Nûr Suresi 29. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nûr Suresi 29. ayeti ne anlatıyor? Nûr Suresi 29. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Nûr Suresi 29. Ayetinin Arapçası:
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Nûr Suresi 29. Ayetinin Meali (Anlamı):
İçinde oturulmayan, fakat herkesle birlikte sizin de faydalanma hakkınız bulunan evlere, yerlere izinsiz girmenizde bir sakınca yoktur. Ama unutmayın ki Allah, gerek açığa vurduğunuz gerekse gizli tuttuğunuz bütün düşünce ve niyetlerinizi bilmektedir.
Nûr Suresi 29. Ayetinin Tefsiri:
Sûrenin
ilk âyetlerinde beyân edilen hükümler, kötülüklerin toplumda ortaya çıktıkları
sırada yok edilmesini hedeflemektedir. Bu ve bundan sonraki birkaç âyette
getirilen hükümler ise, kötülüğe daha vuku bulmadan mâni olmak, toplumu ıslah
etmek ve kötülüğün ortaya çıkıp yayılmasına sebep olacak durumların kökünü
kazımak hedefini taşımaktadır. Bu vesileyle başkalarının evlerine rastgele
giriş yasaklanmakta, karşı cinslerin serbestçe karışımı önlenmekte, kadınların
zînetleri ve makyajlarıyla yabancı erkeklere görünmesinin önüne set çekilmekte,
fuhuş yasaklanmakta, erkeklerle kadınlar uzun süre bekâr kalmamaya teşvik
edilmekte, köle ve cariyeleri bile evlendirmekten başka toplumu şerden
temizlemenin yolunun bulunmadığı açıkça gösterilmektedir. Görüldüğü üzere ilâhî
hukuk, kötülüğü sadece yasaklamak veya suçluya belli bir ceza vermekle
kalmamakta, kötülüğe yol açacak ve insanları kötülüğü işlemeye itecek tüm
unsurları da ortadan kaldırmaktadır.
Bu
üç âyette evlere giriş âdabı öğretilmektedir. Şöyle ki:
Birincisi;
İslâm öncesi Arap âdetine göre, insanlar birbirlerinin evlerine yalnızca “iyi
sabahlar” ya da “iyi akşamlar” diyerek izin almadan serbestçe girerlerdi.
Önceden haber verilmeden yapılan böyle girişler bazan ev halkının ve kadınların
gizliliğini ihlal ederdi. Allah, herkesin kendi evinde bir gizliliği
olabileceği ve dolayısıyla kimsenin bir başkasının evine ev halkının izni
olmadan habersizce giremeyeceği kâidesini koydu.
Rivayete
göre Ensar’dan bir kadın:
“-
Ey Allah’ın Rasûlü! Ben evimde babam olsun, oğlum olsun hiç kimsenin görmesini
istemediğim bir hal üzere bulunabiliyorum. Ben bu halde iken babam gelir yanıma
girer, yine ailemden bir başka adam çıkıp gelebilir. Ne yapmamı tavsiye
ederseniz?” dedi. Bunun üzerine bu 27. âyet-i kerîme nâzil oldu. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân,
XVIII, 147)
Buna
göre başkalarına ait olan evlere, aynı ev içerisinde de başkalarının kaldığı
odalara girerken izin istemeli, girmek için onay almalı, oraya girmemizde
herhangi bir sakınca olmadığı noktasında hem kendi kalbimiz hem de evdekilerin
kalbi mutmain olmalı ve hâne halkına selam vererek oraya girmeliyiz. Çünkü
evlerin, kişilerin kaldıkları özel yerlerin bir mahremiyeti vardır. İslâm bu
mahremiyetin korunmasına çok önem vermektedir. Gizlilik hakkı sadece evlere
girişle alakalı olmayıp bir evi dışarıdan gözleme, kapı aralığından bakma,
içerde konuşulanları dinleme, hatta bir başkasının mektubunu izinsiz okumaya
kadar uzanmaktadır. Resûlullah (s.a.s.)’in bu konuda pek çok dikkat çekici
beyânları vardır.
