Nisâ Suresi 110. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Nisâ Suresi 110. ayeti ne anlatıyor? Nisâ Suresi 110. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nisâ Suresi 110. Ayetinin Arapçası:

وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا

Nisâ Suresi 110. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.

Nisâ Suresi 110. Ayetinin Tefsiri:

Kur’an, son nefese kadar tevbe kapısını açık tutar. İnsana hatasından dönüp halini ıslaha fırsat verir. Dolayısıyla hırsızlık etmek ve iftira atmak suretiyle başkasına kötülük yapan veya şirk ve benzeri gibi herhangi bir günahı işleyerek kendine zulmeden kul, tevbe edip Allah’tan mağfiret talep ettiği zaman, bağışlanma ihtimali vardır. Çünkü günahları bağışlayacak olan sadece Allah’tır. Allah ise çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.): “Her hangi bir kul eğer bir günah iş­ler, sonra abdest alır iki rekat namaz kılar ve Allah’tan bağışlanma dilerse, mut­laka Allah onu bağışlar” buyurmuş, sonra da: “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur” (Nisâ 4/110) âyetini okumuştur. (Tirmizî, Salât 181; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 9)

Günah, kesinlikle onu işleyen kişinin aleyhinedir. Çünkü günah, fıtratı bozar. Onun kiri, kişinin berrak kalp aynasında hemen ortaya çıkar; onu gerçeği görüp dinlemeye karşı kör ve sağır eder. Âyet-i kerîmede: “Hayır, gerçek hiç de öyle değil! Aslında onların işledikleri günahlar, kalplerini bütün bütün paslandırmıştır” (Mutaffifîn 83/14) buyrularak bu hususa işaret edilir. Bu sebeple her günah, kişinin bizzat nefsine, insanlık cevherine yaptığı bir hâinlik olup, onun zararını görecek ve cezasını çekecek olan da yine kendisidir.

Yapılan bir kötülüğü veya günahı, bunlarla hiçbir ilgisi bulunmayan suçsuz birinin üzerine atmak ise daha büyük bir günahtır. Bunu yapan kişi hem iftira etmiş hem de apaçık bir günah işlemiş olur. Günahlar bir yük ve ağırlık olduğundan, buna işaret edilmek üzere âyette özellikle “yüklenmek” fiili kullanılmıştır. Nitekim bir başka âyette: “Gerçek şu ki onlar kendi günahlarını yüklenecekler, kendi günahlarıyla beraber saptırdıkları insanlara ait nice günahları da yükleneceklerdir…” (Ankebût 29/13) buyrulur.

Âyette geçen اَلْخَط۪يئَةُ (hatîe) kelimesine küçük günah; اَلْإثْمُ (ism) kelimesine büyük günah; birincisine “yapanla sınırlı kalan küçük günah”, ikincisine ise “zulüm ve öldürme gibi başkasına tecavüz eden günah”; birincisine “gerek isteyerek olsun, gerek bilmeden olsun, yapılması uygun olmayan”, ikincisine ise “isteyerek yapılan günah” gibi mânalar verilmiştir.

Başkasına, yapmadığı bir kötülüğü iftira etmek, ağır ve büyük bir günah olduğu gibi, kendi günahını başkasına yüklemeye çalışmak, o günaha bu ağır ve büyük günahı ilave etmektir. Yani günahın katlanarak daha ağır ve büyük hale gelmesidir. Böyle bir duruma düşen kulun yapacağı şey pişman olmak, tövbe etmek, hakkı sahibine teslim etmek, adâlete başvurmak, Allah’a yö­nelmek ve O’ndan bağışlanmayı dilemektir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir gün ashâbına: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu. Onlar, “Allah ve Rasulü da­ha iyi bilir”, dediklerinde şöyle buyurdu: “Kardeşin hakkında duyduğunda hoşuna gitmeyecek şekilde konuşmandır.” Bu kez Efendimiz’e, “Şayet söylediğim kardeşimde bulunuyorsa bunun hakkında ne dersin?” diye soruldu. O da şöyle buyurdu: “Eğer dediğin onda varsa onun gıybetini yapmış olursun. Eğer dediğin on­da yoksa, ona iftirada bulunmuş olursun.” (Müslim, Birr 70)

Bütün bu hatırlatmalardan sonra Cenâb-ı Hak, Peygamberimiz (s.a.s.)’e olan özel ihsanlarını ve mü’minlerin uymaları gereken yolu şöyle beyân ediyor:

Nisâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nisâ Suresi 110. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...