Nikâhı Gizlemenin Bir Sakıncası Var mı?

Toplumsal huzursuzluğun sebebi ne olabilir? Gizlice başka kadınla dini nikah kıymak geçerli midir? Nikâhı gizlemenin ne gibi sakıncaları vardır?

Topluma hâkim olan huzursuzluk ve gerginliklerin temelinde yazık ki mânevî değerlerden uzaklaşma var. Bunların belki de en başında gelen ve “toplumun temel taşı” diye tarif ettiğimiz “aile” müessesesinin deforme olmasıyla, her şey zorlaştı ve günden güne daha da zorlaşıyor.

Hanımefendi, sabah kulaklığını takıp bir şeyler dinlerken bir yandan da işini yapmaya hazırlanıyormuş. “...... kişisinden mesaj” diye bir bildirim gelince, ilk olarak:

“-Bende böyle biri yok ki!” diye geçirmiş içinden… Fakat daha sonra eşiyle kulaklıklarının karıştığını anlayınca, işin rengi değişivermiş. Çok geçmeden, içini cız ettiren gerçeklerle tanışmış. Ardından, başından geçenleri bana da anlattı bir çırpıda, buğulanan gözlerle…

Danışanım olan hanımefendi, şuurlu ve Müslümanca yaşama/faydalı olma prensibiyle toplumda yer edinmiş güzel bir insandı. Ve eşi olan beyefendi de, İslâmî kimliği ile tanınan biriydi. Belki de kulaklıklar karışmasa, kimsenin haberi olmayacaktı, beyefendinin ikinci eşinden!..

NİKAHI DUYURMAK…

Beyefendi, “İki kişinin şehâdeti nikâhın sahih olması için kâfi!” diyerek, ortaya çıkan durumu kimseye açıklamaya gerek görmüyor gibiydi.

Hâdisenin tafsilâtı, konuyu içinden çıkılmaz bir hâle getirmişti. Şer’î hükümlere göre nikâh sahih olmakla birlikte; gözü yaşlı bir kadın, iki güzel evlât, şoke olmuş aile büyükleri ve olup bitenden habersiz olan iki kadının aileleri, kocaman bir karmaşanın ortasında kalıvermişlerdi. Zira başka bir ülkede, büyük bir câmide ulu orta bir merâsimle kıyılan nikâh, bir bakış açısına göre, ilân da edilmişti nasılsa!

Fakat nikâhtaki aleniyetin maksadı bu muydu? Özellikle de ikinci bir eş alırken, gerçekten bir zarûret var mıydı? Eşin rızâsının alınması, en azından haberi olması gerekmez miydi?

Nikâhın îlânı, erkek ve kadın, insanın şeref ve îtibârını muhafaza için elzemdir. Başka bir çevrede değil, yaşadığı çevrede, tanıyan insanların haberdar olması, îlan şartının gerçek maksadına ulaşmasıdır.

Allah ve Rasûlü’nün tavsiyesi “tek evlilik” olmakla birlikte, ruhsat olarak dörde kadar izin verilmiştir. Fakat bu da kocaman bir sorumluluktur ve bu sahada işin hakkını verebilecek bir erkek, şu dönemde var mıdır diye düşünmeden edemiyorum.

“HAKSIZLIK YAPMAMAK ŞARTIYLA”

Rabbimiz, Nisâ Sûresi’nin 3. âyet-i kerîmesinde “haksızlık yapmamak şartıyla” erkeklerin birden fazla evliliğine izin verdiğini bildirmiş. Ama aynı âyetin sonuna doğru, “Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın. (…) Bu, adâletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” buyurmuştur.

Buradaki hak; eşler arasında insanın elinde olan, maddî sayılabilecek hususlardaki mutlak eşitlik ve adâlettir. Oturma, yeme-içme şartları, hediyeler, beraber kalma müddeti; kısacası nîmet ve maddî imkânlardaki adâlettir. Yoksa hiçbir insanın tatbik edemeyeceği, tabiatına aykırı bir şekilde, iki eşi aynı derecede beğenip sevmesi kastedilmemektedir.

Zaten aynı sûredeki diğer bir âyet-i kerîme, meseleyi bu yönden de ele almıştır:

“Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (en-Nisâ, 129)

Âyet-i kerîmeden rahatça anlaşılacağı üzere; maddî kısımdan çok, mânevî açıdan adâlet mümkün değil. İllâ ki birinin muhabbeti, yürekte başka bir üstünlük hissettirir. Bu da diğerinin his dünyasında sıkıntıya uğramasına, kırılmasına ve huzursuzluğa sebep olur.

GİZLİ NİKAH SORUNSALI

Gizlilik konusu, sadece ikinci eşe karşı değil, elbet! Gençlerin, nikâh ile neye/kime tâlip olduğunun pek de farkında olmadan, sadece nefsânî düşünerek, aileleri dâhil, kimseye söylemeden nikâhlandıkları durumlar var, ne yazık ki! Aynı şehirde okurken tanışıp, rahat davranabilmek adına yapılan nikâh, bazen okul bitmeden sonlanıyor. Sonrasında bilhassa kızın hayatı çıkmaza giriyor. Evlendiğini kimseye söyleyemeden, ayrılığın ağır yükü altında eziliyor. Oysa nikâh, bilhassa psikolojik ve maddî yönden kadını muhafaza altına almayı hedeflemektedir. Fakat “îlan” esasına riâyet edilmeyen, sıhhati tartışılır durumdaki nikâh, bu maksada ulaşmadığından, pek çok maddî-mânevî zorlukları beraberinde getiriyor.

