Nûr Suresi 47. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Nûr Suresi 47. ayeti ne anlatıyor? Nûr Suresi 47. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Nûr Suresi 47. Ayetinin Arapçası:
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ
Nûr Suresi 47. Ayetinin Meali (Anlamı):
Münafıklar: “Biz Allah’a ve Rasûlü’ne inandık ve itaat ettik” derler; ama sonra da içlerinden bir grup gerisin geri dönüverirler. Böyleleri mü’min değildir.
Nûr Suresi 47. Ayetinin Tefsiri:
Bu
âyetler, Resûlullah (s.a.s.)’in hükmünün Allah’ın hükmü ve onun emrinin
Allah’ın emri olduğunu açıkça beyân eder. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’e
itaate davet, hem Allah’a hem de Rasûlü’ne itaate davettir. Talep edilen ise
Allah’ın ve Rasûlü’nün getirdiği hükümlere kayıtsız-şartsız teslim olmaktır.
Aksi takdirde, böyle bir dâvâ münafıkça bir hareketten başka bir şey değildir.
Âyetlerde bahsedilen durum, sadece hayatta olduğu müddetçe hüküm vermesi için
Peygamberimiz (s.a.s.)’e getirilen meselelerde değil, kıyâmete kadar vuku
bulacak tüm meselelerle de doğrudan alakalıdır. Dolayısıyla Allah’ın kitabına
ve Resûlullah’ın sünnetine göre hükmeden İslâmî mahkemenin daveti Allah ve
Rasûlü’nün mahkemesinin daveti olup, bunu reddeden de şüphesiz Allah’ı ve
Rasûlü’nü de reddetmiş olur.
İniş
sebebi olarak rivayet edilen şu hâdiseler âyetlerin mesajını daha iyi anlamaya
yardımcı olacaktır:
Birincisi;
Bişr adındaki münafık ile yahudilerden bir adam arasında arazi hususunda bir
anlaşmazlık vardı. Yahudi o münâfığı Resûlullah (s.a.s.)’in huzurunda mahkeme
olmaya, onun hükmüne başvurmaya çağırdı. Münafık haksız olduğunu biliyordu. Bu
sebeple bunu kabul etmeyerek: “Muhammed bize haksızlık yapar. Bunun yerine biz
Ka’b b. Eşref’in hakemliğine başvuralım” dedi. Bu âyet onun hakkında nâzil
oldu. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXIV, 19)
İkincisi;
Muğîre b. Vâil ile Hz. Ali arasında ortak bir arazi vardı. Bunu bölüştüler. Hz.
Ali’ye suyun çok zor çıkabileceği yer düştü. Muğîre, Hz. Ali’ye: “Arazini bana
sat” dedi. Hz. Ali de sattı ve el sıkışıp satışı tamamladılar. Muğire’ye,
“Suyun çıkmayacağı çorak bir yer aldın” denilince, gelip Hz. Ali’ye: “Arazini
geri al. Onu beğenmem şartıyla satın almıştım. Fakat onu beğenmedim, çünkü
orada su çıkmıyor” dedi. Hz. Ali de: “Hayır. Sen onu satın aldın, beğendin ve
el sıkışıp işi bitirdin. Hem oranın durumunu da biliyordun. Dolayısıyla onu
geri almıyorum” dedi ve onu, mahkemeleşmek için Resûlullah (s.a.s.)’in huzuruna
gitmeye davet etti. Bunun üzerine Muğîre: “Muhammed mi? Ben ona asla gelmem ve
onun hükmüne başvurmam. Çünkü o bana karşı kızgındır; bu yüzden bana haksızlık
etmesinden korkarım” dedi. İşte bunun üzerine bu ayet iniverdi. Bu ayetlerin,
küfürlerini içinde saklayıp, dıştan mü’min görünen bütün münafıklar hakkında
nâzil olduğu da söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXIV,
19)
Münafıklar
böyle durumlarda hakkın başkasına ait olduğunu bildiklerinde veya şüphe
ettiklerinde mahkeme olmaktan yüz çeviriyorlardı. Fakat hükmün kendi lehlerinde
verileceğini bildiklerinde veya elde edecekleri bir menfaat söz konusu
olduğunda ona koşarak geliyorlardı. Bu durum onların hak değil, sırf dünyevî
menfaat peşinde koştuklarını göstermektedir. Bu ise münafıklığın en mühim
tezâhürlerinden biridir.
Onların
bu şekilde davranmalarının üç sebebi olabilir:
› Kişi aslında
inanmadığı halde, İslâm toplumunun mensubu olmanın menfaatlerinden istifade
edebilmek için müslümanmış gibi görünür.
› Belki inanmış
olmakla birlikte, hâlâ nübüvvet, âhiret ve hatta Allah’ın varlığı hususunda
şüpheler taşıyor olabilir.
› Belki mümin
olmakla birlikte, Allah ve Rasûlü’nde zulüm ve haksızlık hissetmekte ve
bunların hükümlerini şu veya bu şekilde kendi aleyhinde bulmaktadır.
Bu
üç şıktan birine girenlerin bizzat kendilerinin zâlim olduklarına şüphe yoktur.
Bu gibi şüpheleri olduğu halde, İslâm toplumunun içine giren ve kendisini bu
toplumun bir üyesi göstererek hak etmediği menfaatlerden faydalanan bir kişi
hiç şüphesiz münafıktır, sahtekârdır, yalancıdır. Böyle insanlar yalnızca
kendilerine zulmetmek ve sahtekârlık yapmakla kalmaz; içlerindeki küfrü
gizleyip dilleriyle mümin olduklarını söylediklerinden dolayı onları
kendilerinden sayan ve böyle olduğu için de onları tüm içtimâî, siyasî ve
ahlâkî münâsebetlerden faydalandıran müslümanlara da zulüm ve haksızlık yapmış
olurlar.
Allah
ve Rasûlü’nün hükmü karşısında gerçek mü’minlerin gösterdiği itaat ve
teslimiyete gelince:
Nûr Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Nûr Suresi 47. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...