Resûlullah (s.a.s.); “İzin istemek gözün evin
ayıplarını görmemesi için şart kılınmıştır” (Buhârî, İsti’zân 11)
buyurarak mahremiyeti ihlâlin, Sadece bir yere girmekle değil aynı zamanda
bakmakla da meydana geldiğini belirtir. Bu bakımdan kişi herhangi bir yere girmek
üzere izin almak istediğinde Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in âdeti veçhile, kapının
biraz gerisinde, sağ ya da sol yanını dönerek durmalıdır. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
Başkasının evine pencere veya anahtar deliği
gibi yerlerden bakmak ve içeridekileri gözetlemek, şahsiyetli bir mü’mine
kesinlikle yakışmayan bir davranıştır. Zîra bu davranış, bakan açısından ahlâkî
düşüklük ve hasta ruhluluk, bakılan için de mahcûbiyet ve huzursuzluk
kaynağıdır. Nitekim bir adam, Resûlullah Efendimiz’in kapısındaki bir delikten
evin içine bakmıştı. O esnâda Resûlullah’ın elinde bir tarak vardı. Adamın bu
davranışını farkeden Efendimiz şöyle buyurdu:
“Senin beni gözetlediğini bilmiş olsaydım, bununla gözünü oyardım. İzin
istemek, evin içerisi görülmesin diye emredilmiştir.” (Müslim, Âdâb 40-41) Yine Efendimiz (s.a.s.): “Bir kimse, izinleri olmaksızın insanların evinin içine bakarsa, gözünü
çıkarmaları onlara helâl olur” (Müslim, Âdâb 43) buyurarak, böyle
insanların ne kadar büyük bir suç ve günah işlediklerine dikkat çekmiştir. Burada
Allah Resûlü’nün, bakanın gözünü çıkarmanın helâl olduğunu söylemesi, yapılan
edepsizliğin ne kadar insanlık dışı ve kötü bir davranış olduğunu anlatmak
içindir.
Asr-ı saadette evler, hurma dallarından,
çoğunlukla tek katlı ve basit yapılarda inşâ edildiği için o gün insanlar kapı
önünde, evdekilerin duyabileceği bir sesle “Selâmun aleyküm, girebilir miyim?”
demek sûretiyle izin talep ediyorlardı. Nitekim bu duruma uymayan sahâbîlerin
Resûlullah tarafından te’dib edildiğini görmekteyiz. Kilde b. Hanbel (r.a.) diyor ki, Resûlullah
(s.a.s.)’in yanına gittim ve selâm vermeden huzuruna girdim. Bunun üzerine
Efendimiz:
“– Geri dön ve «es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?» de” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
Benî Âmir’den bir zât, Allah Resûlü evde
iken, “İçeri gireyim mi?” diye izin istemişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz
hizmetçisine: “ Çık, bu adama izin
istemeyi öğret. Önce «es-Selâmü aleyküm» desin, sonra «Gireyim mi?» diye
sorsun” buyurdu. Adam Peygamberimiz’in söylediklerini duyarak: “es-Selâmü
aleyküm, girebilir miyim?“ dedi. Bunun üzerine Efendimiz izin verdi, o da içeri
girdi. (Ebû Dâvûd, Edeb 127)
İkincisi; herhangi bir evin kapısını çalarak
izin isteyen kimse, bu işi en fazla üç defa tekrarlamalı, cevap verilmediği
takdirde ısrarcı olmamalıdır.
Efendimiz (s.a.s.):
“İzin istemek üç defâdır. İzin verilirse
girersin, verilmezse geri dönersin” buyurmuştur.
(Buhârî, İsti’zân 13) Bununla birlikte içerdekiler tarafından duyulmadığını
zanneden kimsenin, kapıyı daha fazla çalmasında bir mahzur yoktur. Eğer
içeriden: “Geri dönün!” denilirse, orada beklenilmeden derhal geri
dönülmelidir.
Üçüncüsü; faydalanmamıza açık bulunan veya
içinde bir eşyamızın bulunduğu, fakat kimsenin oturmadığı evlere girerken izin
istemeye gerek yoktur. Mesela herkese açık olan hanlar, hamamlar, oteller,
misafirhaneler ve dükkanlar bu kabilden yerlerdir.
Rivayete göre izin istemeyi emreden 27.
âyet-i kerîme nâzil olduktan sonra bir kısım sahâbe bu işte çok dikkatli
davranmaya başladılar. İster harabe olsun, ister orada kimseler yaşasın, nereye
giderlerse mutlaka selâm verir ve izin isterlerdi. Bunun üzerine 29. âyet-i
kerîme nâzil oldu ve Yüce Allah bu âyet-i kerîme ile kimsenin yaşamadığı bir
ev ya da yere girmek için izin isteme mecburiyetini kaldırıp izinsiz girmeyi
mubah kıldı. Çünkü izin istemenin sebebi, sadece kişinin kendisi için
görülmesi haram olan şeyleri görme korkusudur. Böyle bir sebep ortadan kalkınca
hüküm de ortadan kalkar. (Kurtubî, el-Câmi‘, XII, 221)
İslâm, kişiyi harama götürecek bütün yolların
kapatılması maksadıyla daha sıkı önlemler almakta, haram ateşinin belki de
başlangıç kıvılcımını oluşturacak ilk merhaleyi bile dikkatten uzak tutmayarak
mü’min erkek ve mü’min kadınların bakışlarını kontrol etmelerini istemektedir:
Nûr Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nûr Suresi 29. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR