Nisa Suresinin 135. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Nisa suresinin 135. ayetinde ne anlatılıyor? Adaletten asla ayrılmamayı emreden âyet; Nisa suresinin 135. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا

Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. (Nisâ, 4/135)

ADALETTEN AYRILMAYIN

Bilgi:

Yöneticilerin adaletli davranmaları kadar tanık ve bilirkişi durumunda bulunanların da âdil olmaları gerekir. Ancak bazı insanlar duygularına yenik düşebilmektedirler. Mâide sûresi 8. ayette başkasına karşı duyulan öfkenin bizi adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiği bildirilmişti. Bu ayette ise, bazı kişilere duyduğumuz sevginin de bizi adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiği bildirilmektedir.

Peygamberimiz (s.a.v.) de hırsızlık yapan bir kişi kızı Fatıma bile olsa cezalandıracağını bildirerek hukuk önünde herkesin eşit olduğunu açıklamıştır (Buhari, Hudud, 12).

Mesaj:

Karşıdaki kişinin yakınımız veya zengin olmasına bakmaksızın doğru olan ne ise onu yerine getirmemiz gerekir.

Kelime Dağarcığı:

Kıst: Adalet, hakkı gözetme.

Hevâ: Nefsâni arzu, kötülüğe karşı eğilim.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve yakın akrabanızın aleyhinde bile olsa, Allah için doğru dürüst şâhidlik yaparak, adâleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun! Hakkında şâhidlik yaptığınız kimse zengin de olsa fakir de olsa böyle davranın. Çünkü Allah, ikisine de sizden daha yakındır, hâllerini daha iyi bilir. Şu hâlde, sakın âdil davranmaktan yüz çevirip nefsin arzularına uymayın. Eğer dilinizi eğip büker, gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, başınıza geleceği siz düşünün! Zira Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdârdır.

Önceki âyetlerde yetimlere ve kadınlara adâletle davranmak emredilmişti. Şimdi ise bütün hususlarda âdil davranılması, adâletin hayatın her safhasına yaygınlaştırılması ve bunun bir îcâbı olan doğru şâhitlik emredilmektedir. اَلْقَوَّامُونَ (kavvâmûn) kelimesinin mübâlağa sîgasında gelmesi, adâletin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Böylece “Adâleti ayakta tutmakta devamlı olun, haksızlığa hiç yaklaşmayın, hiçbir zaman ve hiçbir durumda adâleti zedelemeyin!” denilmektedir.

Âyet-i kerîme, muhâkemenin iki aslî unsuru olan hüküm verme ve şâhitliği bir araya getirmiştir. Hâkimlerin âdil ve müstakim olması, şâhitlerin de Allah için hakkı müdâfaa etmesi ve güzel ahlâklarıyla insanlara örnek şahsiyetler hâline gelmesini arzu edilmektedir.

Bir ism-i şerifi de Adl olan Cenâb-ı Hak katında adâlet öyle ehemmiyetlidir ki, kişi kendi aleyhine bile olsa Allah için doğru şâhitlik yapmalıdır. Üzerinde başkalarının hakkı varsa ikrar ve itiraf etmelidir. Aynı şekilde, anne-babası ve akrabaları aleyhine de olsa âdil hüküm ve doğru şâhitlikten kaçınmamalıdır. Diğer taraftan, kişinin üçüncü şahıs aleyhine yapacağı şâhitlik, kendisinin ve akrabalarının herhangi bir zarara uğramasına sebep olacaksa bile yine dosdoğru şâhitlik yapmalıdır.

Hüküm ve şâhitlik esnâsında kişilerin zenginlik ve fakirlik durumları kesinlikle dikkate alınmamalıdır. Zengine yaranmak veya fakire merhamet etmek için hak ve adâletten ayrılmak doğru değildir. Allah zengine de fakire de herkesten daha yakındır, onları insanlardan daha iyi koruyup gözetir. Adâlet onlara zarar verecek olsaydı Allah ona göre hüküm indirirdi. Adâlet, zenginliğe veya fakirliğe göre belirlenecek bir konu değildir. O ancak hakka ve doğruluğa göre belirlenir. Zenginlik ve fakirliğin hikmetleri ise başkadır. Bunlar, kulluk imtihanının bir gereğidir. Bu sebeple doğru şâhitlik ve adâletle muamele etme konusunda Allah zengin ile fakir arasında herhangi bir fark gözetmemiştir. O halde nefsin arzularına uymayıp, ilâhî murakabe altında bulunduğumuz şuuruyla adil davranmak icap etmektedir. Adâletle hükmetme ve şâhitlik husûsunda dili eğip bükmemeli, bir tarafa meyletmemeli, yanlış yaparım korkusuyla bunlardan büsbütün yüz de çevirmemeli, adâletin yerini bulmasına ve insanların doğru şâhitlik yapmalarına da mâni olunmamalıdır. Çünkü Allah, şâhitliği doğru veya eğri yapanları da, ondan kaçanları da hem görür hem de bilir. Doğrulara mükâfatlarını verirken, yalancıları şiddetle cezalandırır.

Adâleti ikâme ve doğru şâhitlik hususunda Resûlullah (s.a.v.) şöyle ikaz buyurmaktadır:

“Sizler bana muhâkeme olmak üzere geliyorsunuz. Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir. Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm. Şunu bilin ki kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir pay ayırmış olurum.” (Buhârî, Şehâdât 27; Müslim, Akdiye 4)

Başka bir hadiste de şöyle buyrulur:

“Kim ırzı çiğnenmek ve mahremiyeti lekelenmek üzere olan bir müslümana yardım etmeyip yüzüstü bırakırsa, Allah Teâlâ da onu, yardımını beklediği yerde yüzüstü bırakır. Kim de ırzı çiğnenmek ve mahremiyeti lekelenmek üzere olan bir müslüman kardeşine yardım ederse, Allah da ona, yardımını beklediği yerde yardım eder.” (Ebû Dâvûd, Edeb 36)

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com