Nimetlerin Bereketlenmesini İstiyorsanız Okuyun!

Düşünmeliyiz ki Rabbimiz, bilip bilmediğimiz nice kusur, gaflet ve zaaflarımıza rağmen, bizlerden nîmetlerini esirgemiyor. Lâyık olmadığımız hâlde bizlere nice ihsan ve ikramlarda bulunuyor. Dolayısıyla, Cenâb-ı Hakkʼa nîmetleri için hamd ve şükrederken, hatâ ve noksanlıklarımız için de istiğfarda bulunmalıyız.

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Ben’i zikredin; Ben de sizi zikredeyim! Bana şükredin; sakın küfrân-ı nîmette bulunmayın!” (el-Bakara, 152)

“…Eğer şükrederseniz, elbette size olan (nîmetlerimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir!” (İbrahim, 7)

NİMETLERİN BEREKETLENMESİNİ SAĞLAYAN, ŞÜKÜR

Şükretmek, nîmetlerin bereketlenmesine vesîledir. Şükürsüzlük ise, küfrân-ı nîmettir, nankörlüktür, bereketsizliğe, nîmetlerin geri alınmasına ve Allâh’ın gazabına sebeptir. Bu hususta Fudayl bin Iyaz -rahmetullâhi aleyh- şöyle buyurmuştur:

“Şükre devam edin. Zira bir kez elden giden nîmetin geri dönmesine pek az rastlanır.” (İhyâ, IV, 232)

Şükür bahsinde Hak âşıklarının durumu ise, nîmetlerin artması veya eksilmesi kaygılarından âzâdedir. Onlar için mühim olan, o nîmetler vesîlesiyle şükrederek Cenâb-ı Hakk’a yakınlıklarını artırabilmektir.

Mevlânâ Hazretleri bu hakîkati ne güzel îzah eder:

“Nîmete şükretmek, nîmetten daha hoştur. Şükrü seven kimse, şükrü bırakır da nîmet tarafına gider mi hiç?.. Seni dostun kapısına ancak şükür götürür. Nîmet, insana uyanıklığın zıddına gaflet de verebilir. Şükretmek ise dâimâ uyanıklık getirir. Sen aklını başına al da şükür nîmeti ile gerçek nîmeti avla!” 

İMAN NİMETİ

Bütün fânîler bize servetlerini verseler, en nihâyet bu, bir insan ömrü içinde kullanılacak kadar bir menfaattir. Ölüm, onların hepsini elimizden alacak ve dünya serveti, yine dünyada kalacaktır. Allâh’ın lûtfettiği îman nîmeti ise sonsuz bir saâdete götürecektir. Bu sebeple bizim en mühim vazifemiz; Allâh’ın lûtfettiği îmânın bedelini, şükürle, minnetlerle Allâh’a ödeyebilmektir.

En mühim meselemiz de, şükür borcunu ödeyebilmiş, selîm ve müsterih bir kalp ile huzûr-i ilâhîye varabilmektir. Dâimâ düşünmeliyiz ki, bir bedel ödemediğimiz hâlde, sırf lûtf-i ilâhî ile, insan olarak, mü’min olarak, ümmet-i Muhammed olarak dünyaya geldik ve Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılındık. Bütün bunlar, şükründen âciz kalınacak nîmetlerdir.

ÜMMET-İ MUHAMMED OLMANIN ŞÜKRÜ

Maddî nîmetlerin çoğunda hayvanlarla müşterekliğimiz vardır, farkımız pek azdır. Bizi hayvanlardan ayırıp insanlık fazîletine yücelten asıl nîmetler, bu mânevî nîmetlerdir. Fakat bu nîmetlerin ne kadar şükrü içindeyiz? Dünyevî bir şeyle ne kadar seviniyoruz; bizi ebedî saâdete götürecek olan îman nîmetinin ve ümmet-i Muhammed olmanın ne kadar minnettarlığı, sevinci ve şükrü içindeyiz?

Hak dostu Mevlânâ Hazretleri buyurur ki:

“Nîmetlerine, ihsanlarına nâil olunca, Allâh’a şükret; lûtfunu gördüğün kişiye de teşekkür et, onu an! İşte bu yüzdendir ki Cenâb-ı Hak; «Peygamber’e salevât getirin!» buyurdu. Çünkü Hazret-i Muhammed -sallâllahu aleyhi ve sellem- mü’minlerin dönüp başvurdukları, müstesnâ ve emsalsiz varlıktır!”

Yâ Rabbî! Peygamberler Sultânı Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-’e ümmet olma şerefinin şükrünü lâyıkıyla îfâ edebilmeyi cümlemize nasîb eyle! Üzerimizdeki nîmetlerini artır! Şükrümüzü daha da ziyâde kıl! Bizi gerçek şükür ehlinin makâmına ulaştıracak bir şükür hâlini, gönüllerimize ilhâm eyle! Âmîn…

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.