Nesil Endişesi Taşıyor muyuz?

Bir nesil endişemiz var mı? Peygamberler nesil yetiştirirken hangi konuları önemsemişlerdir? Hz. İbrahim (a.s.) nesli için nasıl dua etmiştir? Hz. Peygamber’in (s.a.s.) nesil endişesi nasıldı? Hz. Peygamber (s.a.s.) genç yaştaki sahabilere neden sorumluluk vermiştir? Anne-babalara örnek olacak nesil endişesi ve nesil yetiştirme örnekleri...

“Başarılı - sağlıklı nesil nasıl yetişir?” Tüm anne babaların kafasını meşgul eden en önemli soru budur. Ne var ki bu soru için herkesin kafasında farklı bir cevap var. Bir kısım anne babalar için çocuklarının iyi bir üniversite bitirmesi ve yüksek maaşlı bir iş bulması onların hayatta başarılı olduklarını gösterir. Bir diğerimiz için başarılı genç, manevi değerleri hazmeden başta ailesi olmak üzere çevresine duyarlı, zamanın fitnelerine karşı uyanık olan gençtir. İslam her konuda olduğu gibi bu noktada bizlere rehberlik eder. Rabbimiz genç nesillere öncelikle dini vazifelerinin öğretilmesini emreder, hatta anne babaların kafalarındaki geçim kaygısını gidermek için dünyalık geçim kaynaklarını/rızkı kendinin verdiğini onlara hatırlatır:

“Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda kararlı ol. Senden rızık istemiyoruz; asıl biz seni (ve ehlini) rızıklandırıyoruz. Mutlu sonuç ancak günahlardan sakınanların olacaktır.” (Taha, 132)

HZ. İBRAHİM’İN (AS) NESLİ İÇİN ETTİĞİ DUA

Kur’an-ı Kerim bu hususta önceki peygamberlerin nesil yetiştirirken hangi konuları önemsediklerini bizlere haber verir. Mesela Hz. İbrahim (as) kendinden sonra gelecek neslin gerçek başarısını onların Hakka kul olmasında görür ve şöyle dua eder: “Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle, ey Rabbimiz; bu duamı kabul et.” (İbrahim, 40)

Zira namazını kılan ibadet ehli bir gencin ahlakı da güzelleşir, böyle bir genç kimseye yük olmaz; tam tersine bulunduğu ortama madden ve manen rahmet olur. Çalışır, kazanır, kendisine, ailesine ve toplumuna maddi/manevi bereketler getirir. Dini terbiyesi eksik olan bir genç madden kazansa bile çoğu zaman başkalarına faydalı olamaz. Bu sebeple tüm peygamberler öncelikle nesillerinin manevi sağlığı yani dindarlığı için dua etmişlerdir.

Hz. İbrahim’in (as) yukarıdaki duası kabul olmuş, neslinden nice namaz kılan müminler gelmiş, evlatlarından bir kısmı da peygamber olmuştur, onlar da ataları İbrahim (as) gibi son nefeslerinde dahi nesillerinin dindarlıklarının derdine düşmüşlerdir. Yüce Kitabımız Hz. İbrahim’in (as) torunlarından Hz. Yakub’un (as) ölüm döşeğinde iken oğulları ile yaşadığı son diyaloğu ibret olsun diye bizlere tasvir eder:

“Yoksa Yakub can verirken sizler yanında mı idiniz?” O, oğullarına: "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" diye sormuştu; Onlar da: "Senin Tanrına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, bizler O'na teslim olmuşuzdur" demişlerdi. (Bakara, 133)

PEYGAMBERİMİZİN NESİL ENDİŞESİ

Bu nesil sorumluluğu aynı şekilde Peygamber (sas) Efendimiz’de de devam etmiş; Fahri Kâinat (sas) Efendimiz evlatlarını güzel ahlakın ve Hakka kulluğun zirvesinde yetiştirmiştir. Evlendikten sonra bile kızı Fatıma’yı ve damadı Hz. Ali’yi teheccüd namazına kaldırmaya devam etmiş, onlara, Rablerine karşı takvalı olmalarını, bu hususta babalarının Peygamber oluşuna güvenmemeleri tavsiyesinde bulunmuştur.

Bir hadis-i şerifte de evlatlarımıza bırakacağımız en hayırlı mirasın güzel ahlak olacağını bildirmiştir: “Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)

PEYGAMBERİMİZİN GENÇ YAŞTA SORUMLULUK VERDİĞİ SAHABİLER

Günümüz gençliğinin bazı olumsuz hallerine bakarak onların geleceğinden ümidimizi kesmeyelim. Zira gençler her zaman İslam’ın yüksek ahlakına teslim olacak fıtrattadırlar. Allah Resulünün sahabesine baktığımızda pek çoğunun gençlerden oluştuğunu ve Peygamberimizin kadılık, valilik, ordu komutanlığı gibi bugün bile zor sayılan nice görevleri genç sahabelere verdiğini görüyoruz.

