Nûr Suresi 11. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nûr Suresi 11. ayeti ne anlatıyor? Nûr Suresi 11. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Nûr Suresi 11. Ayetinin Arapçası:
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Nûr Suresi 11. Ayetinin Meali (Anlamı):
O iftirâyı ortaya atanlar içinizden örgütlü küçük bir gruptur. Bu hâdiseyi hakkınızda kötü bir şey olarak görmeyin. Bilakis o sizin için bir hayırdır. O iftirâyı atanlardan her biri işlediği günahın cezasını çekecektir. Ama onlardan bu işin elebaşılığını yapan kimseye daha büyük bir azap vardır.
Nûr Suresi 11. Ayetinin Tefsiri:
İslâm;
iffet, hayâ, namus ve faziletler üzerine binâ edilmiş bir aile ve toplum hayatı
ister. Evlilikle alakalı düzenlemeleri, kadın erkek arasındaki ilişkileri ve
tüm beşerî münâsebetleri bu nezâhet esasları üzerine kurar. Bu sebeple kurmak
istediği bu nizamı ihlal edecek tüm yanlış hal ve hareketleri, tutum ve
davranışları yasaklar. Zina ve iftira bunların başında gelir. Bu âyetlerde ise
dünyanın en nezih, en iffetli, en temiz ailesi olan Resûlullah (s.a.s.)’in
ailesinden dikkat çekici bir misâl seçilerek, iffet ve naMûsâ çok değer verilen
toplumlarda çokça rastlanan iftira hâdiseleri karşısında mü’minlerin nasıl bir
tavır içinde olmaları gerektiği hususu tüm tafsilatıyla açıklanmakta ve böyle
durumlarda nasıl davranılması gerektiği net bir şekilde ortaya konmaktadır.
Bu
âyetlerin inmesine sebep olup, Efendimiz’in pâk zevcesi Hz. Aişe ile ilgili
vuku bulan hâdise hülasa olarak şöyle gerçekleşmiştir:
Resûl-i Muhterem (s.a.s.), çıktıkları her
gazveye eşlerinden birini kur‘a ile götürürdü. Hicretin beşinci senesi yapılan
Müreysî gazvesinde kur’a Hz. Âişe’ye çıkmış, beraberinde onu götürmüştü. Gazve
dönüşünde Âişe (r.a.), ordunun konakladığı yerden, ihtiyaç için biraz
uzaklaşmıştı. Döndüğünde ise ordu çoktan hareket etmiş bulunuyordu. Çünkü daha
önce tesettür âyeti inmiş, mü’minlerin anneleri bir yere giderken devenin
hörgücü üzerine konan ve hevdec adı verilen hücre içinde götürülmeye
başlanmıştı. Bu sebeple ordu hareket ettiğinde Hz. Âişe’nin devenin üzerindeki
hevdeçte olduğu zannedilmişti.
Âişe
(r.a.), ordunun ardına düşüp kaybolmaktansa, bulunduğu yerde beklemeyi tercîh
etti. Hafiften uykuya daldı. O sırada kâfileden geri kalanları toplamakla
vazîfeli bulunan Safvân b. Muattal (r.a.) Hz. Âişe’yi fark etti: اِنَّا ِللّٰهِ وَاِناَّ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ “…Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak
O’na dönüyoruz” (Bakara 2/156) âyetini okuyarak kendisinin orada
bulunduğunu duyurdu. Bu ses üzerine Hz. Âişe uyandı. Hz. Safvân tek kelime bile
konuşmadan devesini çöktürdü; Âişe de deveye bindi. Öğle vakti orduya
yetişmişlerdi. Bu durumu gören münafıklar, ellerine bulunmaz bir fırsat geçmiş
gibi bu defâ da ağızlarını çirkin bir iftirâ için açtılar. Hz. Aişe’nin
Saffan’la çirkin bir iş yaptığını söylediler.
Fitne
bir anda bütün orduyu sardı. Hz. Ebûbekir duyduğu müthiş bir ıstırapla:
“Vallahi biz, böyle bir iftirâya câhiliye devrinde bile uğramadık!..” dedi.
Safvân (r.a.) ise derin bir üzüntü içindeydi. Çünkü o, Allah Resûlü
(s.a.s.)’in: “Hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum!..” buyurduğu
güzîde bir sahâbî idi.
Resûl-i
Ekrem (s.a.s.)’in durumuna gelince; en büyük keder, hiç şüphesiz onun mübârek
gönlüne düşmüştü. Çoğu kere evine kapanıyor, insanlarla pek fazla görüşmüyordu.
Bu hususta küçük bir tahkîkat yaptırdı. Hz. Âişe’nin suçlu olduğuna dâir en
ufak bir alâmet bile yoktu. Ancak münafıklar susmuyorlardı. Hâdiseyi en son
duyan, Âişe annemiz oldu. Bu ağır iftirâyı işitir işitmez de müthiş bir
üzüntüye kapıldı. Tarifsiz bir elemle, Peygamber Efendimiz’den izin alarak
babasının evine, mesele hakkında bilgi edinmeye gitti. İşittiği dedikoduları
bir de onlardan dinleyince, âdeta eridi, bir sonbahar yaprağı gibi sarardı
soldu.
Bu
sırada Efendimiz (a.s.), hâdiseyi Hz. Âişe’yle konuşmak istedi. Hz. Ebûbekir’in
evine gidip sevgili eşini:
“–Âişe!
