Nur-i Muhammedi’yi İdrak Etmek Mümkün mü?

PEYGAMBERİMİZ

Nûr-i Muhammedî, tıpkı “Beytullah” gibi, akıl ve iz’ânı aşan gerçeklerin beşerî idrâk seviyesine sokulmuş bir tezâhürüdür. Peki Nûr-i Muhammedî’yi lâyıkıyla idrâk etmek mümkün müdür?

Bir yaratılış hârikası olan Fahr-i Kâinât sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’i beşerî tâkat dâhilinde kâmilen kavrayabilmek mümkün değildir. Bu âlemden alınan intibâlar, O’nu îzah ve idrâkte kifâyetsiz kalır. Çünkü bu âlemde müşâhede edebildiğimiz ve benzeri sıfatlarla onları mukâyese zemininde kavrayabildiğimiz keyfiyetlerin arasındaki fark, sonsuz kere sonsuzdur.

Bizler, ancak denizden doldurduğumuz kabın hacmi kadar netice elde edebiliriz. Bir bardağa bir ummânı sığdırmak mümkün olmadığı gibi, nûr-i Muhammedî’yi idrâk de lâyıkıyla mümkün değildir.

ZAMAN O GÜL GİBİ GÜL GÖRMEDİ

Şâir Yahya Kemâl, bu hususta söylenebilecek ifâdeyi ne güzel dile getirmiş:

Zaman o Gül gibi gül görmemiş zaman olalı,

Gülün güzelliği dillerde dâstân olalı!..

Dolayısıyla O’nun ulvî mâhiyetine âit beyan, sükûtun sonsuzluğunda noktalanır. Mü’min gönüllere akseden hakîkati ise ancak deryadaki bir katre kabîlindendir. Zira nûr-i Muhammedî, tıpkı “Beytullah” gibi, akıl ve iz’ânı aşan gerçeklerin beşerî idrâk seviyesine sokulmuş bir tezâhürüdür.

SERTÂC-I CİHÂN OLMUŞ BİR “RASÛL”

Kelime-i şehâdette de ifâde ettiğimiz gibi, elbette ki O, sûretâ bir “kul”dur. Lâkin sîret itibâriyle bu kulluğu, insan hakkındaki telâkkîmizle doldurmaya çalışmamalıyız. Zira hakîkat-i Muhammediyye karşısında bizim idrâkimiz, metafizik hâdiseleri kavramak hususunda bir çocuk idrâkinden farksızdır. Çünkü Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem, kullar içinde seçilmiş, sertâc-ı cihân olmuş bir “Rasûl”dür. Hem öyle yüce bir Rasûlʼdür ki bütün peygamberlerin adı, O’nun mübârek adında cem olmuştur. Bütün peygamberlerin getirmiş olduğu şerîat, yani dîn-i mübîn, O’nun getirdiği İslâm ile kemâl bulmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Muhabbetteki Sır, Erkam Yayınları