Niçin Gözyaşı Döküyorsun?

İhlâs ve samimiyet, fiiliyat ve icraat ile görünmelidir. Sahte sözler ve samimiyetsiz gözyaşlarıyla değil. Yoksa sahte sözler ve samimiyetsiz gözyaşları hiçbir anlam ifade etmez.

Hazret-i Mevlânâ'dan bu konuya açıklık getirecek ibret dolu bir kıssa...

Hazret-i Mevlânâ, samimiyetsiz ibâdetlerin kofluğunu ifade etmek için ise şu kıssayı anlatır:

Bir bedevînin köpeği ölüyordu. Sahibi ise, ağlıyor, yağmur gibi gözyaşı döküyor ve;

“–Vay benim başıma gelenlere!” diyordu.

O sırada oradan bir dilenci geçiyordu;

“–Neden ağlıyorsun? Kimin için feryat edip duruyorsun?” diye sordu.

Bedevî dedi ki:

“–İyi huylu bir köpeğim vardı, işte yolun ortasında ölüyor. O gündüzleri bana avcılık, geceleri bekçilik ederdi. Keskin gözlü idi. Avı yakalar, hırsızı kaçırırdı.”

“–Hastalığı ne idi? Yaralanmış mı idi?” diye dilenci sorunca, bedevî;

“–Onu açlık zayıflattı, bu hâle getirdi.” dedi.

Dilenci sordu:

“–Elindeki şu dolu dağarcıkta ne var?”

Bedevî;

“–Dün geceden artan ekmeğim ve yiyeceğim var.” dedi.

Adam;

“–Köpeğe niçin ekmek ve yiyecek vermiyorsun?” dedi. Bedevî;

“–Benim o kadar merhametim yok. Yolda parasız ekmek ele geçmez ama, iki gözden akan yaş, bedavadır.” dedi.

Dilenci şaşırdı da bedevîyi azarladı:

“–Ey hava ile dolu tulum! Sen insan değil misin? Toprak başına…”

Demek ki, ihlâs ve samimiyet, fiiliyat ve icraat ile görünmelidir. Sahte sözler ve samimiyetsiz gözyaşlarıyla değil.

Cenâb-ı Hak; kalplerimizi riyâ, gösteriş ve şöhret belâlarından muhafaza eylesin. Fânî alkışlara müptelâ değil, hâlisan livechillâh rızâ-yı Bârî için gayret etmeyi müyesser kılsın.

Cenâb-ı Hak, kalplerimize samimiyet bahşeylesin. İhsan ve ihlâs şuuruyla yaşayabilmemizi, huzûruna kalb-i selîm ile varabilmemizi nasip buyursun. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Ekim Sayı: 152

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.