İslam’ın yılmaz Kılıcı, Hz. Ali (ra) 10, meşhur okçumuz Sad b. Ebi Vakkas 17, Medinelilerin gönlüne taht kuran Musab b. Umeyr 18 yaşında İslam’a girdiler. Habeşistan Necaşisi karşısında Müslümanları hikmetlice savunan Cafer b. Ebu Talib, Habeşistan hicretinde 25 yaşında idi. Üsame b. Zeyd 18 yaşında iken sahebenin yaşlılarının da bulunduğu bir orduya komutanlık etti. Çünkü gençliğin temiz fıtratını bilen Allah Resulü onların kalbine ahiret aşısı yaptı, kendilerine yüksek idealler verdi.  Halbuki biz gençlerimizi neredeyse otuzlu yaşlara kadar çocuk olarak görüyoruz, onlara başarının en önemli ölçüsü olarak üniversite maratonundaki performanslarını gösteriyoruz. Maddi eğitimin ancak manevi eğitimle verildiğinde faydalı olacağını unutuyoruz.

TAHSİLİN KÂFİ DEĞİL!

Kuran ve Sünneti günümüze en güzel şekilde taşımaya çalışan Hak dostları da gençlerimizin daha çok dini ve ahlaki eğitimlerine önem vermişlerdir. Kabiliyetli gençleri arayıp bulmuş, terbiyeleri ile bizzat ilgilenmişlerdir. Yakın tarihimizden bu konuya güzel bir örnek Mahmut Sami Ramazanoğlu Hz.nin yaşadıklarıdır. Hukuk Fakültesi’nden mezun olan ve memleketi Adana’ya dönmek arzusunda olan Sâmi Efendi, Bayezid meydanında Esad Erbili hazretlerinin bir müridi ile karşılaşır. Onun üniversite tahsilini bitirdiğini öğrenen bu zat kendisine:

“–Sizi yeni bir tahsile başlatmama müsaade eder misiniz?” der ve onu Koca Mustafa Paşa semtinde bulunan Kelâmî Dergâhı’na götürür. Yolda kendisine şöyle der:

“Evlâdım! Senin bu zâhirî tahsilin kâfî değil! Sana, kişiyi iki cihan saâdetine götürecek esas tahsili tavsiye edeyim. Bu yeni başlayacağınız irfan mektebinin ilk dersi kimseyi incitmemek; son dersi de asla kimseden incinmemek...”

Böylece genç Sami Efendi Nakşi yoluna girer, hızla kemale erer ve geçtiğimiz yüzyıla damgasına vuran bugün tüm kıtalarda hizmet veren nice Hak dostlarını yetiştirir. Sami Efendi’den sonra manevi eğitim vazifesini devralan Musa Efendi (rahmetullahi aleyh) de, Allah demenin yasak olduğu o zamanlarda evlatlarını ve ümmetin gençlerini yetiştirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Fabrika sahibi, yoğun çalışan bir iş adamı olmasına rağmen etrafındaki gençlerin dini eğitimini bizzat kendisi deruhte eder, onlar için sohbet halkaları düzenler, daha küçük yaşlardan itibaren gençlere ailelerine, çevrelerine ve topluma karşı cömert birer mümin olmayı talim eder. Zahiri öğrenim yanında onların kalp âlemlerini geliştirmek için özel itina gösterir.

MANEVİ TERBİYE OKULU

Sami ve Musa Efendilerin açtığı bu manevi terbiye okulu bugün de gençlerimize ve nesillerimize hizmet etmeye devam etmektedir. Muhterem Osman Nuri Topbaş Üstadımız da pek çok hayır işi yapmasına rağmen enerjisinin büyük kısmını gençlerin eğitimine ayırmıştır. Gerek ülkemizde ve gerekse yurtdışında inşa edilmesine vesile olunan pek çok müessese ile genç nesillerin İslam ve Kuran öğrenmesine gayret edilmektedir. Yakinen müşahede ettiğimiz tüm bu gayretleri görmezden gelerek, genç nesillerin sadece zahiri ilimleri fen ve teknolojiyi öğrenmelerini yeterli görmek, Kuran eğitimini ise ihmal etmek ne büyük bir talihsizliktir. Hele de bu okulların ilgisizlik ve öğrenci azlığı sebebi ile kapanmasına sebep olmak Allah’ın verdiği sonsuz nimetlere karşı ne büyük bir nankörlüktür.

Rabbim bu bedbahtlıktan tüm anne babaları ve eğitim mesleği ile uğraşanları muhafaza buyursun. Gelecek nesillerin ancak Kuran’ın yolunda bir eğitim ile ayağa kalkacağı gerçeğini tümümüze idrak ettirsin. Âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 451

İslam ve İhsan

İYİ BİR NESİL NASIL YETİŞTİRİLİR?

İyi Bir Nesil Nasıl Yetiştirilir?

DİNDAR NESİL NASIL YETİŞTİRİLİR?

Dindar Nesil Nasıl Yetiştirilir?

NE KADAR DÜNYA, NE KADAR AHİRET ENDİŞESİ İÇİNDEYİZ?

Ne Kadar Dünya, Ne Kadar Ahiret Endişesi İçindeyiz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.