etmelerini sağlayacak sağlamlıkta ve keyfiyette değildir. Fakat bilgiden ziyade onlarda kalp problemi bulunmaktadır. Kalplerindeki mânevî hastalık sebebiyle onlar âhiretin varlığı hakkında ciddi bir şüphe içindedirler. Daha da ötesini söylemek gerekirse, onların kalp gözleri âhirete iman bakımından körelmiştir. Bu sebepledir ki, nakarat halinde aynı inkâr sözünü tekrarlayıp dururlar:

Neml Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Neml Suresi 66. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.