Aslına bakarsanız bir şey “gizli” ise, çevrenin duymasında utanılacak/çekinilecek bir şey varsa, duyulduğunda ciddi bir problem sebebi ise; zaten ekseriyetle yapılmaması gereken bir şeydir. “Her ânı kaydeden Rabbimiz biliyor yaptıklarımızı! Biz, gerek O’nun huzûrunda gerekse diğer insanların katında mahcup olacağımız hiçbir şeyi, hiçbir zaman yapmamalıyız!” şuuru ile hayatımızı düzenlersek zaten muhtemel pek çok problemli/tehlikeli alandan kendimizi ve çevremizi korumuş oluruz.

İslâm toplumunda kimin kiminle evli olduğu bilinirse, kişiler, zinâ töhmetinden korunmuş olur. Bu sağlıklı ve doğru bilgiler, insan şahsiyetinin ve kulluk şerefinin zedelenmesini engeller.

Her ne kadar son dönemlerde ‘modern câhiliye’ devri yaşanıyor olsa da İslâm’ın esasları, bütün Müslümanları her zaman ve zeminde bağlar. Toplumun bazı kesimlerinde normal kabul edilen veya göz yumulan yahut teşvik edilen “nikâhsız ilişkiler”, Müslüman erkek ve kadınların yan gözle dahî bakamayacağı açık haramlardır.

“NASIL OLSA DİNİ NİKAH KIYDIK”

Müslüman kadın ve erkekler, karşılıklı güven ve hakların selâmeti açısından hem resmî hem de dînî nikâhı yapmalıdırlar. “Nasıl olsa dînî nikâh kıydık, yeter!” düşüncesiyle başlanan nice evlilik; başlangıçta veya ilerleyen zamanlarda taraflardan birinin art niyeti sebebiyle büyük kul haklarına ve alenî suistimallere sebep olabilmektedir. Allah’tan korkmayan bir kimsenin, dînî nikâhı, maksadından saptırarak kendi menfur emelleri için kullanmasına fırsat vermemelidir.

Aslında dînî nikâh ile eşler arasında bütün hak ve sorumluluklar geçerli olur. Ancak bu dînî nikâhın, toplum ve devlet nezdinde de geçerli olması şartıyla… Nikâh sebebiyle tam yerine getirilmeyen şartlar, art niyetli insanlar eliyle toplumun ahlâk ve düzeninin tehlikeye düşmesine yol açar.

YASAKLANAN NİKAH

Belli bir ücret karşılığında kıyılan geçici nikâh, başka bir ifadeyle “mut’a nikâhı” ise, Peygamber Efendimiz tarafından tamamen ve kesinlikle yasaklanmıştır. Çünkü mut’a nikâhı ile, kadın açısından mehir, iddet, nafaka vb. birçok haklar heder olduğu gibi, bu evlilikle kalıcı bir sıcak yuva kurulamamakta, İslâm’ın çok ehemmiyet verdiği neslin korunması/karışmaması sağlanamamakta ve yine bu vesîleyle doğan çocuklar da ortada kalmaktadır. Mut’a nikâhının, adında “nikâh” geçse de, zinâdan çok farklı bir özelliği bulunmamakta; toplum ve ailedeki yıkımı, benzer özellikler göstermektedir.

 İnsan, her istediğini, dilediği zaman ve şekilde yapabilecek sonsuz hürriyet sahibi bir varlık değildir. Onun fıtrî, bedenî, aklî ve rûhî birçok isteği ve ihtiyacı vardır. Ama bu ihtiyaç ve isteklerini fert ve toplum yapısını tahrip etmeden, usûlüne uygun ve gerektiği kadar kullanmayı öğrenmelidir. Aksi hâlde raydan çıkmış, kontrolsüz bir şekilde, son sürat savrulan bir tren gibi, nereye, nasıl vuracağı belli olmaz!

Rabbimizin koyduğu sınırlar, hak ve sorumluluklar; kadınıyla erkeğiyle insan cinsinin bütün ihtiyaç ve isteklerini karşılarken; onların ruh ve bedenini korumak; maddî-mânevî şahsiyetlerini vakar ve şerefle ziynetlendirmek içindir. Yoksa taraflardan birine zulmetmek veya onları, keyfî bir şekilde mağdur etmek için değil!..

Bu sebeple bilhassa kadının kendi değerini anlaması, Rahîm sıfatının tecellîgâhı olduğunun şuuruna varması, “özgürlük” kılıflarıyla sunulan nefsânî/şeytânî her türlü tuzak ve oyuna karşı uyanık olması gereklidir.

Yâ Rabbi! Bizlere kulluk sıfatının hakkını verecek kıvamda îman hazzı, takvâ şuuru, iffet ve hayâ hassasiyeti ve İslâm izzeti nasîb eyle! Âmîn.

Kaynak: Ayşenur Sever, Altınoluk Dergisi, Sayı: 465

İslam ve İhsan

GİZLİ NİKÂH CAİZ MİDİR?

Gizli Nikâh Caiz midir?

GİZLİ YAPILAN EVLİLİK GEÇERLİ MİDİR?

Gizli Yapılan Evlilik Geçerli midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.