Nisâ Sûresindeki Sekiz Ayetin Sırrı
Abdullah ibn-i Abbas (r. anhümâ); “Nisâ sûresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır.” demiştir. Bu ayetler hangileridir?
Nisâ sûresi, içerisinde hukukî ve ahlâkî hükümlerin en çok bulunduğu sûrelerdendir. Bu sebeple kulların bu hükümlerin üstesinden gelebilmesi için sûreye takvâdan ve Allah’ın her şeyi görüp bildiğinden söz edilerek başlanmıştır. Nisa sûresinde ağırlıklı olarak âile hukukuna geniş yer verilmektedir. Bununla birlikte miras taksimi ve hakimin sorumlulukları; cimrilik, riya, makbul tövbe, gusül ve teyemmüm, meşru yöneticiye itaat, mü’minlere cennetin, kâfirlere cehennemin hazırlandığı anlatılmaktadır. Emanet ve adaletin önemi, cihada teşvik, Kur’ân-ı Kerim’in tutarlılığı ve münafıkların tutarsızlığı, selamlaşma, adam öldürmenin cezası, gerektiğinde hicretin lüzumu, savaşta namazın nasıl kılınacağı (korku namazı) gibi hususlar işlenmektedir.
Sûre-i celîlede, toplumun temelini teşkil eden ailenin istikrarı için gereken tavsiye ve direktifler verilmiş olması kanaatimizce mühimdir. Nikâh ve mirasla alâkalı hükümlerin açıklanmış olması önemlidir. Kadınlarla erkeklerin aynı asıldan geldiklerine vurgu yapılarak, akrabalık haklarına riayetin emredilmesi önemlidir. Velhasıl Nisâ sûresinde, Müslüman şahsiyetin olgunlaştırılmasını temin edecek önemli esasların vaz edildiğini buraya not etmek isteriz.
NİSA SURESİNDEKİ 8 AYETİN SIRRI
Abdullah ibn-i Abbas (r. anhümâ); “Nisâ sûresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır.” demiştir. Bu ayetler hangileridir, diye sorulunca şu cevabı vermiştir:
- “Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor.” (4/26)
- “Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.” (4/27)
- “Allah sizden (ağır teklifleri) hafifletmek (sûretiyle dinî hayatı yaşanılır kılmak) istiyor.” (4/28)
- “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz.” (4/31)
- “Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” (4/40)
- “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları dilediği kimse için affeder.” (4/48)
- “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” (4/110)
- “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin?” (4/147)1
KUR'ÂN'I ANLAYARAK OKUMAK NE KADAR DEĞERLİ VE ÖĞRETİCİ?
Tefsirlerde hemen her sûrenin başında, o sûrenin daha bir şevkle okunmasını teşvik eden rivayetler vardır. Bunlar içinde Abdullah ibn-i Abbas (r. anhümâ)’ın söyledikleri, üzerinde durmaya değer. Çünkü bunlar, “Nisâ sûresini anlayarak okumanın ne kadar değerli ve öğretici olduğunun bizlere öğretiyor.
Dikkat edilirse, burada sözü edilen âyetlerde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına olan ikrâmı hatırlatılıyor. İyi ve kötüyü ayırt ederek aydınlık bir yolda yürümeleri için Allah’ın kullarına haram ve helâli açıkça bildirdiği beyan ediliyor. Böylece yüklerinin hafifletildiği ve hayatın yaşanılır kılındığı açıklanıyor. “Büyük günahlardan sakınanların, küçük günahlarının örtüleceği” müjdesi veriliyor. Şirk dışındaki diğer günahları, dilerse Allah’ın affedeceği bildiriliyor. Hata ve günah işledikten sonra bağışlanma dileyenlerin Allah’ı çok bağışlayıcı bulacağı müjdesi veriliyor.
Sözün özü şu ki genelde Nisâ sûresini, özelde Abdullah ibn-i Abbas (r. anhümâ)’ın şeçtiği âyetleri kalbî ve zihnî anlamda ciddî bir hazırlıktan sonra okursak, Allah’ın affı ve merhameti ile çepeçevre kuşatıldığımızı hissedebiliriz. Nitekim Abdullah ibn-i Abbas (r. anhümâ)’ın dikkat çektiği âyetler “Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin?” gibi bir soru cümlesiyle bitiyor. Ve bu hâliyle söz konusu rivâyet, sûre-i celîleyi yeniden iştiyakla okumak için bizleri şevklendiriyor.
Ne dersiniz? Nisâ sûresini böyle bir şuurla okumaya hazır mıyız? Kur’ân tilaveti için ayırdığımız saatleri gözden geçirmeye hazır mıyız? Allah Kelâmı’nı severek okumaya ve sevdirmeye var mıyız?
Öyle inanıyoruz ki hususî bir hazırlıktan sonra yapılan okumalar, herhangi bir okuyuşa göre farklı olacaktır. Ancak, böyle bir okumadan sonra sûre-i celîlede zemmedilen cimrilik, riyâkârlık gibi kötü vasıflardan arınma isteğini yeniden kuşanabiliriz. Belki bir muhasebeye otururuz ve âyetlerde teşvik edilen makbul tövbeye yönelme isteği içimize doğar. İbadetlere giriş kapısı olan abdestlerimizi daha bir şuurla alırız. Nifak alâmetlerinden arınmak için titizleniriz. Cennet ve cemâlullaha mülaki olma ümîdi içimizde yeniden filizlenir, İslâm’ın hak ve adalete dair tesis ettiği hükümleri yerli yerince tatbike çalışırız. Bu vesîleyle gönlümüze, aile hayatımıza ve oradan da topluma bir huzur iklimi doğabilir. Başka sûreleri de kalben ve zihnen hazırlanarak okuyup anlamanın planlarını yaparız.
Neden olmasın?
Dipnot: 1) İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, 448.
Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 378. Sayı