Nöbetleşerek İlim Öğreniyorlar

Ashab-ı kiram, bir şey öğrenmek ümîdiyle Peygamber Efendimizin huzurunda nöbetleşe bulunurdu.

Ömer ibnü’l-Hattâb (r.a) şöyle anlatır:

“Ensâr’dan bir komşum ile berâber Benî Ümeyye bin Zeyd yurdunda oturuyordum. Burası, Medîne’nin Avâlî denilen üst taraflardaki semtindeydi. (Bir şey öğrenmek ümîdiyle) Rasûlullâh (s.a.v)’in nezdine nöbetleşe inerdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Ben indiğim zaman o gün vahiy ve sâireye dâir ne duyarsam haberini komşuma getirirdim. O da indiği zaman böyle yapardı. Ensârî arkadaşım bir nöbet gününde indi. Dönüşünde kapımı pek şiddetli çalarak:

«‒Burada mısın?» diye seslendi. Fenâ hâlde korkup endişelendim. Yanına çıktım.

«‒Büyük bir hâdise oldu. (Rasûlullâh (s.a.v) hanımlarını boşadı.)» dedi.

(Ben zâten böyle bir şey olacağını tahmin ediyordum. Sabah namazını kılınca giyinip kuşandım. Sonra Medîne’ye inip) kızım Hafsa’nın yanına girdim. Baktım ki ağlıyor.

«‒Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) sizi boşadı mı?» diye sordum.

«‒Bilmiyorum.» dedi.

Ondan sonra Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in huzûr-i âlîlerine vardım. Ayaküstü durduğum yerden:

«‒(Yâ Rasûlâllâh,) zevcelerinizi boşadınız mı?» diye sordum.

«‒Hayır.» buyurdular.

Bunun üzerine ben de «Allâhu Ekber!» demişim.” (Buhârî, İlim, 27)

İLİM İÇİN NÖBETLEŞMEK

İlim için nöbetleşmek… Bu hâl, müslümanların ilim öğrenmeye olan şiddetli arzularını, hırslarını ve bu uğurdaki takdire şâyan gayretlerini gösteriyor. Çalışan insanların da isterlerse ilim öğrenebileceğini ortaya koyuyor.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) ashâbını ısrarla ilme teşvik ediyor, onlar da bu uğurda büyük bir gayret sarfediyorlardı. Allah Rasûlü’nden öğrendikleri bilgileri hemen birbirlerine ve diğer insanlara öğretiyorlardı.

BÜYÜK MES’ELE

Ömer (r.a) daha sonra bazı hadîs-i şerîflerden haberdâr olmadığını görünce bu usûlü terkederek devamlı Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanında bulunmayı tercih etmiştir.

Hz. Ömer’in korkması, o günlerde Gassânîlerin saldıracağına dâir bir haberin şâyî olmasındandır. Nitekim:

“–Nedir o; Gassânîler mi saldırdı?” diye sormuş, Ensârî ise:

“–Hayır, fakat ondan daha büyük ve daha mühim… Rasûlullah (s.a.v) kadınlarını boşamış!” cevâbını vermiştir. (Buhârî, Mezâlim, 25)

Bu cevaptan anlaşıldığına göre, ashâb-ı kirâmın katında, Peygamber Efendimiz’in azıcık üzülmesi, dünyanın süper gücü olan büyük bir devletin saldırısına uğramaktan daha büyük bir mes’eleydi. Zîrâ onlar, Efendimiz (s.a.v) üzerine titriyorlardı.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ömer'den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları, 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.