Niçin Kâbe’nin Etrafında Dönüyoruz?

“Biz Putperestleri Eleştiriyoruz Fakat Niçin Biz de Kâbe’nin Etrafında Dönüyoruz” sorusunun cevabı… Deist ve ateistlerin en çok sorduğu sorular ve cevapları…

Sual: “Biz putperestleri eleştiriyoruz ama biz de Kâbe’nin etrafında dönüyoruz.”

Kâbe bir işaret noktasıdır.

KÂBE, BİR İSTİKAMET NOKTASI

Rabbimiz’in şiarları vardır. Kâbe, Hacerü’l-Esved, Safâ ve Merve tepeleri, hac ibâdetinde vakfe yapılan Arafat ve Müzdelife, mîrâcın gerçekleştiği ilk kıblemiz Beyt-i Makdis gibi yerler, Cenâb-ı Hakk’ın «meş‘ar, şiâr» olarak belirlediği mukaddes mekânlardır.

Bunlara hürmet etmek, takvâdandır.

İnsanların kendi uydurdukları kudsiyetler ise merduttur. Dînin kāidelerini koyma (teşrî) salâhiyeti Rabbimiz’e mahsus olduğu gibi; ibâdet için kıble, mekân, rükün belirleme salâhiyeti de yalnızca Rabbimiz’e aittir.

Cenâb-ı Hak, meleklere hitâben;

«Âdem’e secde edin!» buyurmuştur. Melekler bu emre itaat etmiş, iblis ise isyan etmiştir.

Hazret-i Âdem’e doğru yapılması emredilen secde, -hâşâona kulluk secdesi değildir. Âdem -aleyhisselâm- orada Allâh’a îfâ edilecek secdenin bir işareti, bir merkezî noktası hâlindedir.

Kâbe için de vaziyet aynıdır. Allâh’a gerçekleştirilen secdenin, istikamet noktasıdır. Kıble birliği; dağınıklığı giderir, mü’minleri tek bir noktada intizam hâlinde birleştirir.

Mescid-i Haram avlusunda birlikte namaz kılan bir cemaatin muhteşem hâli, ne güzel bir vahdet manzarasıdır!

Dînimizde her şey, Kitap ve Sünnet gibi esaslara dayandırılır. Bunlara edille-i şer‘iyye denilir. İbâdetlerin tevkîfî sahasında kıyas da yapılamaz. Bu sebeple Kâbe, putlar gibi değildir.

Cenâb-ı Hakk’ın emriyle, Hazret-i İbrahim tarafından inşâ edilmiştir.

Mevzunun anlaşılması için, şu kıssayı okumak yerinde olacaktır:

Hazret-i Ömer, Hacerü’l-Esved’e yaklaşıp öpmüş ve şöyle demiştir:

“–Çok iyi bilirim ki sen zararı ve menfaati olmayan bir taş parçasısın… Fakat seni; Rasûlullah öptüğü için öpüyorum.”

Fıkıhta kāidedir: Kâbe, farazâ mevcut mahallinden kaysa, o yerinden ayrılan binanın kudsiyeti ortadan kalkar. Zira kudsiyet mekândadır. Taş duvarlarda değildir. Nitekim tarihte birkaç kez yenilenmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Yayınları, Aklın Cinneti DEİZM

İslam ve İhsan

DEİSTLERİN EN ÇOK SORDUĞU SORULAR VE CEVAPLARI

Deistlerin En Çok Sorduğu Sorular ve Cevapları

AKLIN CİNNETİ DEİZM (SESLİ KİTAP)

Aklın Cinneti Deizm (Sesli Kitap)

KABE TARİHİ

Kabe Tarihi

KABE’­NİN TARİHİ VE BÖLÜMLERİ

Kabe’­nin Tarihi ve Bölümleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.