Nûr Suresi 5. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Nûr Suresi 5. ayeti ne anlatıyor? Nûr Suresi 5. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Nûr Suresi 5. Ayetinin Arapçası:

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

Nûr Suresi 5. Ayetinin Meali (Anlamı):

Ancak bundan sonra tevbe edip hallerini düzeltenlere gelince, bunlar fâsıklıktan kurtulurlar. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

Nûr Suresi 5. Ayetinin Tefsiri:

4. âyetteki اَلْمُحْصَنَاتُ (muhsanât), “evli olsun olmasın, daha önce iffetle alakalı bir sabıkası bulunsun veya bulunmasın, dava konusu olayda masum olan ve zina yaptığı ispat edilemeyen, buluğ çağına erişmiş namuslu tüm kızlar ve kadınlar”ı ifade eder. Namuslu erkekler de aynı hükme tabidirler. Bunlara zina suçu isnadında bulunan kişiler, davalarını ispatlamak için dört şâhit getirmelidirler. Eğer dört şâhit getiremezlerse onlarla ilgili üç yaptırım söz konusudur:

  Vurulma şartları zina haddinde belirtildiği gibi onlara seksener değnek vurulur.

  Müfteri oldukları belirlendikten sonra artık ebediyen yani ölünceye kadar onların şâhitliği kabul edilmez.

  Bundan böyle fâsık olarak damgalanır, toplum nezdinde sabıkalı hale gelir ve bir kısım haklardan mahrum kalırlar. Fâsık, doğru yoldan çıkan, Allah’a isyan eden kimsedir.

Şunu da unutmamak gerekir ki, iftira suçunu işlemiş olanlar, cezalarını çektikten sonra tevbe edip hallerini düzeltebilirler. Bu takdirde Allah onları sonsuz mağfiretiyle bağışlayacak ve engin merhametiyle onlara lutufta bulunacaktır. Burada mezhep imamları arasında şöyle bir yorum farkı dikkat çeker:

        İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Ahmed’e göre tevbe ettikleri takdirde bunların sabıkası silinir ve şâhitlikleri kabul edilir.

        Ebû Hanîfe’ye göre ise tevbe sadece onlardan “fasıklık” vasfını kaldırır, fakat şâhitlik ehliyetini onlara tekrar kazandırmaz.

Kendi eşlerini zina ile suçlayanların sıkıntısı ise şöyle çözüme kavuşturulur:

Nûr Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Nûr Suresi 5. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.