Hakkında bana birtakım sözler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah seni temize
çıkaracaktır” buyurdu. Âlemlerin Efendisi’nin de iftirâlar karşısında küçük bir
tereddüt geçirdiğini hisseden hassas ve ince rûhlu Âişe (r.a.), anne ve
babasına baktı. Onların sustuğunu görünce, nemli gözlerle Allah Resûlü
(s.a.s.)’e şunları söyledi:
“–Vallahi,
iyice anladım ki, siz söylenilenleri duymuş, neredeyse inanmışsınız. Şimdi ben
suçsuzum desem, ki Allah benim suçsuz olduğumu biliyor, inanmayabilirsiniz.
Aksini söylesem hemen inanabilirsiniz. Fakat Allah suçsuz olduğumu biliyor. O
hâlde ben, o söylenenlere karşı Allah’tan yardım istiyorum.”
Artık
işin anlaşılması ve iç yüzünün ortaya konması Sadece ilâhî vahye kalmıştı. Nitekim
çok geçmeden Cenâb-ı Hak, hâdiseyle alâkalı bu âyet-i kerîmeleri indirdi.
Söylenen sözlerin, münafıkların iftirâlarından ibâret olduğu âşikâr belli oldu.
İlâhî beyânlar, hem Hz. Âişe’yi temize çıkarmakta hem münafıkların haksız
ithamlarını yüzlerine vurup onlara azâbı haber vermekte hem de bu iftirâyı
dillerine dolayan gâfilleri îkâz etmekteydi.
Allah
tarafından gelip gerçeği açıklayan bu âyet-i kerîmelerden sonra Resûlullah
(s.a.s.), mütebessim bir şekilde Âişe (r.a.)’ya:
“–Müjde
Âişe! Allah seni temize çıkardı!” buyurdu. Hz. Âişe ise, âyet-i kerîmelerle temize çıkarıldıktan
sonra:
“–Benim
gibi âciz bir kul hakkında âyet ineceğini hiç tahmin etmezdim. Zannederdim ki
Resûlullah (s.a.s.)’in kalbine bir ilham gelecek ve benim mâsum olduğum böylece
ortaya çıkacak!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a hamd etti. Kendisini başından öperek
Resûlullah’ın yanına gitmesini işaret eden babası Hz. Ebûbekir’e de:
“–Ben,
Allah’tan başka kimseye hamd ve teşekkür etmem. Benim beraatımı bildiren
Allah’tır!” diyerek biraz da naz ile kırgınlığını ifade etti. Bunun üzerine
Allah Resûlü (s.a.s.), tebessüm buyurdu. Bir ay süren sıkıntı, Allah’ın lutuf
ve merhameti sâyesinde nihâyete erdi.[1]
İftira
atılan, Resûlullah (s.a.s.)’in eşi, ümmetin annesi, en seçkin sahâbe Hz.
Ebubekir’in kızı ve aynı zamanda ümmetin
en iffetli hanımlarından biri idi. Yalnız bu hâdise dahî, peygamberlerin iptilâ
ve musîbetler karşısındaki tahammül gücünü göstermeye kâfîdir. Bu, kıyâmete
kadar iftirâya uğrayan mazlumlara büyük bir tesellîdir.
Böyle
durumlar karşısında Ebû Eyyûb el-Ensârî ve hanımının sergilediği şu davranış,
kıyamete kadar gelecek bütün mü’minler için örnek olacak keyfiyettedir:
Rivayet
olunduğuna göre Ebu Eyyûb el-Ensarî (r.a.), hanımına:
“-
Söyle bakalım, söylenenler hakkında ne dersin?” dedi. Bunun üzerine o:
“-
Şayet sen, Safvan’ın yerinde olsaydın, Resûlullah (s.a.s.)’in haremine,
hanımına kötülük yapmayı aklından geçirir miydin?” deyince Ebu Eyyûb:
“-
Hayır!” cevabını verdi. Yine:
“-
Şayet ben, Âişe’nin yerinde olsaydım, hiç Allah’ın Rasulü’ne hıyânet eder
miydim? Halbuki Âişe benden, Safvân da senden daha üstündür” dedi. (bk. İbn
Hişâm, es-Sîre, III, 347; Vâkıdî, el-Meğâzî, II,
434)
Kur’ân-ı
Kerîm’de Allah Teâlâ’nın şu dört kişiyi temize çıkardığı haber verilmektedir:
› Hz. Yûsuf’u,
kendisine iftirâ atan kadının ehlinden bir şâhidin dili ile, (bk. Yûsuf 12/
26-29)
› Hz. Mûsâ’yı
yahudilerin dedikodularından, (bk. Ahzâb 33/69)
› Hz Meryem’i,
kucağındaki yeni doğmuş oğlunu konuşturmak sûretiyle, (bk. Meryem 19/29-33)
› Hz. Âişe’yi
de kıyâmete kadar tilâvet edilecek olan Kur’ân-ı Kerîm’deki o azametli
âyetlerle tebrie etmiştir ki, beraatin bu derece belâğatlisi görülmemiş olup
Allah Teâlâ bunu Rasûlü’nün ne kadar yüce bir mertebeye sahip olduğunu
göstermek için yapmıştır. (Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 121)
Bu
zor ve meşakkatli dönemde vahyin hemen gelmeyip uzun süre gecikmesi, Efendimiz
(s.a.s.)’in peygamber olmakla birlikte beşeriyet vasfını tebârüz ettirmek,
vahyin onun şuur ve nefsinden doğan bir hâl olmadığını göstermek ve
müslümanların samîmiyetini imtihan etmek içindir.
İnsanların
iffetlerine böyle taarruzda bulunanlar ve iffetsizliğin yapılmasını arzu
edenler cezasız kalmayacaktır:
[1] bk. Buhârî, Şehâdât 15, 30; Cihâd 64; Meğâzî 11, 34;
Müslim, Tevbe 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 60, 195.
Nûr Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nûr Suresi 11. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...