Nuh Suresi 27. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nuh Suresi 27. ayeti ne anlatıyor? Nuh Suresi 27. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nuh Suresi 27. Ayetinin Arapçası:

اِنَّكَ اِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُٓوا اِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا

Nuh Suresi 27. Ayetinin Meali (Anlamı):

“Bırakacak olursan, onlar senin kullarını yoldan çıkarırlar ve ancak kendileri gibi ahlâksız, günahkâr ve azılı kâfir nesiller yetiştirirler.”

Nuh Suresi 27. Ayetinin Tefsiri:

Hz. Nûh’un, yeryüzünde hiçbir kâfirin bırakılmaması yönündeki duasının hikmeti, gelecek nesillere olan şefkat ve merhametidir. Çünkü kâfirler, çocuklarını kendi bâtıl inanç ve anlayışlarına göre yetiştirirler. Onların da kâfir ve günahkâr olmalarına sebep olurlar. Yeryüzünde tek kâfir kalmayacak şekilde bunlar temizlendikleri takdirde, böyle bir tehlike ortadan kalkmış olur.

Rivayete göre Hz. Nûh’un kâfirlere böyle beddua etmesinin sebebi şudur:

Kavminden bir adam, kucağında küçük bir çocuk olduğu halde Nûh (a.s.)’ın yanından geçerken:

“- Sen bu adamdan uzak dur, kendini bundan koru. Çünkü o seni saptıracak” dedi. Bu sefer oğlu:

“- Babacığım, beni yere indir” dedi. Onu indirdi. Çocuk Hz. Nûh’a bir taş attı ve başını yaraladı. İşte bu vakit sabrı taşıp onlara beddua etti. (bk. Zemahşerî, el-Keşşâf, VI, 163)

Hz. Nûh, kâfirlere bedduadan sonra, hem kendisi hem de mü’minler için dua etmiştir. Ana-babası müslüman olduğu için onlara bağışlanma dilemiş, kâfir olan oğlunu ve hanımını istisnâ etmek için “evime mü’min olarak giren” kaydını getirmiş ve kıyâmete kadar gelecek bütün mü’min erkek ve kadınlara Allah’tan bağışlanma dilemiştir. O merhamet deryası gönlüyle bütün mü’minleri duasına dâhil etmiştir. Fakat zâlimlerden, kâfirlerden ciğeri iyice yandığı için, son olarak yine onlara helak istemekten kendini almamıştır. Bu da, bütün kâfirler ve zâlimler hakkında umûmî bir bedduadır.

Görülen âlemde tecelli eden ilâhî kudret akışları ve azamet tecellilerinden bahseden Nûh sûresini, görülmeyen âlemin sırlarına kapı aralayan Cin sûresi takip edecektir:

Nuh Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nuh Suresi 27. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.