Nikâhta İcap ve Kabulde Bulunurken Uyulacak Şartlar

Nikâhta icap ve kabulde bulunurken uyulacak şartlar nelerdir?

İslam hukukuna göre nikâhta icap ve kabulde bulunurken uyulacak şartlar:

1) Taraflar evlenme iradelerini nikâh meclisinde açıklamalı ve icapla kabul hemen birbirini izlemelidir. Taraflardan birisi normal konuşma işitilemeyecek şekilde diğerinden uzaklaşmışsa, nikâh meclisi terkedilmiş sayılır. Ebû Yûsuf’a göre bir taraf nikâh meclisinde hazır değilken, diğer taraf şahitlerin önünde icapta bulunsa, akit, bulunmayan tarafın icazetine bağlı olarak meydana gelir. Karşı taraf bunu öğrenince olumlu cevap verirse akit kesinleşir; aksi halde ortadan kalkar.[1]

2) İcap ve kabul her bakımdan birbirine uygun bulunmalıdır. İcap ve kabul arasında yanılma, hile yüzünden bir ayrılık varsa evlenme meydana gelmez.

3) İcap ve kabul taraflarca işitilmeli ve anlaşılmalıdır. Ancak sağır ve dilsizler özel işaretleriyle irade beyanında bulunabilecekleri gibi, İslâm hukukunda mektupla evlilik akdi yapma kolaylığı da getirilmiştir. Mektup diğer taraf ve şahitler huzûrunda okunur, bu tarafın da kabulü ile nikâh akdi tamamlanır. Burada nikâh meclisi hükmen bir sayılır.[2]

4) İcap ve kabul için kullanılan sözler açık veya kinayeli olur. Yalnız evlilik akdi meydana getirmede kullanılan “nikâh” ve “tezvîc” sözcükleri ile bunların başka dildeki karşılıkları açık sözlerdir. “Tezevvüc ettim, nikâhladım, nikâh ettim, nikâhla aldım, nikâhla verdim, tezvic ettim, evlendim, evlendirdim” sözcükleri gibi.[3] Buna karşılık mülkiyetin nakli sonucunu doğuran satış, hibe, sadaka ve temlîk gibi sözler de, nikâh konusunda mecâz olarak icap ve kabul için kullanılabilir. “Kendimi sana şu kadar mehir karşılığında hibe ettim” diye icapta bulunmak gibi. Burada mehrin zikredilmesi, şahitlerin hazır bulunması, meclisin bir nikâh meclisi olması tarafların gayelerinin evlenmek olduğunu açıkça gösterir. Buna karşılık kira, rehin, ibra, vedîa gibi deyimler evlenmede icap ve kabul için kullanılmaya elverişli değildir. Çünkü bunlar mülkiyetin nakli sonucunu doğurmayan terimlerdir.[4]

Şâfi ve Hanbelîlere göre ise evlilik akdi yalnız nikâh ve tezvic sözcükleri ile meydana gelir. Delil, Kur’ân-ı Kerîm’de bu akit için yalnız belirtilen sözcüklerin kullanılmasıdır.[5]

5) İcap ve kabulün şarta bağlanmaması ve kullanılan siyganın da “gelecek zaman” olmaması gerekir.

Evlilik akdinin geçmiş zaman siygasiyle oluşması konusunda görüş birliği vardır. Kadının “şu kadar mehirle kendimi sana nikâhladım” icabına, kocanın; “Kabul ettim” diye cevap vermesi gibi. Çünkü bu siyganın anlamı, akdi o anda meydana getirmektir Bununla akit bir niyet ve karîneye ihtiyaç olmaksızın o anda meydana gelir.

Şimdiki zaman siygası ise Hanefî ve Mâlikîlere göre akdi o anda meydana getirmeye delâlet eden bir karînenin bulunması halinde evlilik akdi meydana getirmeye elverişli sayılır. Erkek kadına, “Şu kadar mehirle seni kendime nikâhlıyorum” dese, kadın da, “Kabul ediyorum” veya “Razı oluyorum” diye cevap verse, bu geleceğe ait bir va’d olmaması ve bir nikâh meclisi bulunması şartıyla akit meydana gelir. Ancak nikâh meclisi olmaz ve akdin o anda yapıldığını gösteren bir karîne de bulunmazsa bu bir nikâh değil, geleceğe ait bir “söz verme” niteliğindedir.

Evlilik akdinde emir siygası da kullanılabilir. Erkek kadına “Beni kendine nikâhla” dese ve bununla o anda evlilik akdi yapmayı kasdetse; kadın “Sana kendimi nikâhladım” diye cevap verince akit tamam olur. Hanefîlere göre buradaki emir siygası ile erkek kadına evlenme için vekâlet vermiş olur. Böylece kadın kendisinden asîl, erkekten vekil sıfatıyla icap ve kabulde bulunmuş olur. Mâlikîlere göre ise burada emir siygası icap niteliğindedir.

Soru siygası icap sayılmaz, belki icaba çağrı niteliğindedir.[6]

Dipnotlar:

[1] Kâsânî, age, II, 232, 233, el-Cezîrî, el-Fıkıh ale’l-Mezâhib’l-Erbaa, Mısır 1969, IV, 14 vd. [2] Kâsânî, age, II, 231; el-Cezîrî, age, IV, 16. [3] Nisâ, 4/22; Ahzâb, 33/37. [4] Zühaylî age, VII, 39; İbn Âbidîn, age, II, 364, 365, 369 vd. [5] bk. Nisâ, 4/22; Ahzâb, 33/37; İbn Rüşd, age, II, IV, 5. [6] Kâsânî, age, II, 231; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 344, 345.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

EVLİLİĞİN ŞARTLARI NELERDİR?

Evliliğin Şartları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.