Nisa Suresinin 48. Ayeti Ne Anlatıyor?

KUR’ÂNIMIZ

Nisa Suresinin 48. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Allah’ın şirk dışındaki bütün günahları dilerse affedeceğini bildiren âyet; Nisa suresinin 48. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Ayet-i kerimede buyrulur:

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا

Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. (Nisâ, 4/48)

ALLAH ŞİRK HARİÇ BÜTÜN GÜNAHLARI AFFEDER

Bilgi:

Bütün peygamberler tevhid inancına çağırmıştır. Çünkü Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, eşi ve benzeri olmayandır. Bu sebeple ibadet de yalnızca Allah’a yapılır. Ne yazık ki kimi insanlar bazı varlıkların Allah gibi güç ve kudrete sahip olduğunu iddia etmiş, kimileri ise Allah’tan başka varlıklara ibadet etmişlerdir.

Yüce Allah bizi uyarmakta, kendisine ortak koşulmasını affetmeyeceğini bildirmektedir. Diğer günahlar ise affedilebilir. Hatta En‘âm sûresi 54. ayetinde Rabbimiz günahlardan tövbe edenleri affedeceğini kesin bir şekilde beyan etmiştir.

Mesaj:

Allah’a şirk koşan kişi, iman etmedikçe bağışlanmaz. İman ise şirki siler.

Kelime Dağarcığı:

Şirk: Ortaklık, bir varlığı Allah’a denk ve ortak saymak.

İsm: Günah, kötülük.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder. Kim Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz korkunç bir iftirada bulunmuş, pek büyük bir günah işlemiş olur.

Allah Teâlâ bu âyette hiçbir surette affetmeyeceği tek günah olarak şirki göstermektedir. Her şeyin Rabbi ve sahibi olan Cenâb-ı Allah gayyûrdur; kendisine bir ortağı hiçbir surette kabul etmez. Bunun dışındaki günahların affedilme durumu ise O’nun yüce lütfuna ve keremine bağlıdır; dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır.

Rivayete göre Hz. Ali: “Kur’ân’da en çok hoşuma giden âyet, «Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise, dilediği kimse için affeder» (Nisâ 4/48) âyetidir” demiştir. (Tirmizî, Tefsir 4/23)

Hadis-i kudside şöyle buyrulur:

“Kim bana hiçbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelse, ben kendisini bir o kadar mağfiretle karşılarım.” (Müslim, Zikir 22; Tirmizî, Da‘avat  99)

Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.):

“Cebrâil bana geldi; «Ümmetinden Allah’a ortak koşmayarak ölen kimse cennete girer» dedi” buyurunca, Ebu Zerr (r.a.):

“- Zina edip hırsızlık yapsada mı?” diye sordu. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.)

“- Zina da etse, hırsızlık da yapsa neticede cennete girer” buyurdu. (Buhârî, Rikak 14; Müslim, Zekât 32)

Bu bakımdan şâirin şu beyti ne kadar mânidârdır:

“Münkeşif olması ezdâd iledir eşyânın

Şîve-i mağfirete cürm ü günehdir bâis.” (Pertev Paşa)

“Her şeyin varlığı zıddı ile anlaşılır. İyiyi, ancak kötü ile karşılaştırarak idrâk ederiz. Beyaz, siyaha göre beyazdır. Büyük, küçüğün yanında büyüklüğünü gösterir. İşte bunun gibi Allah Teâlâ’nın kullarını affetmesi de yine kulların işledikleri kabahat ve günahlardan sonra tecelli eder, kendini gösterir. Yani suç ve günahın olmadığı yerde «affın» bahis konusu olmayacağı tabiîdir.”

Bilinmelidir ki şirkin, Allah’tan başka ilâh edinme şeklindeki kaba biçiminden başka, başta riya olmak üzere daha gizli olan çeşitleri de vardır. İşte kâmil bir iman, şirkin her türlüsünden uzak durmayı gerektirir. Her türlü benlik iddialarından geçerek varlıklarını Allah’ı bilmeye ve O’nu bulmaya adamış olan Hak dostları, şirkin müsamaha edilmeyeceği şuurunu derinleştirmişler, şirkten uzak durma hususunda çok ince bir yol tutmuşlar, şirkin açığını ve gizlisini tamamıyla terk etmişlerdir. Rableriyle olan muamelelerini, kalplerinden geçen hususları bu zaviyeden sürekli teftişe tâbi tutmuşlardır. Mevlâlarından başka hiçbir şeye sevgi göstermemeye ve O’ndan başka hiçbir şeyden korkmamaya gayret göstermişlerdir. Çünkü kâinatta olan biten şeylerde O’ndan başka hiçbir şeye ait gerçek bir tesir ve fiil bulunmadığını kabul ve tasdik etmişlerdir. Böylece O’ndan başka hiçbir şeye gerçek bir varlık atfetmeyerek tevhidlerini sağlamlaştırıp şirkin her türlüsünden uzaklaşmışlardır. 

Allah dostlarından Hüseyin Lâmekânî Hazretleri, dostlarından birine yazdığı mektupta şöyle der: “Dostum! Kendi vaktinizde Hakk’ın menzilini ve mertebesini bilmek, Hakk’ın sevmediği fiilleri, sözleri, sıfatları ve zâtı terk eylemektir. Şimdi düşünün, «Hak Teâlâ’nın kuluyuz ve O’nu her şeyden çok severiz» dersiniz. Hakk’ın sevmediği fiillerinizden, sıfatlarınızdan ve zâtınızdan Hak aşkına ve Allah muhabbeti için neyi terk ettiniz? Neden vazgeçtiniz? Biliniz ki, o terk edip vazgeçtiğiniz miktar, Allah katında sizin dereceniz ve mertebeniz olacaktır. Fakat «Fiillerimizden, sıfatlarımızdan ve zâtımızdan Hakk’ın sevmediği nedir?» diye soracak olursanız, şunu söyleyebilirim: «Hak Teâlâ kendi sözlerinden gayrı sözü, kendi fiillerinden gayrı fiili, kendi sıfatlarından gayrı sıfatı ve kendi zâtından gayrı zâtı sevmez…»”

Bu bakımdan insanın, nefsini tüm menfiliklerden arındırarak Rabbin ölçülerine göre temizlenmesi zor bir iştir. Buna rağmen bazı kendini bilmezler böyle bir tezkiye iddiasında bulunabilirler.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com